Güncelleme Tarihi:
Okurlarımızdan Turgut Türkeş, Semercioğlu’nun yazısına atıfta bulunarak, “Acaba ölen ünlülerin ölümleri sonrasında onların sorunları, ilişkileri vb ne ölçüde ifade edilip okuyucunun dikkatine sunulmalı?” sorusunu yöneltti. “Bu konunun çok iyi tartışılması ve herkesin üzerinde mutabık kalacağı etik düzenlemeler yapılması gerektiğini” savundu.
Bu görüşe ben de katılıyorum. Bilgi vereyim derken kırıp dökmemek, kimseleri üzmemek için “ölenlerin biyografisinin nasıl yazılacağını” tartışmalıyız. Önce Semercioğlu’nun dile getirdiği görüşünü hatırlayalım:
“... Türk basını sözleşmişçesine Harun Kolçak’la ilgili tek bir şeyden bahsetmedi: ‘Bir dönem alkol ve uyuşturucu tedavisi gördüğünden. Bizde kaybettiğimiz bir ismin ardından bu konuları konuşmak saygısızlık olarak algılanıyor. Oysa Batı medyası, kaybedilen bir sanatçının kariyerinden bahsederken her şeyi dan dan yazıyor.”
Bir kere “Batı medyası” denilen yer, bütün medya kuruluşları ve gazetecilerin her zaman ilkelere uygun davrandığı öyle homojen bir yer değil. Doğru, orada bazı gazetelerde “dedikodular bile dan dan yazılır” ama bazı gazetelerde ise “obituary” (ölen kişinin ardından yazılan kısa biyografi) yazımı, hassasiyeti nedeniyle uzman gazetecilere bırakılır. Bir yöntem sırf “Batı medyası”nda bazıları uyguluyor diye savunulamaz. Zaten ünlü iletişim kuramcıları, Doğu medyasındaki yanlışların birçoğunun kaynağının Batı medyası olduğunu söyler.
Semercioğlu, yaşamını yitiren ünlü kişilerle ilgili bütün bilgilerin okurlara verilmesi gerektiği noktasında haklı. Çünkü biz gazetecilerin asli işi, insanlara doğru ve eksiksiz bilgi vermek. Türkiye’de özellikle de ölen siyasi liderlerin ardından sırf “güzellemeler” yapıldığı, başarılarının yanında başarısızlıklarının, olumlu işlerinin yanında olumsuzların da verilmediği de doğru. Sanatçılar için de benzer yazılara tanık oluyoruz.
Bütün mesele bunu nasıl yapacağımız. Temel ölçü, ölen kişiyle ilgili bilginin bilinmesinde kamu yararı bulunması ve biyografinin tamamlayıcı unsuru olup olmadığı. Bu bilgileri yazarken hayatta olmayan kişinin anısını lekelememek ve yakınlarını haksız yere üzmemek kırmızı çizgimiz olmalıdır.
Hayattaki biriyle ölen kişi hakkında yazmak arasında ciddi bir fark vardır; ölen kişi size artık yanıt veremez, kendini savunamaz. O nedenle iyice araştırmadan, doğrulamadan, emin olmadan yazılmamalı.
Peki, Semercioğlu, Kolçak’ın “bir dönem alkol ve uyuşturucu tedavisi gördüğünün yazılmadığı”nı savunurken yeterince araştırdı mı? Çünkü Semercioğlu’nun bu iddiasını Kolçak’ın doktoru Prof. Dr. Özkan Pektaş ve babası Eşref Kolçak yalanladı. “Harun Kolçak’ın hiçbir zaman uyuşturucu tedavisi görmediğini” açıklarken, sadece alkol tedavisi gördüğünü söylediler.
Ben de araştırdım. Harun Kolçak’ın uyuşturucu tedavisi gördüğü şayiası, 25 Ocak 1998’de Hürriyet’te ortaya atılmış. Başka gazetelerde de yazıldı mı bilemiyorum. Aslında Harun Kolçak o zaman da uyuşturucu konusunu yalanlamış, “Alkol bağımlısıydım artık bıraktım” demiş. Hatta 2010 yılında Kanaltürk’teki bir programda yine tekrarlamış bu sözlerini. Ama o haber düzeltilmediği gibi, Semercioğlu yazısında yeniden tedavüle sokmuş oldu. Doktoru ve babasının açıklamasından sonra da bu hatayı düzeltmedi.
Zaten ölenlerin ardından nasıl yazmak gerektiğini bir kişi üzerinden tartışmaya açmak yanlıştı. Bu üslubun Harun Kolçak’ın yakınlarını ve hayranlarını üzeceğini hesaba katmak gerekirdi. Yanlış bilgilerle insanların anısını lekelememeliyiz.
OKURDAN KISA KISA
ALPER Akgünlü/ Soner Aydınol: Spor sayfasındaki “İlaç gibi gitti” haberinde Kjaer için “Fenerbahçe tarihinin Balic ve Okocha’dan sonra en pahalı 3. oyuncusu” denilmiş. İki sene önce Sow 16 milyon Euro’ya satılmıştı. O atlanmış. (31 Temmuz)
İ. Aydın/A. Göl/A. Aslan: “İki şehit” haberinde şehit uzman çavuş Erkan Sakal’ı “onbaşı” diye yazmanız 70 bin kişilik uzman çavuş camiasını üzmüştür. Bu konuda düzeltme yapmalısınız. (2 Ağustos)
Ahmet Silo: Spor sayfasında “448 milyon liraya yeni Galatasaray” haberinde “Tudor’dan vazgeçmeyen Özbek” denilmiş. Ama yanında Dursun Özbek’in Bükreş’te Lucescu ile görüştüğü haberi var. İki haberi yan yana koyarken okusaydınız. (2 Ağustos)
Erkin Başçı: “Gazeteciler, sosyal medyada reklam yapmamalı” diyorsunuz ama Ayşe Arman, Instagram hesabında ürün yerleştirmiş. Neymiş, “sağlıklı atıştırmalık”mış! Üç kadının kurduğu şirket “sertifikalı yulaf bar, kurabiye ve krakerlerle çocukların ve annelerin kalbini doğal, katkısız ve şeker ilavesiz yollardan kazanmak istiyormuş”. Hem de reklamda çocuklar kullanılmış. (31 Temmuz)
Taşkın Alabaş/ O. Şirin: İnternet sitenizde “Zehra Çilingiroğlu kahvaltıda 1.5 porsiyon mantı yedi” haberi var. Mantı yemenin nasıl bir haber değeri var? Hürriyet’in ciddi ve güvenilir imajını bozmayın. (24 Temmuz)
Aksoy/S. Kardeşoğlu: Bir meczup eline kırıcı bir alet almış sallıyor Atatürk heykeline. TV haber sunucuları “Atatürk büstüne saldırı” haberi veriyorlar bütün gün. Büst ile heykel farkı bilinmiyor mu derken gazetemiz Hürriyet ve Ahmet Hakan da aynı tuzağa düşmez mi? Yadırgadık. (31 Temmuz)
Deniz Korkmaz: Kelebek’in arka sayfasında “Rolü için dazlak oldu” haberinde Kristen Stewart’ın fotoğrafının üzerine yanlışlıkla Hillary Swank yazılmış. (27 Temmuz)
Fatma Kayıkçı: Suriyeli bir sanatçı haberine “Ailesi için tezgâhtarlık bile yapıyor” başlığı atılmış. “Bile” ifadesi keşke başlıkta kullanılmasaydı. Bir meslek grubunu aşağılıyor. (24 Temmuz)
Avni Aksaycık/Timur Çınar: Bilbul ekinde 15 ve 16 Temmuz’da yayınlanan bulmacada resim, bulmacanın bir sütununu yutmuştu. (15 Temmuz)
Not: Teknik sorun nedeniyle, o iki gün Şifreli bulmacalar hatalıydı. Okurların dikkati sayesinde düzeltildi. Editör Uğur Banoğlu hata için özür diledi.
Faruk Kızıklı: Hürriyet, Marmaris Armutalan’a sabah saat 08.30-09.00 gibi geldiğinde şikâyette bulunmuştuk. Siz elinizden geleni yaptınız ve şu anda Hürriyet grubu sabah saat 06.30’da bakkallarda oluyor. Teşekkürler.