Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 2006 22:18
"UFAK tefek hataları anlayışla karşılıyorum. Fakat yıllardır okuduğum gazetemin ekonomi sayfalarında bir günde üç özensiz haber birden görünce infiale kapıldım ve size yazmak gereğini hissettim" diye söze başlayan Handan Hürriyet Kuleli uzun bir mesaj göndermiş.
Mesajın tamamını buraya alamıyorum ama sözünü ettiği üç konudan birine ilişkin notu şöyle:
"21 Kasım’da Ekonomi sayfanız Bilgi Üniversitesi’yle ilgili haberi ilk sayfanın manşetinden vermiş. Başlığa bakarsanız, Bilgi Üniversitesi global ağa giriyor. Haber sunumuna göre bilgi ağına dahil oluyor, stratejik ortaklık yapıyor. Haberin 98 satırlık metninde işbirliğinin boyutlarını öğreniyoruz, Laureate’nin büyüklüğü hakkında sayılar veriliyor, hatta konuyla ilgisi olmasa da Bilgi’nin Santralistanbul’a 40 milyon dolar yatırdığından haberdar oluyoruz. 90 satır boyunca olay bilimsel bir işbirliği gibi sunuluyor. Öyleyse ekonomi sayfasında yeri ne, diye düşünürken, son bölümde üniversitenin rektörü Aydın Uğur’un ağzından daha önce hisse satışı konusunun gündeme geldiğini, gerçekleşmediğini, fakat sonra daha parlak bir teklif geldiğini, bunun üzerine bir ortaklık kurulduğunu görüyoruz. Yani bir alışveriş var, ortaklık kurulmuş ve bu nedenle haber ekonomi sayfasının konusu. Öyleyse bunun bir sayısal karşılığı olmalı. Satılan hisse sayısı, ödenen bedel haberin ana unsuru olarak metinde yer almalı. Siz Garanti, Dışbank, Finansbank’ın hisse satışını böyle mi verdiniz? Eğer vakıf üniversitesi yasal olarak satılamıyorsa, bunun için şirket kurulduysa 98 satır ana metinli, en az 50 satır kutusu olan bir haberde bu bilgi yer almalı. Firma satış bedelini açıklamıyorsa bunu da öğrenebilmeliyiz."Bu eleştirileri Hürriyet Ekonomi Müdürü Vahap Munyar’a ilettim. Munyar,
"Biz de gazeteci olarak Bilgi Üniversitesi’nin hisselerinin bir şekilde satışının söz konusu olduğunun farkındayız. Defalarca bu konuda soru yöneltmemize rağmen, ısrarla açıklamaktan kaçındılar. Belki diyebilirsiniz ki, ’Madem eksik bilgi veriyorlar, o zaman haberi büyütmeyin’. Doğrudur o da bir tercihtir. Ancak, Bilgi Üniversitesi’nde yaşanan bu gelişmeyi bir şekilde duyurmanın gerekliliğini düşündük. Okurumuzun veri eksikliği eleştirisine katılıyorum. Türkiye’deki kurumlar ve şirketler bir gün şeffaf olmayı öğrenir umarım" dedi.Burada iki taraf da haklı. Okur haberin ayrıntısını istiyor, gazete ayrıntı eksik de olsa haberin önemine dayanarak yayımlama kararlılığı gösteriyor. Ayrıntıların daha sonra tamamlanabileceği düşüncesi hákim oluyor. Bu haberin çıktığı gün, konunun ne olduğunu tam olarak anlayamamış bir okur olarak, söz konusu üniversiteden bir öğretim üyesi ile rastlaştım. Ne olduğunu sorduğumda çok galibalı bir yanıt verdi; o da bilmiyordu. Yani, yapılacak tek şey Munyar’ın şeffaflık dileğine katılmak. Ancak Kuleli’nin söylediği gibi, şirket satış bedelini açıklamıyorsa, bunun da okurlarla paylaşılması kuşkusuz gerekirdi.Okur Kuleli’nin sözünü ettiği iki diğer konu da sıralama haberleri ile ilgili. Kuleli, ülkelerin kanıtlanmış petrol rezervlerine ilişkin bir haberde kullanılan birimin ne olduğunun belirsizliğinden söz ediyor ve eleştirisinde haklı. Bir diğer eleştiri ise Türkiye’nin dünya iç giyim piyasasındaki konumuna ilişkin. Türkiye üçüncü; peki birinci ve ikinci kim? Haberden öğrenemiyoruz. Okur, orada da haklı.
Okurlardan kısa kısaZehra Dumankaya: "F Tipi’ni arar oldular manşetiniz insanı kanını donduracak nitelikte... Bizim F Tipi’nde 3 öğün
yemek veriyorlar diye not düşmüşsünüz. Aman ne güzel, hapishanede 3 öğün yemek vermek yaşam koşullarını düzeltmek için çok iyi bir
seçim. Adı ne olursa olsun, bir insanın insanca yaşam hakkını almanın kıyası ya da karşılaştırması olamaz! Şiddetin adı, sahibi ve mağduru kim olursa olsun o şiddet meşruymuş gibi gösterilemez tabii ki ama insanı insan yapan değerlerden vazgeçmemek lazım diye düşünüyorum."
Turgut Tüten: "24 Kasım tarihli gazetenin 22. sayfasının dibinde ufacık bir haber okudum, başlığı ’Bağdat’ta 160 ölü’. Bunun üzerine fazla söyleyecek bir şey yok artık. Artık gazetenizi, birinci sayfanızla hedef aldığınız okuyuculara bırakıp, haber alabilmek için başka bir gazete seçeceğim. Sizi sevindirecek bir ihtimal var: Türkiye’de böyle bir gazete bulamam. O takdirde de, internetten gazete okumaktan hiç hoşlanmamama rağmen, oradan yabancı basını takip edeceğim; Türkiye haberlerini de mecburen TV kanallarından almaya çalışacağım."
Cemal Metin: "Hürriyet Gazetesi’nin üçüncü sayfasının başında küçük bir takvim logosu vardır. Orada Miladi, Rumi ve Hicri olarak ay ve yıl yazılır. Ramazan Bayramı’ndan itibaren Hürriyet Gazetesi olarak tam 30 gün boyunca o takvim logosundaki Hicri ayı yanlış yazdınız. Ramazan ayından sonra gelen Şevval ayını 23 Ekim -21 Kasım arasında hep Şehval yazdınız. Şimdi bu hata belki bazıları için önemsiz olarak gözükebilir ama bunu şunu bilmeniz için yazıyorum. BU GAZETENİN HER SATIRI OKUNUYOR. Gazeteyi hazırlayanlar bunu asla unutmasın."
Eda Aksoy: "Belediye ile ilgili bir şikayetimi dile getirmek için Hürriyet’te halkın şikayetlerine yer veren bir köşe aradım ve Hürriyet’te bu tür şehir sorunlarına yönelik bir köşe olmadığını gördüm. Bir de fark ettim ki artık gazetenizde tüketici mektup ve şikayetlerini yayınlayan bir köşe de yok. Erkan Çelebi tüketici sorunlarını genel olarak inceleyen yazılar yazıyor ama bunlar da okur sorunlarını çözmekten çok uzak. Sanırım Türkiye’de halkın sorunları o kadar büyük ve sayıca fazla ki hem artık şikayetlere yer vermek haber değerini yitirdi, hem de gazeteciler "Biz ne yapabiliriz ki" çaresizliğine yenik düştüler. Oysa ki özellikle yazılı basının hem kamu hem de özel sektör üzerinde çok büyük bir gücü var hálá. Bu gücü millete yardım etmek, destek çıkmak için kullanmak hem insanlık hem de gazetecilik görevidir. Gazeteciliğin insan hayatına direkt ve somut katkıda bulunmak amacını da taşıdığı o eski günlere dönebilmek dileğiyle."