Güncelleme Tarihi:
8 Aralık 2014 tarihli “Adaletle asacağız adaletle keseceğiz” başlıklı haber, raporun “Düşmanlık ve savaş söylemi” kategorisinde değerlendirildi:
“Hürriyet gazetesi, Hak ve Hakikat Partisi başkanı Dursun Güneş’in konuşmasına yer verdiği haberinde, Anadolu Ajansı’nın imzasını yayımlamakla birlikte temel bir gazetecilik kuralı olan tırnak işaretini kullanmadığı için nefret söyleminin üreticisi oluyor. Güneş’in sözleri tırnak içinde verilmediği için kullanılan başlık, Hürriyet’in kendi sözleri, kendi yaklaşımıymış gibi algılanıyor. Bunun ötesinde Güneş’in sözlerini dolaşıma sokmakla, Yahudi ve Hıristiyanlara yönelik bir şiddet çağrısını yaygınlaştırmış oluyor.”
Haberde aktarılan sözlerin, Yahudi ve Hıristiyanlara karşı “nefret söylemi” içerdiği çok açık. Yahudileri, Hıristiyanları asıp kesmekten söz eden, tehditler savuran bir söylemin tartışılacak bir yanı yok.
Fakat raporda da vurgulandığı gibi, bu söylem Hürriyet’e ya da bir yazarına ait değil. Bu sözlerde haber değeri görüp yayımlamanın neresi yanlış? Ya da “nefret söylemi” içeren sözler hiç haber yapılmamalı mıydı?
Bu sorulara olumsuz yanıt vermek imkânsız. Medyanın temel görevi, insanları bilgilendirmek. Toplumun da bu kişilerin görüşlerini öğrenmeye hakkı olduğu düşünülebilir. Nitekim Avrupa Konseyi’nin “Nefret Söylemi El Kitabı”nda bu tür haber yapılabileceği görüşü destekleniyor:
“Açıklamanın sahibi/yazarı gazetecinin kendisi ise bu kabul edilebilir değildir; başkalarının yaptığı açıklamaları sadece bildiriyorsa ve kendileri benimsemiyorsa durum farklıdır.”
Dikkat edilirse, burada nefret söyleminin haber yapılabileceği kabul edilmekle birlikte önemli bir ayrım getiriliyor. Medyanın “nefret söylemi”ni haber yaparken, o görüşleri benimsemediğini vurgulaması gerektiğine işaret ediliyor.
Medya etiği konusunda cesur çıkışlarıyla tanınan Prof. Dr. Raphael Cohen Almagor da “Medya kuruluşları, nefret tacirleriyle ilgili haber yaptıklarında kendilerini tarafsız gözlemciler olarak görmek zorunda değil” diyerek bu yaklaşıma destek veriyor. Nesnel habercilik ilkesinin “nefret tacirleri”ne karşı uygulanmaması gerektiğini savunuyor; “Nefret uyandırıcı ifadelerin nesnel bir şekilde haber yapılması kötü bir fikirdir. Aldatıcı ve yanlış bir düşüncedir.”
Doğru bir yaklaşım bu. Çünkü “nefret söylemi” başkalarına zarar vermeyi amaçlayan, ayrımcılık yapan görüşlerdir. Demokratik değerlere aykırı bu tür söylemleri “nesnellik” ve “ahlaki tarafsızlık” adına olduğu gibi vermek, o görüşlere propaganda zemini sağlamak sonucunu doğurur. O nedenle haber yaparken mümkün olduğunca araya mesafe koymak, eleştirel yaklaşmak, yanlışlığını vurgulamak gerekir.
Hürriyet’in, “Adaletle asacağız adaletle keseceğiz” haberinde ise nefret söylemine karşı eleştirel bir yaklaşım yok. Yazı işleri ile de konuştum; elbette kötü niyet yok, sadece bu söylemin teşhiri amaçlanmış. Fakat Anadolu Ajansı’nın haberi editoryal süreçte redakte edilip gazetenin bu söylemi benimsemediği, söylenenlerin yanlış olduğu vurgulanmamış.
Üstelik de o cümleler, başlıkta tırnak içine alınmamış. Mizanpaj açısından lüks gibi görülmüş olabilir ama tırnak işareti olsaydı, “adaletle asıp adaletle kesme” fikrinin “nefret tacirleri”ne ait olduğuna dikkat çekilmiş; araya duvar örülmüş olurdu. O da olmayınca haber, istemeyerek de olsa, başlığı ve yazım tarzı nedeniyle nefret söyleminin topluma aktarılmasına aracılık eder hale gelmiş.
İki kısa not
YALÇIN Bayer, gazetedeki köşesinde Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar’ın, belediye meclisindeki konuşmasında “Ben ticaret adamıyım. Rant ifadesi beni korkutmaz” dediğini yazdı.
Ancak Hazinedar, e-posta göndererek, 8 Temmuz tarihli yazıda, sözlerinin bir bölümü seçilerek “yanlış ve olumsuz algı yaratacak biçimde yansıtıldığını” savundu. Bunun üzerine belediye meclisinin 6 Temmuz’daki toplantısının görüntülerini izledim; tutanaklarını da okudum. Konuşmadaki o bölüm şöyle:
“... Elbette kaynak yaratacağız. Ben öyle rant kelimesine takılan bir adam değilim. Rant olacak kardeşim, kötü bir şey değil ki. Ama rant kime gidecek, tabii ki vatandaşa.”
Başkan Hazinedar’ın “rant”a bakışı, bu cümlelerle birlikte yazılınca daha doğru anlaşılıyor...
***
Ahmet Hakan’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile yaptığı söyleşide kullanılan bir fotoğraf, kimi çevrelerin garip senaryolar üretmelerine neden oldu.
Gazetede yoktu ama fotoğrafın internetteki versiyonunda Bahçeli’nin elinde çay bardağı görünüyordu. Tartışmaların uzaması üzerine Ahmet Hakan, söyleşi sırasında Bahçeli’nin oruçlu olduğunu, o fotoğrafın ramazandan önce çekildiğini açıklamak zorunda kaldı.
Anlaşılan o fotoğraf gazetede kullanılırken ramazan olduğu dikkate alınarak çay bardağı fotoshop’la silinmiş, internette ise unutulmuştu. Fakat bence yanlış, fotoğrafın iki faklı biçimde yayınlanması ile sınırlı değildi. Daha önce de defalarca yazmıştım; fotoğrafların kaynağının mutlaka belirtilmesi gerekir. Hem gazetede hem de internette o fotoğrafın altına “Arşiv” den alındığı en baştan yazılmalıydı. Bu bilgi verilmiş olsaydı, yanlış anlamalara zemin hazırlanmamış olurdu.
OKURDAN KISA KISA
İ. Selçuk Gökçe: İlan nedeniyle bugün (7 Temmuz) hava raporu yayınlanmamış. Ben yaşlı bir insanım, sürekli gazetedeki hava raporuna bakıyorum. Lütfen her gün yayınlayın.
Mustafa Sağlamer: Sümer Tilmaç’ın ölümüyle ilgili haberlerde de rastladım. “Cenazeye gitti”, “cenazeye katıldı” edebiyatıdır gidiyor medyada. Eh, cenaze size bir de lokum, kolonya falan tutsun bari... “Cenaze töreni” desenize yahu!
Fuat Gökyokuş: Cumhurbaşkanlığı Sarayı gazetecilere gezdirilmiş. Ama haberinizde gazetecilere kravat ve fular hediye edildiği yoktu. Görüntü ve fotoğraf çektirilmediği, sonra Saray’dan servis edildiği de eksikti.
Turan Karlı: Bugünkü (5 Temmuz) gazetede 3. sayfada Kayseri yerine “Kasyeri” yazılmıştı. Ayrıca 6. sayfada baypas (bypass), 8. sayfada nevinden (neviinden), 11. sayfada refenadum (referandum) ve ropörtaj (röportaj), 15. sayfada araclığıyla (aracılığıyla), 17. sayfada şert (sert) hataları vardı.
Cumhur Kılıççıoğlu: Ancak öğleden sonra Siirt’e ulaşabilen 4 Temmuz tarihli Hürriyet’te, ertesi gün Yunanistan’da yapılacak referandumla ilgili, ilaveleri dahil 80 sayfalık geniş alanda tek satır haber, makale yoktu.
Berkant Batı: “2 bakan aracına RUM’DAN HACİZ” başlığınızı üzülerek okudum. Neden ulus kimliğini başa çekip, olumsuzluk atfediyorsunuz? Bir Türk, arabaya haciz koysa “Türk’ten haciz” diye yazmazsınız. (10 Temmuz)
Arzu Beyaz: “Plajda 2 acı” haberinde Melisa Kolpar’ın sosyal medyada paylaştığı karamsar mesajlar dikkat çekti. Melisa ölmüş sonra medya hesabından paylaşım mı yapmış? Böyle anlaşılıyor. Sizce burada bir hata yok mu?