Güncelleme Tarihi:
“Dünyada gazetecilik deneyimleri, resmi görüşün temsilcisi mantığıyla habercilik yapmanın barışa katkısı olamayacağını gösteriyor.”
İki yıl önce yazdığım bu tespitin haklılığı, bugünlerde bir kez daha kanıtlandı.
Siyasi iktidarın “çözüm süreci”ne son vermesiyle birlikte, iktidarı koşulsuz şartsız destekleyen medyada da “barış gazeteciliği” gündemden düştü.
Her gün yeni “çatışmacı gazetecilik” örnekleri sergileniyor.
Daha bir yıl öncesine kadar iktidarın “analar ağlamasın” söylemlerine destek veren, “barış gazeteciliği”nin yararlarından dem vuran onlar değilmiş gibi...
Gazetecilik yerine iktidar sözcülüğünü benimsemelerinde, siyasetçilerle birlikte yayın çizgisi değiştirmelerinde şaşılacak bir yan yok.
Zaten barış gazeteciliğini içselleştirmemiş, gazetecilik bayrağını da yıllar önce gönderden indirmişlerdi.
Artık kendileri gazetecilik yapmamakla kalmıyor, gazetecilik çabası içinde olanları da taciz ediyorlar.
Haksız, mesnetsiz suçlamalar yağdırarak baskı altına almaya, eleştirel ve bağımsız gazetecilik yapılmasını engellemeye çalışıyorlar.
Bu saldırıları boşa çıkarmanın yolu, eleştirel ve bağımsız gazetecilik çizgisinde ısrar etmekten geçiyor.
En iyi yanıt, yayın ilkelerine ve evrensel gazetecilik kurallarına uygun, iyi araştırılmış, özenle kaleme alınmış, editoryal süreçte gerekli kontrolleri yapılmış haberler üretmek; otosansüre yönelmemektir.
Örneğin, PKK’nın yol kesmesi haber değeri taşır. Bu olayı, okurlara duyurmak bizim görevimizdir.
İstedikleri kadar bu tür gelişmelerin haber olmasına itiraz edip, suçlamalar yöneltsinler.
Tarafsız ve onaylamayan bir dille yazıldıktan sonra bu yapılan haberciliktir.
Bu çevreler ne derlerse desinler, Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın iki yıl önce “terör sorununun çözümü ve Kürt sorunu” ile ilgili gelişmeler konusunda yaptığı “barış dilini koruma” uyarısından sapmamak gerek.
Barış gazeteciliğinin içselleştirilmesi şimdi her zamankinden daha da önemli.
Zira her gün insanlar ölüyor ve barış yine uzak bir rüyaya dönüştü.
Biliyorum, böyle bir ortamda barış gazeteciliğinden söz etmek bile kimilerine lüks gibi gelebilir.
Ama gazetecilik insan odaklı bir meslektir; insan hayatlarına kastedilmesine ve çatışma ortamının sona erdirilmesine katkısı ancak ve ancak barış gazeteciliği ile olur.
Terörü lanetleyip, gerekçesi ne olursa olsun her cinayete karşı çıkarken barış gazeteciliğinin temel ilkelerine odaklanmalıyız.
Bu da resmi görüşün dışına çıkmakla, gelişmeleri tarafsız, soğukkanlı ve iki tarafın acılarına da eşit mesafede duran bir yaklaşımla mümkündür.
Tabii bu yetmez, şiddeti abartılı ve sansasyonel biçimde yayımlamamak, dehşet etkisinin topluma yayılmasına aracılık etmemek, kin ve nefret duygularını körükleyici üsluptan, etnik ayrımcılıktan da kaçınmak gerek.
Savaş çığırtkanlığının sonuçlarının ne denli ağır olacağını kimse bugünden bilemez.
ARŞİVDEN HABER KAPARKEN
DİJİTAL çağ, her an bilgi sağanağı altında kalan okurları eskiye oranla daha seçici kılmakla kalmadı; gazetesini denetleme, yazılanları doğrulama olanaklarını da artırdı.
Bir haberin eski olduğundan şüphelenen okur, hemen internete girip haberi kontrol edebiliyor.
Belli ki, Selahattin Şahin de şüpheci ve dikkatli bir okur.
Hürriyet internette “Sevgilisinin eşine böbreğini verdi” haberini görür görmez hatırlamış, internet arşivlerini tarayınca da aradığı detayları bulmuş:
“Vallahi 3 yılı aşkın zaman önce yaptığınız haberi şimdi bir başka gazetenin haberi gibi vermişsiniz. Halbuki ilk haber sizin. Habertürk muhabiri sanki yeni gibi vermiş haberi.”
Haklı bir eleştiri, zira bu konuda “Sevgilisinin karısına böbreğini verdi” başlıklı ilk haber, Mesude Erşan imzasıyla 15 Şubat 2012’de Hürriyet’te manşetten yayımlanmıştı.
“Organ bağışında böylesi görülmedi” diye sunulan haberin spotunda “Yaşamını 12 yıldır diyalizle sürdüren Meliha Avcı’ya ihtiyaç duyduğu böbrek, eşi Mehmet Avcı’nın sevgilisi Ayşe İmdat’tan geldi” denilmişti.
Aradan üç yıl geçtikten sonra 17 Ağustos’ta Habertürk gazetesinde Öznur Karslı imzasıyla yayımlanan “Böbreği verdi kocayı kaptı” başlıklı haberde “özel haber” logosu kullanılmıştı.
Aslında Habertürk’ün haberi Hürriyet’in haberinin devamı niteliğindeydi; Meliha Avcı’nın kocasının sevgilisinden aldığı böbreğin tutmadığı, ikinci kez organ nakli beklediği ve eşinden tamamen ayrıldığı bilgisi de haberin altında verilmişti.
Fakat haber, medyaya yeni yansıyormuş gibi sunulmuş, öyle başlık atılmıştı.
Habertürk’ün haberinde, Hürriyet’in eski haberine atıf yoktu. Oysa kullandıkları fotoğraflar bile üç yıl önce Hürriyet’te çıkan ve Levent Aslan’ın çektiği fotoğraflardı.
Hurriyet.com.tr’nin Habertürk’ün haberini alarak, “Sevgilisinin eşine böbreğini verdi” başlığıyla, yeni gibi sunması da doğru değil.
Hürriyet’in eski haberine link vermek yetmez. İlginç organ bağışı öyküsünü, Hürriyet’in okurlarına üç yıl önce duyurduğu vurgulanmalı, eski habere sahip çıkılmalıydı.
Haberi yeniden yazarken, öykünün yeni ve daha önce duyulmayan tarafına odaklanmalıydı.
OKURDAN KISA KISA
KAAN Kendirci: İç sayfalarda yazım hatalarına alışmıştık ama “Uyuyan bombalar” manşetinizin spot başlığında “Neden fark edilmemiyor” hatasını görünce bu kadar da olur mu demekten kendimi alamadım. (21 Ağustos)
İlhami Akkum: Yine trafik kazası, yine otobüs firması gizli. Antalya’da yolcu otobüsünün karıştığı kazada 5 kişi öldü. İnternette ve gazetedeki “Şerit ihlali faciası” haberinde firmanın adını yazmadınız. (20 Ağustos)
NOT: İHA ve DHA’nın haberlerinde firmanın adı yoktu; fotoğrafta da buzlanmıştı. O nedenle gazetede de isim verilememiş.
Suphi Bediz: 16 Ağustos’ta spor sayfası: “Milliler komşuya acımadı 73–64.” Bu bir spor karşılaşması. Savaş değil, kavga değil. Acımak ile ne ilgisi olabilir? Bu konudaki eleştirilerimin sonucunu alamadığım için mutsuzum.
Gülben Korhan: “Varto OHAL’i” haberinde Muş Valiliği’nin kadın teröristin fotoğrafını sosyal medyaya koyanlar hakkında soruşturma başlattığı belirtiliyor. Ancak o kadının çırılçıplak soyulup ortalığa atıldığına, bunu yapanlara dair bir ibare yok. Okur bilgilendirilmediği gibi tek taraflı veriliyor.
Abdurrahim Telci: Dünya sayfasındaki “Üç Türk casusluktan yargılanacak” haberinde sanıklardan birinin soyadını açık yazarken, diğer ikisinin soyadlarını kodlamışsınız. İki sanığı korumanızın mantığını anlayamadım. (22 Ağustos)
Ayşenur Aydın: Bugün (19 Ağustos) Kelebek’te “Yaşasın Hayat” sayfasını hiçbir editör okumadı sanırım. Kesme işareti ile biten iki bölüm var.
Haluk Oğuz: Şehit cenazelerinde, şehit yakınlarının tepkilerini eksik yayınlıyorsunuz. Başka sitelerden tam metni okuyabiliyoruz, neden?
Muhlis Girgeç: 19 Ağustos tarihli gazetede “Uçak leylek sürüsüne çarptı” diye haber yapmışsınız. Ama leylekler her sene o bölgede göç ediyor ve uçaklar leyleklere çarpıyor.