Müslüman Müslüman'ı pekala vurur

NİL Nehri Asuvan'dan geçerken bir göl gibi genişliyor. Nehrin ortasında birbirinden güzel adalar var.

Bunlardan birinin adı ‘‘Fil Adası’’.

Fil Adası bir zamanlar Mısır krallarının oturduğu adaymış.

Bugün ise ortasından duvarla ikiye bölünmüş turistik bir ada.

DUVARLARIN ÖTESİ

Adanın ortasından geçen duvar, adanın yoksul tarafını zengin tarafından ayırıyor.

Zengin tarafı, Avrupa'nın, Japonya'nın paralı turistlerinin kaldığı güzel bahçelerle çevrili otellerin bulunduğu bölüm.

Öteki tarafta ise yoksul Nubyalıların oturduğu bölge başlıyor.

Nubyalılar, Sudan'ın kuzey kısmı ile Mısır'ın güney kısmı arasında yaşayan Afrikalı bir kavim.

Asuvan Barajı yapıldıktan sonra hemen hepsi Mısır tarafına geçmişler.

Geçmişte büyük çoğunluğu Kopt Hıristiyanıymış.

Ancak sonradan hepsi Müslümanlığı benimsemişler.

Gerçek firavunların Nubyalılar arasından çıktığına inanıyorlar.

Adanın bu bölümünde bir Nubyalı ile konuşuyorum.

Evinin kapısında kare biçiminde siyah bir kabartma var.

Bu işaret, o evde hacca gitmiş birinin bulunduğunu gösteriyormuş.

Nubya dilinin alfabesi, dolayısıyla yazısı yok.

Sadece konuşulan bir dil.

Çoğu okuma yazma bilmiyor.

Ama işin ilginç yanı şu:

Sadece konuşulan bir dille büyümüş bu insanlar, anlaşabilecekleri kadar İngilizce öğrenmişler.

Size bütün çevre hakkında rehberlik yapabiliyorlar.

Bu fukara köyde, nanesi bol şekerli çayımızı yudumlarken, aklıma takılan soruyu soruyorum.

11 EYLÜL

Nil Nehri'nin hemen bütün kıyıları yüzlerce, hatta binlerce motorlu veya yelkenli kayıkla dolu.

Belli ki bunlar turist gezdirmek için yapılmış kayıklar.

Ama hemen hepsi bomboş duruyor.

Kaldığımız büyük otelde de 40, bilemediniz 50 kişi var.

Öteki oteller de boş denecek kadar müşterisiz.

‘‘Neden böyle?’’ diyorum.

Tek cümleyle cevaplıyor:

‘‘11 Eylül'den sonra bıçak gibi kesildi.’’

Demek ki o Arap teröristler asıl bombayı ikiz kulelere değil, bu zavallı yoksul insanların üzerine atmışlar.

O bombalar normal bir Amerikalının gelir düzeyinde dramatik düşmelere yol açmadı.

Ama burada, dünyanın öteki ucunda, ayda 100 dolar maaş alan, üç beş kuruş para kazanan insanların hayatları altüst olmuş.

Son günlerde savaş karşıtlarından sık sık duyduğumuz bir cümle var:

‘‘Müslüman Müslüman'ı vurur mu’’ diyorlar.

Demek ki vururmuş.

Hem de böyle vururmuş.

Fil Adası'nda duvarın yoksul tarafında Nubyalı bir insanla konuşurken şunu bir kere daha anlıyorum.

ZALİM DİKTATÖRLER

Terör dünyanın en büyük baş belası.

Bazen ‘‘Bize dokunmayan yılan bin yaşasın’’ zihniyetiyle, başkalarını vuran teröre karşı vurdumduymaz kalabiliyoruz.

Sanıyoruz ki, o canlı bombalar sadece Tel Aviv sokaklarında patlıyor, o saatli bombalar sadece New York'ta, Londra'da insanları paramparça ediyor.

Hayır, orada patlayan her bombanın buralarda parça tesiri oluyor.

Aynı şekilde bölgelerine huzurun gelmesini engelleyen zalim diktatörler döneminin de kapanma zamanı geldi.

Bir diktatör düşünün ki, 1978 yılında iktidara geldiği günden beri halkını bir savaştan ötekine sürüklemiş.

Dünyanın en zengin petrol yatakları üzerine bir sefalet abidesi dikmiş.

Şimdi bu diktatörün nötralize edilmesi için bir fırsat doğmuş.

Ama siz barışçılık adına, bu diktatör üzerindeki caydırıcı gücü zayıflatmaya uğraşıyorsunuz.

Söyleyin bu kafa neye hizmet eder?

Barışa mı, yoksa zalim bir diktatörün istibdadını sürdürmesine mi?

NEYLE GİTTİ

Yugoslavya'da Miloseviç gitti fena mı oldu?

Belgrad'daki bir kız çocuğunun hayatı mı karardı, yoksa istikbali mi kurtuldu?

Hıristiyan'ın Müslüman'ı katletmesi, Hıristiyan'ın Hıristiyan'ı vurması sayesinde durduruldu.

Ve son bir soru.

Miloseviç neyle gitti?

Güvercinlerin kanat çırpışıyla mı, yoksa tepesine yağdırılan bombalarla mı?

Bölgemizi 25 yıldan beri savaştan savaşa sürükleyen zalim diktatörlerin bir an önce tarihten silinmesi umuduyla, hepinize iyi bayramlar.
Yazarın Tüm Yazıları