Münevver neden Etiler’de çöp konteynerine atıldı? Cevabı, Oğuz Atay’ın ’Korkuyu Beklerken’ öyküsünde gizli

Avukat Faruk Zorba. Ta başından beri Karabulut Ailesi adına bu soruşturmayı takip eden avukatlardan biri.

Münevver neden Etiler’de çöp konteynerine atıldı Cevabı, Oğuz Atay’ın ’Korkuyu Beklerken’ öyküsünde gizli
Biz hep Avukat Altan Altınyurt’u dinledik, sıra Faruk Zorba’da. Anne Nagihan Karabulut’un vekaleti onda. Çarşamba günü yayınlanan Garipoğlu Ailesi’nin avukatı Aytekin Kaya söyleşisi üzerine aradı, bildiklerini paylaştı. Daha doğrusu ben sordum, o yanıtladı. Bu söyleşi yarın da devam edecek...

Münevver Karabulut cinayetinin soruşturmasını takip eden avukatlardan birisiniz. Son gelişmeleri bir de sizden dinleyelim...

Biliyorsunuz çamaşır sepetinde Cem’in babası Nida Garipoğlu’na ait bir gömlek çıktı. İlk tutuklandığı zaman da vardı ama kime ait olduğu bilinmiyordu. Sonra anlaşıldı ki, gömlekte babanın doku örnekleri var. Ve Münevver’in kanı...

Garipoğlu Ailesi’nin avukatı Aytekin Kaya, baba- oğulun evdeki kıyafetleri ortak giydiklerini söyledi...

O zaman gömlekte, Cem’in de doku örneklerinin olması gerekiyor. Ama yok. Ayrıca ben babayı gördüm, gayet yapılı biri, onun giydiği gömlek Cem’e etek gibi olur. Göz var nizam var, beden ölçülerinin birbiriyle alakası yok.

Belki de baba, gömleği o gün değil de, daha önce giydi ve kirli sepetine attı. Cem de o gömleği kullandı...

Hiç sanmıyorum. İsterseniz olayla ilgili bazı anektodlar aktarayım: Cinayetten sonra, doğru dürüst bir temizlik yapılmamış evde. Eve giden polislerin bana ilk söylediği şu: "Abi, içeri girdiğim zaman her yer kandı!" Anne 19.20’de eve geliyor -kendi ifadesi bu- polis ise 23.30’da. Arada kaç saat var? Koskoca dört saat. Anne ve babanın o kadar saat o evde olup, kan lekelerini görmemeleri mümkün mü?

Ne anlama geliyor bu?

Bilemiyorum artık. Cinayet işlemek, yerlerde kan lekesi olması, bu insanlar için hayatın normal bir aktivitesi demek ki...

Olur mu öyle şey!

Olmaz değil mi? O zaman, ikinci ihtimal: Cinayeti hepsi biliyordu. Bir insanın kesildiğini, belki de canlı canlı kesildiğini. Muhtemelen de öyle...

Aman Allah’ım! Nereden çıktı bu?

Münevver’in aldığı bıçak darbeleri öldürücü değil. Daha doğrusu 5-10 dakikada bir insanın ölümüne sebep olabilecek darbeler değil. Muhtemelen bilincini kaybetmişti ama boğazı kesilirken hayattaydı...

Siz tüm bunları nasıl bilebilirsiniz! Adli Tıp raporu henüz ortada yok ki...

40 gündür bu soruşturmanın içindeyim. Başka bir davaya bakmıyorum, sadece bununla ilgileniyorum. En az 10 defa Bahçeşehir’e olayın olduğu yere gittim. Pek çok insanla görüştüm. Bunca zaman emniyete ve savcılığa delil temin ederseniz, bir sürü bilgiye ulaşırsınız.

Dosyada gizlilik kararı yok mu?

Var ama benim bilgilerim dosyanın dışında. Basın nasıl çalışıyorsa, ortağım Tülay Hanım’la biz de öyle çalıştık. Ve davanın seyrini değiştirecek deliller bulduk.

Bir de sizden dinleyelim o zaman olan biteni...

Olay günü, Cem Garipoğlu 12.30 sularında evden çıkıyor. Bahçeşehir’deki ticaret merkezinden bir şey satın alıyor ve o aldığı şeyi eve bırakıyor.

Nedir o?

Bir testere. Şu anda dosyada bunun bilgisi var, yazılı olarak beyan ettik. Bu da cinayetin planlanmış, organize edilmiş ve önceden düşünülmüş olduğunu kanıtlıyor. Sonra Bahçeşehir’den çıkıyor, Beşiktaş’a gidiyor Münevver’i alıyor, birlikte tekrar Bahçeşehir’e geri geliyorlar. Eve giriyorlar. Girer girmez de kızı bıçaklamaya başlıyor. O esnada Münevver’le arasında bir mücadele yaşanıyor.

Bu bilgiye nasıl ulaştınız?

Çünkü Münevver’in elinde, avucunda bıçak izleri var. Otopsi raporu henüz yok ama beden muayenesi sırasında tutulmuş olan rapor elimizde. Münevver 15.00 ile 18.00 arasında öldürülüyor, kesiliyor ve paketleniyor. Bu esnada evde başka biri var mıydı -mesela baba- bilemiyoruz. Bir insan, üç saat içinde, bütün bu söylediğim eylemleri tek başına yapabilir mi, yapamaz mı siz takdir edin. Uzmanlar, kafa kesmenin öyle kolay olmadığını söylüyorlar.

Münevver’in o esnada canlı olabileceği sizin tahmininiz mi?

Evet. Otopsi raporu geldiği zaman birtakım şeyleri daha detaylı öğreneceğiz ama sözünü ettiğim raporda, aldığı bıçak darbelerinin öldürücü olmadığı yazıyor. Bilincini kaybetmiş olabilir ama başı kesilirken hayatta olma ihtimali yüksek.

Niye yapar bir insan bunu?

Bu, işte hiçbirimizin cevabını bulamadığı soru.

Ben ’satanizm’ imaları içeren birtakım mail’ler okudum. "Belirli burçlarda doğan, ana adı ismi toplamına göre yıldızname yoluyla seçilen bakire kızlar tantrik seks ayininden sonra kurban edilecek dedik. Yetkilileri inandıramadık" türünden şeyler. Siz itibar ettiniz mi bunlara?..

Sözünü ettiğiniz mail’leri ben de okudum. Aslı Alber diye biri var, bu tür komplo teorileri üretiyor. Onun üzerinde çalıştık. Birtakım cemaatlerden söz ediyor. Baktık ama kayda değer bir şey bulmadık.

Siz o gün, saat 15.00 ile 18.00 arasında neler yaşandığını tam olarak biliyor musunuz?

Tabii ki hayır. Ancak olayın asıl faali yakalanırsa ve anlatırsa bir şeyler öğrenmemiz mümkün olabilir. Ama bu, delil toplayıp, tahmin yürütmemizi engellemiyor.

Nida Garipoğlu’nun avukatı, "Müvekkilim 09.00’dan 22.00’ye kadar işteydi, tanıkları var" diyor...

Doğru mu yanlış mı bilemem. Babanın gömleğinde kan lekesi var, bu da onu 1. derecede şüpheli hale getiriyor, ben bunu biliyorum. Tabii başka şeyler de... Nida Garipoğlu herhangi biri değil. Cinayetin dördüncü günü tutuklanıyor ve akabinde hemen serbest bırakılıyor. Giderken de polislere, ironik bir biçimde şöyle diyor: "Artık benim telefonlarımı da dinlemeye alırsınız!" Basbayağı dalga geçiyor yani. Bakın, bu aileyle ilgili hiçbir şey normal değil...

Nasıl yani?

Demin söyledim. 19.20’de eve gelen anne kanı görmüyor mu? Polis memuru, "Hayatım boyunca pek çok cinayet mahallinde bulundum, hiçbir yerde bu kadar kan görmedim" dediğine göre, anne de, baba da pekala görüyor. Eviniz kan revan içindeyse polisi aramaz mısınız? Aramıyorlar. Temizliği de üstünkörü yapıyorlar. Gayet rahatlar. Neden? Çünkü cesedin bulunabileceğine, polisin eve gelebileceğine asla ihtimal vermiyorlar. Zaten cesedin bulunması, tamamen tesadüf. 19 küsürde Cem Garipoğlu cesedi bırakıyor, 19.30’da da çöp toplayıcısı ceseti görüyor.

Sizin iddianıza göre, beklenen cesedin daha geç bulunması...

Elbette. Hatta hiç bulunmaması. Bu da planlanmış. Çok akıllıca bir iş çöp konteynerine atmak. İstanbul’da gece toplanır çöpler ve çöpçüler genellikle konteynerlerin içini bile görmezler. O makineleri bilirsiniz, çöpü alır, sıkıştırır ve çöp dökülen yere bırakır.

Peki niye Etiler? Neden İkitelli, Halkalı değil de İstanbul’un göbeği....

Bakın, Oğuz Atay’ın bir hikayesi vardır: "Korkuyu Beklerken." Bilmem okudunuz mu?

Hayır...

Sözünü ettiğim hikaye, katilin ruh halini çok iyi anlatıyor. Her insanın bir güvenlik alanı vardır. Ben kendimi mesela doğduğum, büyüdüğüm semte gittiğim zaman güvende, emniyette hissederim. Oranın dışındaki yerler, gurbet gibidir. Cem de Etiler’de kendini güvende hissediyor. Üstelik ailenin en büyük reisi, Nida ve Hayyam Garipoğlu’nun babası, her şeylerini emanet ettikleri büyükbaba da orada oturuyor. O konteyner de büyükbabanın oturduğu sitenin tam önünde. Cem, cesedi kendisini en emniyette hissettiği yere bırakıyor.

Evdekilerin haberi var ama planın bozulacağını düşünmüyorlar. Siz bunu mu anlatmaya çalışıyorsunuz?

Aynen...

Evde ayrıca iki çocuk yok mu?

Var, var. İki kız. Birinin yaşı bayağı küçük 3-4 yaşında, diğeri ise 11 yaşında. Bir de büyük oğlan var, Levent, Moskova’da Hukuk okuyormuş. O yok tabii burada.

Peki yardımcı ya da temizlikçi? Madem bu kadar kalabalık bir ev madem bu kadar varlıklılar?

Temizlikçi haftada üç gün geliyor. Onun dışında yatılı kalan yok.

Münevver ve Cem’in arasındaki ilişkiyle dair bizim bilmediğimiz neler biliyorsunuz?

Münevver güçlü bir kişilik. Cem’i küs olduğu arkadaşlarıyla barıştırmış. Neredeyse Cem’in bütün ilişkilerini idare eden bir konuma gelmiş.

Cem peki? Amcası Hayyam Garipoğlu’nun anlattığı gibi "höt" deyince kaçan bir tip mi?

Bakın, 40 gün boyunca Cem’in pek çok arkadaşıyla konuştum, pek çok hikaye dinledim. Psikolog filan değilim ama belli ki bu çocuk normal değil. Bir arkadaşının aktardığı olayı anlatayım: Cem, bir ayakkabı beğeniyor, annesine diyor ki "O ayakkabıyı al!" Anne de, "Senin dediğin yerde 900 lira, ben başka bir yerde 600’e buldum, onu alacağım." "İyi tamam" diyor. Meğer o ayakkabıyı o akşam giymek istiyormuş. Annesini arıyor, anne de "Pardon bugün alamadım, yarın halledeceğim" diyor. Cem birdenbire deliye dönüyor, annesine küfretmeye başlıyor, telefonu duvara çarpıyor, yetmiyor kafasını da duvarlara vuruyor. Arkadaşı, "Gördüğüm manzaraya inanamadım" diye nakletti.

Münevver’in annesi "Kibar, nazik biriydi" diye anlatıyor...

Görünürde öyle, herkes öyle biliyor zaten. Bakın, bu iki insan, o olaydan tam 11 ay önce tanışıyor. 7 ay boyunca Cem, Münevver’in peşinde koşuyor, Münevver kabul etmiyor. Hatta şunu da söyleyeyim: İnceleme yaptık, geçen Temmuz Münevver’in bilgisayarından Cem’in messenger’ı açılmış. Cem, Münevver’e güven vermek için kendi messenger şifresini vermiş, Münevver de iki defa açıp bakmış...

Bu ne anlama geliyor?

Cem, Münevver’e "Bana güven, hayatımda başka biri yok!" demek istiyor. İlginçtir, O4.11.2008 tarihinde çıkmaya başlıyorlar. Ve dönemsel olarak her haftayı kutluyorlar, 5’inci haftamız, 6’ncı haftamız. Özellikle 14’üncü haftanın kaydı var. 4 rakamı niyeyse ilişkilerinde pek önemli. Ve Münevver, 4’üncü ayın bittiği gün öldürülüyor...

YARIN:

Nida Garipoğlu, oğluna "imparator" diyor.

Cem’in ilk cinayeti olmayabilir.

 Bahçeşehir Jandarması hakkında suç duyurusunda bulunduk.

Polis, Cem Garipoğlu’nun adresini jandarmaya soruyor, adresi bulmaları 20 dakikayı alıyor, oysa ev jandarmanın arkasında.
Yazarın Tüm Yazıları