Mahremiyete aleni saldırı

Güncelleme Tarihi:

Mahremiyete aleni saldırı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 07, 2014 23:30

“101 çıplak sızıntı” ve “Hollywood’da skandal” başlıklı haberleri, Kate Upton ve Jennifer Lawrence gibi ünlü yıldızların fotoğrafları süslüyordu.

Haberin Devamı

Oysa Hollywood yıldızlarının bu fotoğrafları, iCloud hesapları hack’lenerek çalınmıştı. Buna rağmen ünlülerin çıplak fotoğrafları, hem Hürriyet ve Kelebek’te, hem de hurriyet.com.tr’de yayımlandı. Hatta ilk gün, internette galeri bile düzenlendi. Hürriyet’in yanı sıra Posta’da ve Milliyet, Habertürk ile Vatan’ın magazin eklerinde de yer aldı bu fotoğraflar.
Doğrusu internette ve gazetede bu fotoğrafları gördüğümde irkildim. Zira tamamen özel hayata ait fotoğraflardı. Mahrem kalacağı düşüncesiyle dijital alanda saklanırken bilgisayar korsanları tarafından ortalığa saçılmıştı. İlk aklıma gelen “Acaba bu olay Türkiye’den ünlülerin başına gelseydi çıplak fotoğrafları bu kadar fütursuzca yayımlanabilir miydi?” sorusuydu. Hayır yayımlanamazdı; hatırlatmaya gerek yok ama geçmişte bu tür örnekleri gördük.
Mağdurların ünlü olmaları bu çalıntı fotoğrafların yayımlanmasını gerektirir mi? Kesinlikle hayır. Daha önce de yazmıştım; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Prenses Caroline’in fotoğrafları nedeniyle açılan davada, “yegâne amacı bazı okuyucuların merak duygularını tatmin etmek olan fotoğrafların yayınlanmasının, toplumda genel ilgi uyandıran bir tartışmaya katkıda bulunacak şekilde görülemeyeceği” kararını verdi. Bu fotoğraflar için de aynı gerekçe ileri sürülebilir; sırf bazı okuyucuların merak güdüleri tatmin olsun diye çalıntı çıplak fotoğrafları yayımlanamaz; bunda bir kamu yararı yoktur.
AİHM, resmi görevi olmayan ünlülerin mahremiyet hakkı davalarında bir de o fotoğrafların “yalıtılmış mekânlar”da çekilip çekilmediğine bakıyor. Bu fotoğrafların da kimselerin olmadığı, “yalıtılmış mekânlar”da çekildiği açık.
Nitekim okurlardan da “Sizin Yayın İlkeleri’nize ne oldu?” eleştirileri geldi. Haklıydı bu soruyu yönelten okurlar. Doğan Yayın İlkeleri “özel yaşam” konusundaki sınırı net olarak çizmiş durumda:
“İlgilinin rızası veya kamu yararının gerektirdiği durumlar dışında kişilerin özel yaşamı hiçbir şekilde yayına konu edilemez. Özel yaşamın dokunulmazlığını ihlal eden gizli görüntü kayıtları ve telefon dinlemeleri yasal yolla elde edilmiş olsa bile kamu yararını gerektiren haller dışında yayınlanamaz.”
Hürriyet Dünyası da bu ilkeyi titizlikle uygulamalı, bu fotoğrafları yayımlamamalıydı. Dikkat ederseniz, Batı’da ciddi gazeteler yayımlamadı bu fotoğrafları. Amerikan basınında ender görülen bir konsensus oluştu yayımlamamak konusunda. Soruşturmayla ilgili gelişmeleri, dijital alandaki veri güvenliğini, sanatçıların tepkilerini haberleştirmekle yetindiler.
Hatta Twitter, Facebook bu fotoğrafların paylaşılmasına izin vermedi; “dedikodu blogger’larından Perez Hilton da fotoğrafları sayfasından kaldırdı ve özür diledi”. Fotoğraflara gazetede yer verilmemesinin gerekçesini İngiliz The Guardian gazetesinden Van Badham, çarpıcı bir dille açıkladı:
“Eğer Jennifer Lawrence’ın çıplak fotoğraflarına tıklarsanız, siz de ona uygulanan tacizi sürdürmüş olursunuz. Oyuncular meslekleri gereği kendi görsellerini toplumsal tüketime sunabiliyorlar. Ama kendi mahremiyetlerini takas etmiyorlar. Sadece bakmak bile cinsel bir ihlaldir.”
Badham’ın alıntıladığım ilk cümlesinin Hürriyet’te, o fotoğrafların yanında yer alması ise ironik bir durumdu doğrusu...

Haberin Devamı

Baykal açıklık getirdi

Haberin Devamı

“MUHTAR bile olamaz” haberleri hakkındaki yazımın ardından CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal aradı. “Hürriyet açısından böyle bir çalışma yapılması gerekiyordu, iyi olmuş” dedi. Ancak yanlış izlenim doğmaması için kendisiyle ilgili bölüme açıklık getirmek istediğini söyledi:
“Seçimlerden sonra Tayyip Bey’i ziyaretimin kendisine getirilen siyasi yasaklar konusuyla ilgisi yoktur. Gazetenizde ‘Vazo mutabakatı’ başlığıyla verilen o ziyaretimin amacı, askeri müdahale heveslerinin önlenmesine yönelikti. Nitekim sonra açılan dava dosyaları bu ziyaretimin ne denli haklı ve yerinde bir girişim olduğunu göstermiştir.
Tayyip Bey’in siyasi hakları meselesini o ziyaretimde konuşmadığım gibi daha sonra da hiçbir şekilde müzakere ya da pazarlık konusu yapmadım. Sonraki görüşmelerimizde de ne kendisi teşekkür etti, ne de ben dile getirdim bu konuyu. Yasağının kaldırılmasına verdiğim destek tamamen demokrasi anlayışımın gereğidir. Bu siyasi yasak, eşyanın tabiatına aykırıydı. Bir ana muhalefet partisi, Meclis’te üçte iki çoğunluğu kazanmış bir partiye ve onun genel başkanına karşı Ceza Kanunu’ndaki 312. maddenin arkasına sığınabilir mi? İktidar olmuş bir partinin genel başkanına 312. madde izin vermiyor diye yasak koymak hangi demokrasi anlayışında var? Böyle bir yasak sürdürülebilir mi? Bu düşünceden hareketle hiçbir pazarlık ya da müzakere yapmadım; haklarının iade edilmesi benim demokrasi anlayışımın gereğiydi. Kayıtlara böyle geçmesini isterim.”
Yazımla ilgili gerek okurlardan gerekse sosyal medya ve medyadan da tepkiler geldi; eleştirenler oldu. Çoğunlukla dönemin siyasi ortamından ve gazetenin genel yayın politikasından dem vuruyor ve önyargıyla yaklaşıyorlardı. Okur Temsilcisi olarak benim açımdan önemli olan yazdığım hukuki ve teknik bilgilerin yanlış olduğu yönünde eleştiri gelmemesiydi.
O yazıda, Hürriyet’in “Muhtar bile seçilemez” haberleriyle okura o gün için doğru hukuki bilgi verdiğini tespit etmiştim. Böylece tespitimin doğruluğu eleştirenler tarafından da teyit edilmiş oldu.

Haberin Devamı

Okurdan kısa kısa

İrem Yalçınkaya: Bugün (28 Ağustos) Julia Roberts’ın Amerikan Instyle röportajında “Dişlerimi soda ile fırçalıyorum” cümlesini okuyunca orijinaline göz attım. Roberts, “Baking soda ile fırçalıyorum” demiş; yani soda ile değil karbonatla. Ha bu hata ömrümüzden ömür mü alır? Hayır. Varsın okuyanlar dişlerini soda ile fırçalasın. Ama insan sinir oluyor.

Taner Çulam: “Yeşilçam’ın gamzeli güzeli” diye adı Bahar Öztan olan eski bir sinema oyuncusunu bazen ayda bir, bazen iki kez, fakat kısa aralıklarla internette yayınlıyorsunuz. Benzeri şeyler çokça tekrar ediliyor. 50 yıldır takipçisi olduğum gazeteciliğin okulu için uygun değil.

Prof. Dr. Fazilet Öner Dinçbaş: 23 Ağustos’ta hastane ruhsatı ve doktor kadrosu satışı ile ilgili haberi hazırlayanlara teşekkür ederim. Ancak iç sayfada “Doktor bu ne” başlığı altında kullanılan görselden şikâyetçiyim. Bu görsel, satışı yapan da doktorlarmış gibi son derece yanlış bir algı yaratıyor. Böyle güzel haberler yanlış enstrümanlarla gölgelenmemeli.

Haberin Devamı

Oktay Orton: Dayak, tecavüz gibi kötü eyleme maruz kalan mağdurelerin resimlerinde güya tanınmamaları için gözleri buzlanıyor. Ancak o kadar kötü yapılıyor ki mağdureyi tanımamak mümkün değil. Örneğin Hürriyet’in 27 Ağustos nüshasında “Öldü zannedip bıraktı ve serbest” başlıklı yazıdaki resme bakın. İsmini de Sena Ş. diye verince bu hanımın kimliği tamamen ortada.

Deniz C: Bugünkü (1 Eylül) Hürriyet’in 3. sayfasındaki “Bir cesetle 3 işgünü” haberindeki “Viski verip uyuttu” alt başlığını haberle ilişkilendiremedim. Ofis çalışanları için de cinayetten haberdar deniyor, oysa resim üstü yazıda ise “çalışanların olayı öğrenince şoke oldukları” belirtiliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!