Güncelleme Tarihi:
Sanılanın aksine, bu tür besinler, zarardan çok yarar getiriyor ve uzun ömrün sırrı, biraz da burada yatıyor. Yeter ki, nasıl pişireceğinizi ve nasıl yiyeceğinizi bilin. Kafkas halkının 'akılcı beslenme ve pişirme yöntemi', bu açıdan da son derece çarpıcı.
Öncelikle, yaygın inançlarınızdan ve genel kabullerinizden bazılarını değiştirmeye hazırlanın bugün. Mutlaka duymuşsunuzdur, siz duymadıysanız da duyan biri aktarmıştır size:
'Aman, sakın ha hayvani yağlar yemeyin, sürekli uzak durun bu tür yağlardan. Ayrıca koyun etinin yanına bile yaklaşmayın, sığır eti neyinize yetmiyor. Çünkü gerek hayvani yağlarda, gerekse koyun etinde yoğun miktarda 'kolesterin' vardır. Malum, 'kolesterin' de damar sertliği yapar ve erken yaşta götürür insanı.' Kafkas halklarının uzun yaşama sırrını keşfeden Prof. Sultanov ise tam aksini öneriyor:
'Tereyağı gibi hayvani yağları sofranızdan eksik etmeyin. Koyun ve kuzu etini de her zaman sığır etine tercih edin. Ayrıca, her gün mutlaka 1-2 yumurta yemeyi de ihmal etmeyin.'
Prof. Sultanov, gözlerimin faltaşı gibi açıldığını görünce ister istemez gülümseyerek devam ediyor:
'Hayvani yağlarda ve koyun etinde bulunan 'kolesterin' insan organizmasında çok önemli işlevler yerine getirir. Metabolizmanın rahat çalışmasını sağlayan 'kolesterin,' aynı zamanda esnekliğin korunmasına da katkı yapıyor. Tüm hücrelerde, özellikle beyin, karaciğer, kas ve deri dokularında ana maddelerden biri olarak kabul ediliyor. Öyle ki, organizmaya giren, ya da organizma içerisinde oluşan zehirli maddeleri zararsız hale getirmek de yine 'kolesterin'in görevi. 50-60 gram tereyağında, 150 miligram 'kolesterin', bir başka ifadeyle, organizmanın günlük kolesterol ihtiyacının dörtte biri bulunur.
Siz organizma için bu kadar önemli olan 'kolesterin' alabileceğiniz gıdalardan uzak durursanız, kendi organizmanıza, kendi ellerinizle zarar vermiş olursunuz. Bu kadar basit bir gerçeklik bu.'
Gerçekten de, Kafkas halkları yani Azeriler, Dağıstanlılar, Gürcüler, Türkmenler kendilerine hiçbir sınırlama getirmeden sürekli hayvani yağ kullanıyorlar. Son derece dinç ve güçlü-kuvvetli olmalarının, akıl sağlığını yitirmemelerinin ve cinsel aktivitelerini korumalarının sırrı da burada yatıyor zaten.
Peki ya yumurta
Yumurta da, tıpkı hayvani yağlar gibi organizma açısından çok önemli.
Her gün en azından rafadan pişmiş bir yumurta içmek, söz gelişi damar sertliği için birebir. Zira genelde 17 gram olan yumurtanın sarısında 300 miligram kolesterol ve antisklerotik bir madde olan 1480 miligram 'lesitinin' bulunuyor. Kolesterol ve 'lesitinin' dengesi birebir oranında ise fizyolojik açıdan herhangi bir sorun yok. Daha basit bir dille ifade etmek gerekirse, 'lesitinin,' kolesterini erimiş vaziyette saklıyor. Bu da sadece damar sertliğini önlemekle kalmıyor, kalp yetersizliğine karşı da koruyucu bir işlev görüyor.
İşte, her gün rafadan bir yumurta yemekle, organizmanın gayet rahat sindirebildiği besin kolestorü ihtiyacı karşılanabilir! Unutmayın ki, 'lesitinin' damarları güçlendirirken, yumurtanın akı da, metabolizmanın 'albümin' ihtiyacını karşılıyor. Yumurta dışında, tereyağı ve kaymak da zengin bir albümin-lesitinin kompleksi içeriyor.
Ancak, gerek tereyağı ve hayvani yağlar, gerekse yumurta-süt gibi besinler sabah ve öğle için geçerli. Akşam sofralarında kesinlikle böyle şeylere izin yok.
Akılcı beslenme sanatı
Kafkas halklarının kendilerine özgü bir yemek pişirme usulleri var. Yemek pişirmeyi, deyim yerindeyse bir sanat haline getirmişler ve geleneksel tarzda ama son derece akılcı bir beslenme yöntemi uyguluyorlar.
Bu akılcı beslenmenin yanı sıra, düzenli uykuyu, beden hareketlerini de ihmal etmiyorlar. Bütün bunların kaynağında, akılcı beslenmenin yattığını özellikle vurgulamak gerekiyor.
Peki ama nedir akılcı beslenme?
Akılcı beslenme, öncelikle titiz gıda seçimi anlamına geliyor. Öyle rastgele, veya mecburen alınmış gıdalarla akılcı bir beslenme yöntemi uygulamak mümkün değil. Özenle seçilmiş gıdaları almakla da bitmiyor iş. Bu gıdaları usulüne uygun bir biçimde, igerektiği kadar pişirmek de son derece önemli.
Yemek nasıl pişirilmeli
Kafkas halkları, sadece gıda seçiminde değil, pişirme yöntemlerinde de büyük farklılıklar gösteriyor. Görüldüğü gibi, uzun yaşamak için sadece gıda seçimine değil, pişirme yöntemlerine de dikkat etmek gerek.
Yemeğin iyi pişmesi ve gıdaların besin değerini muhafaza edebilmesi için gereken temel şart, kısık ateş.
Öncelikle şunu unutmayın:
Kısık ateşte ve yavaş yavaş pişirdiğiniz herhangi bir yemek, aceleye getirilmiş bütün yemeklerden çok daha değerli ve besleyici.
Kafkaslar'da yapılan da bundan ibaret zaten. Ve bunun için insanların 100, 125, hatta 150 yaşına kadar yaşaması hiç de şaşırtıcı değil.
Şimdi de küçük bir tarif verelim:
Koyun etini, keyfinize ve damak tadınıza uygun her türlü sebze ve baharat ile birlikte mümkün olduğunca kalın bir tavanın veya tencerenin içine yerleştirin. Tencereyi de, mümkünse odun ateşinin, odun ateşi yoksa havagazı ocağının üzerine koyun.
Çok az bir ısı ile sebze ve etin birbirinin suyunu emmesine fırsat tanıyın. Sebze ve et, belli bir doygunluk noktasına geldikten sonra bu kez kendi özsularını bırakacak ve besinler o özsuyunun içinde ağır ağır pişecektir.
Ağır ateşte pişirme, hem sebze ve etin dağılmasını, hem de gıdalardaki besin değeri yüksek vitaminlerin parçalanmasını önlüyor.
Öte yandan, yemeği sulu yemek haline getiriyor ki, Kafkas halklarının yemek kültürünün ana özelliklerinden birisi de sıvı yemek zaten.
Bir başka özelliği de bir köşeye not etseniz iyi olur:
Pişirilen yemek, bir öğünde tüketilir yani yemek bekletilmez. Çünkü, bir başka öğün için ısıtılan yemek besin değerinin en az yüzde 20'sini, kaynatılan yemek ise yüzde 40'ını kaybediyor.
Üstelik, bekletilen yemek fayda değil zarar veriyor yiyen insana.
GÜNÜN ÖNERİSİ...........
Sabah kahvaltı öncesi aç karnına 4 havuç, 1 elma, 1 greyfurt, 1 portakal sıkın, içine yarım bardak domates suyu ve bir tatlıkaşığı zeytinyağı (mümkünse balık yağı) ilave ederek için.
Nebati yağ nasıl kullanılmalı
Kafkas halkının kültüründe yağda kızartılmış patates gibi bir usul yok.Patatesi ya haşlıyorlar ya da küle gömerek pişiriyorlar.
Bunun sebebi de son derece basit: Nebati yağda kızarmış patates veya başka bir şey yemekle, her gün az miktarda zehir almak arasında hiçbir fark yok.
Çünkü, zeytinyağı olsun, ayçiçek yağı olsun bütün nebati yağlar ısıtılınca, içindeki elemanlar parçalanıp dağılıyor ve insan sağlığı için çok zararlı ve tehlikeli hale dönüşüyor.
Bu nedenle, nebati yağlar, ancak ısıtılmadan veya kaynatılmadan yendiğinde fayda sağlıyor.
Bu tür yağlar çiğ yendiğinde hem insanı dinç tutar, hem de ömrünü uzatır.
Et yemeğinin önce suyunu için
Et mutlaka taze olmalı.
Tuz, pişirme esnasında değil, pişirilmeden önce yemeğe eklenmeli. Böylece etin içindeki faydalı mineraller pişme sırasında kaybolmaz, korunmuş olur.
Kısık bir ateşte, etin kendi suyunda pişmesi sağlanmalı.
Sebze (patates, havuç, biber, soğan ve sarmısak) etin lezzetini artıracağı için asla ihmal edilmemeli.
Suyunu bırakan etin dağılmamasına özen gösterilmeli.
Et yeteri kadar piştikten sonra tencere kenara alıp dinlendirilmeli.
15-20 dakika sonra sofraya getirilen et yemeğinin önce suyunu içmeli, et ve sebzeler daha sonra yenilmeli.
Yemek bir öğünde tüketilmeli.