Paylaş
Ancak bu durum artık genellenmişse yani hemen her olay karşısında kendimizi ‘ya olursa’’ diye düşünürken buluyorsak, bu düşünceleri kontrol etmekte zorlanıyorsak, uzun süredir ve hemen her gün bu durumu deneyimliyorsak bir ‘kaygı bozukluğu’nun varlığından söz edebiliriz.
Bu kaygısal düşüncelere ek olarak bedenin verdiği birtakım fizyolojik tepkiler de olacaktır. Baş ağrısı, sinirlilik, gerginlik, sindirim sistemi sorunları, odaklanamama, uykuya dalmada güçlük gibi bazı süreçler de kaygıya eşlik eder. Eğer kendimizde bu durumların varlığını tespit ediyorsak bir uzmandan destek almayı denemeliyiz.
Anksiyete ile korku aynı şey değil
Anksiyeteyi temel olarak korkudan ayırmamız gerekir. Korku, korkulan nesnenin varlığında gözlenen, çözümlenmeye dönük ve daha kısa süreli iken kaygı ya da anksiyetenin belirgin bir nesnesi yoktur, birey bu durum karşısında kendini çaresiz ve yalnız hissedebilir hatta bazen bu durum her gün gözlemlenebilir. Anksiyete bireyin yaşam işlevselliğinde bozulmalara yol açıyorsa mutlaka tedavi edilmelidir.
Bu tedavi yöntemleri psikofarmakolojik destek, psikoterapi süreci, gevşeme ve nefes alma teknikleri, stres yönetimi gibi yöntemlerdir. Bireyin anksiyetesinin bireyde görünüşüne uygun olarak bir tedavi planı hazırlanmalı, uygulanmalı ve etkililiği test edilmelidir. Kaygı bozukluğunu genel hatlarıyla tartıştıktan sonra şimdi de panik atak terimi üzerinde konuşalım.
Panik atak nedir?
Panik atak; tekrarlayan, aniden ortaya çıkan ve bireyin kontrol edemeyeceğini düşündüğü yoğun sıkıntı veya korku, dehşet nöbetleri olarak adlandırılabilir.
Panik atak hafif düzeyde başlar, daha sonra şiddetlenerek seyreder. Kişi aslında kendi düşünceleri ile panik atağının şiddetini yükseltir. Panik atak bireyde nefes alamama, boğulma hissi, kalp çarpıntısı, titreme, terleme, üşüme, bulantı, uyuşma, karıncalanma gibi belirtiler gösterir. Bu bireyin atak nesnesi, durumu veya mekanında yaşadığı durumlardır. Ancak bu durum birey tarafından kontrol edilememeye başlandığında, sık ve tekrarlı meydana geldiğinde, kişinin sürekli bir atak geçireceğine dair beklentisinin olması durumunda panik bozukluk dediğimiz kavrama dönüşür. Panik atağın panik bozukluğa dönüşmesi sürecinde ataklar başlar, tekrarlı bir şekilde devam eder, birey atak geçireceğine dair sürekli bir kaygı duyar, duygu durumu değişir ve dolayısıyla da davranışlarında da bir değişim süreci meydana gelir. Yine panik atağın veya panik bozukluğun tedavisinde ilaç tedavisi ve psikoterapi desteğinin –özellikle bilişsel davranışçı terapi yöntemi- beraber planlanması daha etkili sonuçlar alınmasını sağlar.
Tedavi sürecinde önemli olan nokta bireyin bu tedavi sürecine açık ve istekli olmasıdır. Buraya kadar bahsettiklerimiz çerçevesinde kaygı bozukluğu ve panik atağın toplumda her ne kadar yan yana anılsalar da birbirlerinden çok ayrı ve farklı süreçler olduğu açıktır. Panik atakta vücudun otonom sinir sistemlerinden olan sempatik sinir sitemi aktive olur ve bunun sonucunda gözbebeğinde büyüme, kalp atış hızında artış, sindirim faaliyetlerinin durdurulması, terleme, tükürük bezi salgısında azalma gibi durumlar otomatik olarak açığa çıkar. Aslında birey kendinde gözlemlediği bu çok doğal süreçten telaşlanır ve panik atağını şiddetlendirir. Dolayısıyla panik atakta birey kendini saldırı durumunda hisseder, bununla başa çıkamadığında güçlü tepkiler verir. Ataklar bir kaç dakika ya da saat sürer, dolayısıyla kaygı bozukluğu gibi süreklilik gösteren, zihnimizin arka planında bir yerlerde işleyen bir süreçten farklıdır.
Kaygı Bozukluğu ve Panik Atak, çözümlenebilir bir problemdir. Eğer siz de kendinizde bu gibi süreçlere tanıklık ettiyseniz bir uzmandan destek alarak başa çıkabilirsiniz...
Psikolog Zübeyde Ezgi Horzum
Paylaş