Tiyatrodaki hayalet

Müşfik Kenter benim için Rumuz Goncagül’de Türkan Şoray’a kapıyı açan yaşlı adamdır. Burnuna tuhaf kremler süren ve genç bir zevceyle evlenmek isteyen garip adam. Minicik bir roldedir ama filmin en heyecan verici karakterlerinden birisidir.

Haberin Devamı

O kadar. Onu oynadığı rollerle hatırlayacak kadar takip etmedim hiç bir zaman. Tok bir sesten ibaretti benim içim. Maalesef bizim kuşağımızı yakalayamayan oyunculardan oldu, hayatımda ki tek yeri bir sinema filminden ibaret. Ama en azından gayet cool bir adammış. Her saniye kendisini hatırlatmak için ortaya atılıp durmadı, bir adet alkış bile dilenmeden tatlı bir hatırayla ayrıldı aramızdan.

En azından kardeşi kadar değilmiş yani.


Tiyatronun pırıltılı dönemini yaşayan oyuncuların, hala günümüzde bunu istemelerini ve bu rüyanın gerçek olacağını ümit etmeleri çocukça bir istek olarak buluyorum. Hayal dünyalarında yaşıyorlar maalesef.


Bunların arasında en patetik durumda olanlarından biri de Yıldız Kenter bence. Türk tiyatrosunun diva’sı, hala mükemmel disipliniyle, konserve domates seçer gibi konservatuardan öğrenci seçmesiyle, hocalığıyla, ne kadar da muhteşem bir oyuncu olduğunun hatırlatma isteğiyle, anılarıyla ve bitmek tükenmek bilmeyen rol isteğiyle yaşıyor. Ve bizim de bu anıların bir parçası olmamız için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Haberin Devamı


Kardeşinin ölümünü ardından daha bir hafta bile geçmeden Yıldız Kenter iki ayır yere röportaj verdi. Müşfik anılarla başlayan röportajlar; Türk tiyatrosunun geldiği döneme, eskiden buraların dutluk olduğuna, ah o alkışlara dayandı durdu.


İnsanların acılarını yaşama şekli elbette farklıdır. Kimisi bunu gizlice içinde fırtınlar kopararak yaşar, kimisi de bunu dışa vurmayı sever. Yıldız Kenter acısını röportajlarla yaşamayı seven biri galiba. Ona mikrofon uzatıldığı anda hemen koşa koşa karşısına oturmayı seviyor olsa gerek. Müşfik’in ardından da pek zaman kaybetmek istemedi röportajlar için.
Cenaze elbette ebedi istirahat yerine uğramadan önce son bir kez sahneye çıkarıldı. Sahnede vedayı yöneten Yıldız Kenter’in ilk lafı ne oldu dersiniz: “Şimdi sahne dolu”.


Perde ne olursa olsun kapanmamalı mantığı çok geçkin bir bakış. Çok acıklı. Ve hiç de samimi değil. Alkış dilenciliği maalesef tiyatrocuların kaderinde var.


Hepsi hala geçmişte yaşıyorlar. Hepsi birer tiyatrodaki hayalet. Ölülerin ardından bile kendi yine tiyatronun sorunlarına bağlanıp duruyorlar.

Haberin Devamı


Acıyı ve vedayı, çok kalabalık bir gösteriyle karşılamak yerine en azından tek kişilik bir oyunmuşçasına yaşamalarını beklemek bizim için birer rüya olsa gerek.

Sahnenin ışığı hep üstlerinde olur da sonun da biraz huzura kavuşurlar dilerim. Alkışları bol olsun ne diyelim.

Yazarın Tüm Yazıları