Paylaş
Açıkçası ben düzenleyenlerinin Türk gazetelerinde sadece iki satır ismi çıkmasından başka ne işe yaradığını bir türlü anlamadığım bu organizasyonun, Santralİstanbul’dan Tepebaşı Otoparkı’na kadar pek çok yerde seyyar çadır olarak gezen bu haftanın, yedincisinin yapılabiliyor olmasına bile mucize gözüyle bakıyoruz.
Ama hakkını yemeyelim İstanbul Moda Haftası’nın kayda değer bir artısı da var hayatımızda. İpsiz sapsız gezen moda blogger’larının da en azından bir kaç günlük de olsa bir amaca yönelmelerini ve kendilerini önemli hissetmelerini sağlıyor. Ana-babalarının İstanbul’a okumaya yolladığı, ‘Oğlum doktor olacak’ diye sevindiği bu genç kardeşlerimiz için tüm senenin en önemli zamanı geldi. Aha benim güzel anacığım; göğsünü kabartan oğlan çoktan kendini defilelerin en ön sırasına atmış ve tıp tahsilini sonsuza kadar erteleme peşinde. Neden? Çünkü o artık bir blogger.
İstanbul Moda Haftası pek çok blogger için Fatih Terim gibi. Bir baba figürü. En az babasının Buse Terim’e sağladığı katkı kadar etkisi var üstlerinde, hakkı ödenemez.
Kimdir bu moda blogger’ları? Bu sevimsiz kız ve oğlanlar nereden ve neden hayatımıza girdiler? Ve niçin bu kadar önemliler?
Ucubik kıyafetler giyen, muhtemelen gay, ellerinde ki fotoğraf makineleriyle durmaksızın fotoğraf çeken bu insanların gerçekten fikrine önem veriyor muyuz acaba? Eğer veriyorsanız bakış açımızı bir kere daha gözden geçirmemiz gerek. Çünkü ne yorumları adam gibi yorum, ne tarafsızlar, ne herhangi bir konu hakkında bilgi sahibiler ne de acayip bir stile kopuyorlar. Çoğu son derece vasat, ilkokul iki terk köylü kızları gibi. Sığ ve bayağılar.
Ve en önemli falsoları maalesef biat etmek için yanıp tutuşmaları. Onlar için en önemli şey bir defileye sadece davet edilebilmek, after party’e gidip içki tüketebilmek, görmek, görülmek. Davetli oldukları her şeyi çok beğeniyorlar, övgülere doyamıyorlar. Bedava birer PR malzemeleri. Sosyal medyada sadece birer takipçiden ve retweet’çiden ibaretler.
Onların tüm gençliklerinden, güzelliklerinden ve heyecanlarından bambaşka bir şey çıkması beklenirken sadece sürünün bir parçası olmak ve senede iki kere defileye davet edimek istiyorlar. Bununla da yetinmeye razılar. Çok acıklı onların durumu, gerçekten. Birer çerezler sadece. Ve birer topuklu ayakkabıdan ibaretler. Sürünün parçası olmak hayatları boyunca yapabilecekleri en kolay şey. Mücadele etmenin ne demek olduğunu bile bilmiyorlar.
O yüzden defile wanna be’si, bu moda blogger’ları için gerçekten çok üzülüyorum. Ve kızıyorum da. Bir adet davetiye, iki küçük hediye, bir fotoğraf katresine girebilmek için yanıp tutuşan ve alkışlayan bu tiplere çok kızıyorum da aynı zamanda.
Keşke saygı duyulacak insanlar olsalar. Keşke biraz farklı olsalar, tarafsız olsalar, kendileri gibi olsalar, gerçek fikirlerini söyleyebilseler...
Onun yerine alkışlamayı tercih ediyorlar. Yazık.
Lütfen benim defile davetiyelerimi de onlara verin, birkaç güncük de olsun kendilerini biraz mutlu hissetsinler.
Paylaş