Paylaş
Gülmeye başlıyoruz.
Doğru ya, diyorum İstersen İzlanda’ya git. Ne olacak? İçindeki karamsarlığı, mutsuzluğu oraya da götürdükten sonra?
-Ben sana birşey diyeyim mi? diyor, karşıma bir sandalye çekip oturarak. Cahil olanlar daha mutlu! Bilgi insanı mutsuz ediyor.
Hayda, bu da ne demek oluyor şimdi? Ben bildikçe, fark ettikçe mutlu oluyorum. Acaba bende mi bir tuhaflık var. Deli miyim ben diye düşünüyorum kendi kendime.
Bir an duraksayıp soruyorum:
İyi de neyi bilmek, ne türden bir bilgi bu da önemli tabii. Dünyanın sonuna ne kadar zaman kaldı, Güneş’teki nükleer patlamalar atmosphere ne türden etkiler yapıyor, Dünya’nın neresinde açlık var, savaş çıktı, memleketin hali ne olacak ya da kim kimi kesti doğradı türünden çıkan haberler mi?
Yoksa, bendeki hangi inanç benim hayatımın hangi alanında ne türden bir blokaj oluşturuyor olabilir, hangi düşünce, inanç ne türden bir hastalığa sebep olabiliyor, kuantum fiziğinin anlamı nedir ve evrenin gizli sırları nelerdir, uygarlıklar boyunca nesilden nesile aktarılan kadim bilgilere nasıl ulaşılır ya da parallel evrenler nasıl etkileşir, zamanın göreceliği ne anlama gelir türünden bilgiler mi?
Bakakalıyor.
Kişisel Gelişim kitabı okumalısın diyorum gülerek. Çünkü kendisi bir yayıncı ve piyasada çok satan pek çok kişisel gelişim kitabı ilk onun ellerinin arasına geliyor.
Okumaz mıyım diyor tereddüt etmeden. Hepsini okuyorum. Arkadaki rafları gösteriyor eliyle. Okurken iyi, kitabı kapattım mı hop, gene oturuyorum şapa.
Karşılıklı gülüyoruz bu anlamlı diyaloğa çünkü ben de kişisel gelişim üzerine yazan bir yazarım. Ve doğru söylüyor! İçimden biliyorum ki doğru! Eğer öğretileri özümsemeyip, kuru kuru okursan olan tam da bu oluyor: Okurken iyi, hoş, bitince güm! Bu yüzden benim okurlarım kitaplarıma çok bağımlı. Bağlı demiyorum, Bağımlı. Her gün açıp bir bölüm okuyorlar. Hep çantalarında taşıyorlar. Çünkü özümsemek böyle bir şey. Süreklilik ve kararlılık gerektiriyor. Ne yapıyorsan inatla yapmaya devam etmeyi gerektiriyor.
Daha da kötüsünü söyleyeyim mi? Eskiden diyor, kızdığım zaman şuçlayacak biri olurdu. E? Şimdi o da yok?
Eliyle boş bir sndalyeyi gösteriyor. Onun yüzünden diyecek biri kalmadı?_Yüzünde oyubcağı elinden alınmış çocukların ifadesi var. Mızıkçı, küskün. Şİmdi ben kime kızacağım diye soran bakışlarla bana bakıyor.
- İyi de diyorum heyecanla. Siz orada çok önemli bir noktayı gözden kaçırmışsınız. Zaten bunu fark ettiğinizde başlıyor herşey. Yani kurban, kurtarıcıi sen hepsi bir!
-Tamam işte. Aynı şey. Bundan sonrası karanlık zaten.
-Ha diyorum. Şimdi anladım ne demek istediğinizi: Okurken, Bak diyorsunuz, o yapmış ben beceremiyorum. Ben yapamıyorum.
Parmağıyla beni işaret ediyor. Hah, işte… Bu sefer de ben beceriksizim demeye başlıyorsun. Ben yapamıyorum. Gene bir mutsuzluk. Gene bir çıkmaz.
İşte orada da bir nüans var: Orayı kaçırmış olabilir misiniz acaba? Diyorum. Sonra da susuyorum. Onun meraklı gözlerle beni süzmesini izliyorum bir süre. Zevkle. Acaba ne diyeceğim? Acaba onun bilmediği benim bildiğim ne var? Bu bakışı tanıyorum. Karşımda bir kurt var. Ne söylesem bir şey söylemeye hazır. Ama bir o kadar da ikna adilmek istiyor.
Bir yandan da kafamı toplamaya çalışıyorum çünkü ben de tam olarak bilmiyorum ne diyeceğimi.
Ağzımı açıyorum ve kendimin bile şaşırdığı bir cümle dökülüyor.
Çünkü diyorum, sonuç odaklısınız. Sürece değil, sonuca bakıyorsunuz. Orada da ne görmek isterseniz onu göreceksiniz.
Ama öyle değil midir zaten? Diyor. Yemi yuttu. Demek ki gerçekten burada takılıyor.
Hayır diyorum. Böyel olmaz. Siz envanter çıkarıyorsunuz. Oysa, yaptıklarınızın sonuçlarını bu kadar somut alamayabilirsiniz hayatta.
Olur mu? Diye itirazı basıyor hemen. 1+1=2 bu matematik.
Değil diyorum. 1+1 bazen 0 bazen 10 bazen bin yapar. Herşey görecelidir. Örneğin şu kitaplar. Kimler okuyor, kimler bu kitaplardan narsıl fayda alıyor bunu bilebilir miyiz? Hayır. Sadece satışlara bakıp ne kadar kar elde ettiğinize bakarsanız mutlu olamazsınız ki?
Size bir film önereceğim diyorum son bir gayretle:
İt’s a wonderful life.
Seyrettim diyor omuzlarını silkeleyerek.
Bu konuşmamnın envanterini çıkarmaya hiç niyetim yok doğrusu. Bugün ititraz ettiklerini yarın Kabul etmeyeceğini kim bilebilir ki? Belki akşam oturup filmi bird aha izleyecek. Belki de şimdiden hakkımda bir düşünce oluştu: Bu da amma hayalperest, polyannacı diye. Ve bunun önemi yok çünk ben bu sohbetten çok keyif aldım. Benim için çok anlamlıydı. Birimiz yayıncı, birimiz yazar, e bir de okur olsaydı dedim… Sonra da oturup bu yazıyı yazdım.
Yorumu size bırakıyorum.
Paylaş