Paylaş
‘Göklere’, ‘Kırıldı Vazo’, Can Ozan’la birlikte söyledikleri ‘Seni Gördüm Rüyamda’ dinlemelere doyamadıklarımdan. Şenceylik’le aşağıda keyifle okuyacağınız röportajı yaptık.
Sevgili Eda çok merak ediyorum ‘Şenceylik’ lakabını almandaki nedenleri ve senin için anlamını?
Selamlar öncelikle. Bu güzel röportaj için çok teşekkürler. ‘Şenceylik’ lakabı, Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’nde çokça vakit geçirdiğim koro yıllarından geliyor. O zamanlar BÜMK Klasik Müzik Korosu’nun şefi olan Kaan Bayır da soyadlarının sonuna ‘ik’ getirerek seslenirdi koristlere. Asıl soyadım Şenceylan, kulüpteki lakabım bu yüzden ‘Şenceylik’ olarak kaldı. Bu isim ne kadar akılda kalıcı olmasa ve tuhaf duyulsa da, bana müziğin bendeki anlamını çağrıştırdığından, dostluğu, paylaşmayı, birlikte uyum içinde ses çıkarmayı ifade ettiğinden, kendi şarkılarımı ve müziğimi bu lakapla sunmak istedim.
‘Kırıldı Vazo’ yeni şarkın, karantina günlerinden çıkan bir şarkı mı, nedir ‘Kırıldı Vazo’nun hikayesi? Biraz klişe bir soru ama kırılan bir vazo yeniden eski haline döner mi?
‘Kırıldı Vazo’yu karantinadan çok evvel yazmıştım. İnsan büyüdükçe duygularını yaşayış yoğunluğu değişiyor. Bu şarkı da “Aşkta da biraz böyle mi acaba? Kırılıp yıkılarak azalarak mı gidiyoruz? Sevmek duygusu seyreliyor mu?” diye soran saf bir sitemin abartısı. Kırılan vazo kesinlikle eski haline dönmez. Ortalığı epey de dağıtır. Fakat insan büyüdükçe anlıyor ki, asıl mesele vazo değil, vazo kırıldıktan ve yerler süpürülebildikten sonra boş kalan rafın asıl anlamını değerlendirebilmek. O rafta bir vazo olmasını cidden istiyor muydun? Ya da artık bunu istiyor musun? O rafın boş hali seni eksik hissettiriyorsa oraya illa bir vazo da koymak zorunda değilsin, belki bir kitap da koyabilirsin. Keşke çok emek vererek yaptığımız ve en yüksek raflara koyduğumuz kristal vazolar düşüp kırılmasalar, evet. Ama gerçek hayatta, şarkının vazoya yaktığı ağıttan daha güçlü bir mesaj var: Bir işi ya da bir insanı sevmek istersen, ona emek vermek istersen, ihtimalleri de ellerin kalbinde kucaklayacaksın. Bu sevginin ve emeğin, dolayısıyla hayatın en güzel yanı, belki de bu riski almaya gönüllü olabilme gücün olacak. “Ben bunu severim”, “Ben bunu yaparım.” diyebilme lezzeti. Yaptığın vazolar, resimler, kitaplar, biblolar o raftan aşağı yüz kere de yuvarlansa, yine de yenisini koyabilecek ve rafını her kırılışta daha yükseğe çıkarabileceksin. Nazım Hikmet geliyor bu noktada aklıma: “Ölmekten korktuğun halde, ölüme inanmadığın için. Yaşamak yani, ağır bastığından”.
Can Ozan’la söylediğin ‘Seni Gördüm Rüyamda’ şarkısını dinlemelere doyamıyorum. Can Ozan gibi birçok isimle ortak projelerin de var. Bu ortak çalışmaları özellikle mi istiyorsun yoksa biraz öyle mi denk geliyor? Seni bireysel olarak yaptığın çalışmalarda daha çok dinleme imkanı bulacak mıyız? Belki de yeni ortak bir çalışma vardır, var mıdır?
Müzikle uğraşmanın en güzel yanı duyguları ve tutkuyu sevdiğin arkadaşlarınla ve dinleyiciyle paylaşmak. Can Ozan çok tutkulu ve başarılı bir müzisyen. Sözü müziği ona ait olan ve birlikte söylediğimiz ‘Seni Gördüm Rüyamda’ epey ses getirdi. Etrafımda birçok müthiş şarkı yazarı, müzisyen, prodüktör var, bu bakımdan kendimi şanslı hissediyorum. Elbette yıllar içinde, samimi ve açık iletişimle, gerçekten inanarak işler yapmakla büyüyen beslenen bir çevre oluyor bu. Ahmet Ali Arslan’la birlikte benim eski şarkılardan ve onun yeni yazdığı şarkılardan kaydetmeyi planlıyoruz yakında. Ayrıca Vera ile bir düet geliyor bu yaz. Bireysel olarak yaptığım çalışmalar da devam ediyor, klipli bir ‘Çok Eski Bir Şarkı’ geliyor yakında Avrupa Müzik’le.
Şarkılarını kendin yazıyorsun şarkıyı üretirken mi söylerken mi daha keyif alıyorsun ya da şöyle sorayım kendini hangisini yaparken daha rahat ve iyi hissediyorsun?
Hiçbir soruya içine sinerek yanıt veremeyen bir ikizler burcu olarak, bu soruya çok net bir cevabım var. Ben kesinlikle şarkıyı üretirken tarif edilmez bir mutluluk içindeyim. Bunu kayıt süreci takip ediyor, stüdyoda şarkının kaydedilmesi, prodüktörlerin ve müzisyenlerin şarkıya renklerini katışını izlemek, şarkıya vokal yapmak… İşte bu stüdyo tarafı benim en çok keyif aldığım ikinci süreç. Sonra ise şarkıları konserde veya başka ortamlarda söylemek var. Tabii ki sonuncudan hiç keyif almıyorum demek değil bu, tüm bunlar hayatta en keyif aldığım şeyler ve hepsinde eşit derecede rahat hissediyorum. Ama kendini kaybetmek anlamında sıralarsak şarkı yazıp besteleme anları > stüdyo kayıt süreci > konserler diyebilirim.
Yukardaki soruya benzer başka bir soru hem bireysel hem ortak çalışmaların var tek başına ilerlemek mi birileriyle bir şeyler yapmak mı?
Aslında ikisinin de yeri ve zevki ayrı sanırım. Projeden projeye, şarkıdan şarkıya değişebilir. Şarkı yazmak ve bestelemek anlamında sanırım tek başıma daha rahat ve doğal hissediyorum. Ama mesela Ahmet Ali Arslan’la ‘Zeytin Ağaçları’ şarkısının oluşum süreci benim için eşsizdi. Sözleri bir kağıtla bana vermişti, eve gelip bestelemiştim, sözleri okuduğum gibi sözler müziğini getirdi, aldı beni götürdü, uyum şahaneydi. Böyle şeyler insanı çok mutlu edip şaşırtıyor.
Eda seni biraz daha yakından tanımak isteriz mesela müzikle ilişkin ne zaman başladı, bugüne kadar neler yaptın ve hayatında sadece müzik mi var yoksa bambaşka işler güçlerle de ilgileniyor musun?
Müzikle ilişkim annemin bana yemek yedirmek için elime minik bir org vermesiyle 3 yaşında başladı. Küçükken sabahlara kadar org çalardım kendi kendime evde. Her duyduğumu kulaktan dinleyip çıkarmaya uğraşırdım. Sonra orta okulda gitarı keşfettim, deli sevdim. Metalcilik, rockçılık, guitar pro derken üniversiteye geldim. Aşık olduğum okulu kazandım, müzik kulübüne girdim. Birlikte nasıl müzik yapılır, bunu gördüm. Çok sesli müzikle, korolarla, yoğun prova saatleriyle, orkestrasyonla tanıştım. Yetenekli müzisyen arkadaşlar edindim. Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’nde üniversite hayatım boyunca çok yoğun vakit geçirdim, çok sayıda performans yaptık, öğrendik, paylaştık, dertleştik, ürettik. Taşoda’da solo müzik projesine biraz daha eğilmeye başladım. Kulüp yılları ve oradaki çalışmalarımız bana çok şey öğretti. Müzik dışında, İşletme lisans ve tezli yüksek lisans mezunuyum. Bugüne kadar akademik çalışmalar yaptım, okudum, araştırdım, araştırma asistanlığı yaptım, okulda tanıtım ve online eğitim programları sorumlusu olarak çalıştım. Şimdi yepyeni bir sayfa açtığım bir dönemdeyim, bir teknoloji şirketinde çalışmaya başlıyorum, heyecanlıyım. Müzik benim aşkım. En yakın arkadaşım. Müziğe profesyonel yaklaşıyorum fakat eğitim aldığım alan müzik değil, tek işim bu değil. Hayatı bir ağaç gibi görmeye başladım, dürüst, sağlam, çiçekli ve gölgesiyle serinleten dallar büyütmek hayalim. Benim için hayallerini takip etme tanımı şuna dönüştü: Bir insanın, kendisini, değerlerini, karakterini ve beklentilerini tanıyarak, kendisine ve topluma ortak bir optimizasyonla en iyi katkıyı sunabileceği, en dürüst sözleri verebileceği yola/yollara koyulması. Bazen zorlayıcı olsa bile, bütüncül bir yaklaşımla çok araştırıp çalışarak, gerekirse az uyuyarak, yaratacağı çıktıyı ve öğrenmeyi yatay ve dikey olarak en üst noktaya taşımaya çalışması.
Karantina günlerinin müzisyenler adına üretim olarak verimli geçtiğine dair bir izlenimim var birçok yeni şarkı çıktı. Sen bugünleri nasıl geçirdin ve bugünlerin üzerinde bıraktığı his/iz nedir?
Karantina gerçekten özel bir deneyim. İnsanoğlunun acizliğinin ve kudretinin büyüklüğünü yeniden düşünme fırsatı buldum. Özel hayatımda büyük değişimler yaşadım. Müzikal anlamda üretimlerim oldu, bomboş geçen günlerim haftalarım da oldu. Bugünlerin üzerimde bıraktığı etki, gezegene ve insanlara daha çok şefkat ve empati duymayı ama belki en önemlisi her şeyi sorgulamayı öğrenmeye başlamak oldu. Bence bu ani global kriz, neyi neden yaptığımızı, neyi neden satın alıp ürettiğimizi, neyi neden yediğimizi içtiğimizi düşünmeye itti bizi. Kimi neden sevdiğimizi, niye hayatımızda tuttuğumuzu, günlük hayatta ne için neyi feda ettiğimizi, neyi okuduğumuzu, hangi işte neden çalıştığımızı, ofisten çıkarken topluma ve gezegenin on sene sonraki geleceğine ne katıp da çıktığımızı, hangi ihtiyaçları hiç yoktan uydurup dayatıp hangi gerçek ihtiyaçları ihmal ettiğimizi analiz etmeye fırsat bulamadığımız süregelen kaosta, insanlara bir ‘wake up call’ (uyanma işareti) oldu, ben de bu akışın bir parçası olarak çok etkilendim. Umarım bu uyanışla birlikte daha adil ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasına başlayacağız.
Yakın gelecekte yeni şarkılar var mı?
Var var var! İçimde sorgulama ve dokunma isteği var. Umut dolu şarkılar yapma, açılan yeni sayfalara iyi niyetle haykırma, paylaşarak çoğalma isteği var! Çok teşekkür ederim bu güzel röportaj için. Sağlıkla heyecanla kalın!
Paylaş