Paylaş
Ben sevgili Erdem Ocak’ı ‘Özgür Ruh’ şarkısıyla tanıdım ve sevdim. Erdem aynı zamanda Uzman Psikolog ve Müzik Terapisti. Müziği, vedaları, aşkı, ayrılıkları konuştuk bu röportajda. Erdem Ocak’ın cevaplarında herkes kendine ait bir parça bulacaktır.
Sevgili Erdem seni, ‘Özgür Ruh’ şarkınla tanıdım. Senin için özgürlük ne demek?
Merhaba sevgili Sevil. Güzel insanlarla tanışmak ne kadar değerli, öncelikle teşekkür ederim benimle zamanını ve yerini paylaştığın için. ‘Özgür Ruh’ şarkısında geçen bir söz var: “İnsan, ruhunu çürütmek değil büyütmek ister” şeklinde. Sanırım benim için özgürlük, ileriye gidebilmek anlamına geliyor daha çok. Birçok insan bulunduğu yerde, alışkanlıklarında, konfor alanında takılıp kalıyor oysa hayat akmaya devam ediyor. Doğanın kendisi gibi düşünüyorum ruhumuzu. Nasıl ki bir ağacın kökleri betonu bile delip çıkabiliyorsa, insanın ruhu da kısılı kaldığında bedeni delip çıkacaktır sonunda.
‘Hoşçakal Ankara’ şarkın hem bir şehre veda hem de yeni başlangıçlara merhaba şarkısı. Klipte müzik aletlerini, kitaplarını ve kedini aldığın gibi arabayla Ankara’dan çıkıyorsun. Vedalaşmak konusunda nasılsın kolay vedalaşabilir misin? Bu şarkının halet-i ruhiyesini anlatır mısın? Yeni hayatın nasıl gidiyor ve kedi hala seninle mi?
Vedalaşmak elbette kolay değil. Çok güzel insanlar tanıdım Ankara’da. İyiki de tanıdım, her birisine bana kattıklarından dolayı teşekkür ederim. Fakat farkında olduğumu düşündüğüm bir konu var. Ben kısır döngülerden hiç hoşlanmam. Kendimi tekrar etmeyi, hep aynı güne uyanmayı vb. Sahnelerde bile o yüzden hiçbir zaman aynı repertuarı çalmam, aynı sırayla çalmam. Ankara’daki yaşamım artık benim için bir döngü haline gelmeye başlamıştı ve bunu kırmak zorundaydım. ‘Hoşçakal Ankara’yı daha çok bana taşınırken motivasyon olsun diye yazdığımı fark ettim sonrasında.
Kalmak isteyen yanım ile gitmem gereken yanım arasındaki zor seçimdi benim için. Yeni hayatıma gelince; eskisi için de bunun için de güzel veya kötü diyemem, ben evrene ve doğaya şükredenlerdenim daha çok. Pandemi ile taşınmamın aynı döneme denk gelmesi tabii ki bir şanssızlık çünkü müzik yapabileceğim yerler çok sınırlı ve ben de dahil olmak üzere birçok insan dışarı çıkmak istemiyor fakat ben hazırlıklarımı yapmaya devam ediyorum. Bir gün elbet bu pandemi dönemi bittiğinde her şeyimle hazır bir şekilde sahnelere geri dönmek şu aralar en büyük dileğim. Kedime, Lina’ya gelirsek, onu asla bırakmam. Hiçbir ev kabul etmezse birlikte çadırda bile kalırız.
Aynı zamanda Uzman Psikolog ve Müzik Terapistisin bu mesleklerin müziğine nasıl yansıyor? Müzik Terapisti alanını biraz daha açar mısın?
Mesleğim çok fazla okumayı gerektiriyor. Roman, akademik makaleler, ne olursa. Okudukça yeni hayatlar, yeni karakterler, yeni olaylarla karşılaşıyorsun. Her bir yeni hayat, ufkunu bir parça daha genişletiyor. Özellikle bazen danışanlarımdan öyle hayat hikayeleri duyuyorum ki psikolog da olsam, öncelikle insan olduğum için ben dahi etkileniyorum. Okuduğum, tanık olduğum, kimine danışmanlık yaptığım bu hayat hikayeleri de şarkı sözlerime mutlaka yansıyor. O yüzden şarkı sözlerim de tamamen gerçek yaşantılara, gerçek sorgulamalara dayanıyor.
Zaten müzik bence kendini arayışın melodik bir şekli yalnızca. Herkes kendinden bir parça bulmak için müzik dinliyor. Eğer bir kişi bir müziği sevmişse mutlaka orada, daha önce geçtiği veya geçmekte olduğu yolun tanıdık izini görmüştür. Müzik terapisine gelince; uyku bozukluklarından beslenme ve diyete, şizofreni gibi klinik alanlardan dil konuşma bozukluklarına kadar uzanan, Osmanlılar döneminde bile görülen fakat kökü şamanların ritüellerine dayanan oldukça eski bir tamamlayıcı tıp uygulamasıdır müzik terapi.
Ben bu büyük yelpazenin bir kıvrımında yer alarak özel gereksinimli çocuklar ile çalışmaktayım. Yalnızca özel gereksinimli değil, tüm çocukların temel gereksinimlerinden biri iletişim konusu. Öncelikle aile içi ardından sosyal iletişim. Fark ettim ki, bir çocuk anlaşıldığını, kendini ifade ettiğini gördüğünde yetiyor bu ona. Bizler dahi yetişkinler olarak tartışmalarımızı hep anlaşılmak için yapıyoruz aslında. Ben de müzik gibi ‘kendini bulma’ sanatının yardımıyla bu arkadaşlarıma kendilerini ifade etmelerinde yardımcı olmaya çalışıyorum.
Yeni şarkın ‘Düşmemiş Düşler’de affedilmeyi isteyen bir aşık var gibi geldi bana? “Bul beni” diyorsun ya şarkıda sanki o kişi gelip bulsa da “bul beni” diyen kişi onun yine gitmesine neden olacak şeyler yapacakmış gibi geldi? Bir kafa karışıklığı söz konusu sanki. Bir uzman psikolog olarak aşkta kafası karışanlara ne demek istersin?
‘Düşmemiş Düşler’ benim için zıtlıkların şarkısı. Şarkının başından sonuna olmamış oluşlardan bahsediyor aslında. Senin de dediğin gibi “bul beni” derken bir niyet var ama aslında isteği onu bulması değil. Bazı dönemlerde kendimizi sevmeyiz. O dönemlerimizde karşımıza çıkan iyi insanlara kendimizi layık görmeyiz. Daha önce yaptığımız hatalar, yanlışlar gelir hep aklımıza. O yüzden de o iyi insanları uzaklaştırmak isteriz kendimizden, çünkü onları da üzmek istemeyiz. Zaten en çok kendimize yükleniriz öyle değil mi? Şarkının genel olarak konusu bu.
Uzman psikolog olarak ise söyleyebileceğim şey şu: Yapmayın arkadaşlar! Kendinize bu kadar yüklenmeyin. Herkes hata yapar, herkes yanlış da yapar. Yeter ki yaptıklarımızın farkına varıp onlardan ders çıkarıp yolumuza devam ederken bunları unutmayalım. Zor dönemlerinizde karşınıza çıkan insanları kendinizden uzaklaştırmak yerine tam aksine onlara içinde bulunduğunuz durumu anlatıp yanınızda durup sizinle mücadele edip etmeyeceğine veya boş verip gidip gitmeyeceğine bakın. Biraz geç oldu ama anladığım kadarıyla asıl aşk, dayanışma ve paylaşmakmış. Zor durumunuzda sizin elinizden tutmayan birini neden hayatınıza alasınız ki?
Bir de ‘O Ses Türkiye’ günlerin var senin için nasıl bir deneyimdi bir yarışmaya katılmak?
Benim için çok keyifliydi. Çok güzel arkadaşlıklar kurdum her şeyden önce. Birçoğuyla hala görüşüyoruz. Bunu yalnızca biz değil, yarışmanın sıkı takipçileri de söylüyor ama bizim dönemimiz çok farklıymış. Rekabetin olmadığı, dostlukların ve müziğin ön plana çıktığı bir sene oldu.
Seni biraz daha yakından tanıyalım müzikle ilişkin ne zaman başladı, müzik dışında başka neler yapıyorsun?
Müzikle 6-7 yaşlarında tanıştım, her türlü müziği dinlerdim. Ben teyp-kasetçalar zamanına yetişebildim ne mutlu ki. Müzik o zamanlar değerliydi. 13 yaşımda ise ilk defa gitar çalan birini gördüm canlı olarak. Hiç unutamam o anı. Kutay isimli bir abi gelip gitar çalar şarkı söylerdi bize. Bir gün o önce Yaşar Kurt’un ‘Anne’ isimli şarkısını ardından Metallica’nın ‘Nothing Else Matters’ şarkısını çalarken ben de eşlik ettim ve kendimi çok rahatlamış hissettim. Sanki 13 yaşıma kadar ruhsuzmuşum da ilk defa o gün ruhum bedenime yerleşmiş gibiydi. Ben de hemen doğum günü hediyesi bir gitar alıp bu yola çıktım. Müzik dışında mesleğimi gerçekten çok seviyorum. Her türlü psikolojik kitap, film, dizi vb. ne varsa ilgimi çekiyor. Tüm bunlar dışında doğa ananın oğlu olmanın hakkını vermeye çalışıyorum. Dağ yürüyüşleriyle, çadır kamplarıyla, denizleriyle, ormanlarıyla her şekilde doğanın içinde olup kendisine şükrederim. Sahneler ve meslek yaşantım dışında çok fazla insan içinde olmayı sevmem kısaca. Kesinlikle doğayı tercih ederim.
Yeni şarkılar var mı yakın gelecekte?
Nefes aldığım sürece yazmayı ve sesim çıktığı sürece şarkı söylemeyi istiyorum. Bugüne kadar biriktirdiğim çok fazla şarkım var. Bu kapıyı bir şekilde araladığıma göre artık içeri girmek zorundayım. Bütün şarkılarımı teker teker düzenliyorum. Sık sık aralarına yenilerini de katıyorum. Herkes en azından birini sevecektir çünkü onları yazıyorum, olanları yazıyorum. Yeter ki bir şans verip en azından bir kez dinlesinler.
Paylaş