Paylaş
Sevgili Dilan, uzun zamandır severek takip ettiğim müzisyenlerdensin ve nihayet bir röportaj yapma zamanımız geldi. Seni bu yaz özellikle Dolu Kadehi Ters Tut konserlerinde izleme şansım oldu. Seyirci sana çıldırıyor. Aranızdaki sevgi ve iletişim müthiş. Dinleyiciyle arandaki bu sevgi mi seni ‘KUYU’ya götürdü ve bu ilk albümü yaptırdı?
Öncelikle çok teşekkür ederim Sevil, çok naziksin. Dinleyicinin ‘KUYU’ya kadarki müzikal yolculuğuma tepkisi ve desteği tabii ki çok yüreklendirdi beni bu işe kalkışmak için ama bu albümü bana asıl yaptıran, bu kuyudan çıkıp başka kuyulara düşme isteğimdi. Attila İlhan’ın çok sevdiğim dizeleriyle “birikip yeniden sıçramak için elde var hüzün”.
‘KUYU’dan yayınlamış olduğun ilk tekli ‘KDG’ yani ‘Karanlığa Döndüğüm Gün’. Şarkıyı ‘KDG’ diye kısalttığın için sanki Mission Impossible gibi bir gizli servisin ismi gibi olmuş. Aslında dinleyicilerinle arandaki sevgiye baktığımda özel bir iletişim dilinin kurulduğu da açık. Bu soruyu ajanlık filmlerindeki gizli ve özel servislere bağlamayacağım. Ama bu şarkı isminin kısaltmasında o filmlere has bir hava da seziyorum. Bu kısaltmanın biraz böyle bir esprisi var mı yoksa sadece bir kısaltma mı?
‘Karanlığa Döndüğüm Gün’ benim ilk bestem. Çok uzun süre bir ismi yoktu, grup arkadaşlarımla çalıp söylerken de “Dilan’ın besteyi çalalım hadi,” derdik; kayıt alırdık, dosyanın ismi ‘Dilan Beste’ olurdu. Sonraları ‘Karanlığa Döndüğüm Gün’ oluverdi ismi kendi kendine. Bir süre sonra kendi aramızda ‘KDG’ demeye başladık, zamanla epey yerleşti dilimize. Albümün ilk teklisi olmasına karar verdiğimde kafamda bu kısaltmayı kullanmak yoktu ama parçayı yüklediğim sırada ani bir kararla “KDG olsun ya,” dedim, kendime çok düşünmeye fırsat vermeden ‘upload’a bastım. Ancak albüm yayınlandığında ‘KDG’ de daha yoğun haline, ‘Karanlığa Döndüğüm Gün’e döndü.
Dilan, kendi solo albümünü yapmanın yanı sıra birçok isimle çalışıyorsun onlarla aynı sahneyi paylaşıyorsun. Kimlerle çalıştın bugüne dek en çok kimlerle çalışmayı seviyorsun? Kendi başına yol alman bu ortak çalışmaları azaltır mı?
Bugüne dek Evrencan Gündüz, Dolu Kadehi Ters Tut, Canozan ve Sedef Sebüktekin başta olmak üzere birçok değerli müzisyenle çalıştım. Hala DKTT ile aktif olarak sahne alıyorum. Bu müzisyenlerin her birinde kendime ve trompetime dair yeni bir oda keşfettim, bir şeyler öğrendim. Hem insan ilişkileri, hem de farklı müzikal dünyalar, farklı disiplinler, yaratıcılığa giden farklı yollarla ilgili çok fazla şey kattım buralardan keseme. Tabii kendi müziğime eğilmek bir eşlikçi olarak bulunduğum yerlerden biraz eksilme ihtiyacı doğurdu bende. Biraz kendi müziğimi tanımak, onu büyütmek istiyorum. Dolayısıyla görece daha az ortak çalışma içerisinde bulunmak bunun doğal bir sonucu gibi geliyor.
‘KUYU’ albümünde biraz karanlık bir atmosfer hissediyorum bu albümü çalıştığın zaman dilimi senin için ne ifade ediyor, bize ‘KUYU’nun hangi şartlar içinden çıkıp dinleyiciyle buluştuğunu anlatır mısın?
‘KUYU’ aslında birkaç yılın birikmişliği. Bahsettiğim gibi içinde ilk şarkım ‘KDG’ da var, daha yakın zamanda yazdığım şarkılar da. Genel olarak varlığını hep hissettiren karanlık ve melankolik bir yanım var, bu yanımdan beslenmeyi seviyorum. Çevremde olup bitenlerden, havadan sudan romantik bir keyif alabilmemi sağlıyor gibi. İnsan büyüdükçe buraları biraz eskiyor gibi, daha az kafamı kaldırıp yukarı bakıyorum yolda yürürken mesela. Ama kendime sık sık hatırlatmaya çalışıyorum bunu. ‘KUYU’ da hatırlayabildiğim zamanlarda ortaya çıkmış parçalardan oluşuyor diyebilirim. Pandemi de, bu bir süredir demlenen karanlığın sonunda ete kemiğe bürünmesine vesile oldu.
Trompet çalıyorsun ve ‘KUYU’da da trompet öne çıkan bir enstrüman, şarkılarını yazarken kendi çaldığın enstrümana uygun çalışmalar olmasına mı dikkat ediyorsun?
Şarkı yazarken trompeti pek düşünmüyorum. Genel olarak pek bir şeye dikkat etmiyorum aslında, ortaya çıkan şeye göre şekillendirmeye çalışıyorum çevresindeki müziği. Tabii ki trompet bir uzvum haline geldiğinden, diğer enstrümanlara göre bir ağırlığı oluyor. Ama olmayacak yerlere trompeti oldurmaya çalışmak gibi bir kaygım yok.
‘KUYU’dan benim en sevdiğim şarkılar ‘Sabaha Karşı’, ‘Hepsi Aynı’, ‘Düş’ ve ‘Yol Boyunca’ oldu. Bu şarkıların bana hissettirdiği ise zamanı, hayatı sakin ve sessiz bir kabulleniş. Olanları, bitenleri, gidenleri sakince ve bağırmadan, büyük ve afili cümleler kurmadan kabullenip yolumuza bakıyoruz. Yani bir yerde ‘Hayat devam ediyor’ diyoruz. Bir dinleyici olarak şarkılarınla ilgili hissettiğim bu, sen şarkılarının dinleyicide nasıl bir duygu yaşatmasını istemiştin?
Bunu söylemene çok sevindim, gerçekten tam olarak böyle hissettirmesini umuyordum. Bana öyle hissettiriyor çünkü. Hüznüyle tanışmış, barışmış ve yola devam ediyor gibi.
‘KUYU’ aynı zamanda çok sık karşımıza çıkan bir metafor kuyu senin için ne anlama geliyor?
Bu parçalar dediğim gibi birkaç yıldır varlar. Ve ben şarkılarda bahsettiğim şeyleri hala hissediyorum. Aynı yoğunlukta, aynı sıklıkta değil belki ama hissediyorum. Değişiyorum, hayatım, çevrem değişiyor. Nefret ettiğim sebzeleri şimdi afiyetle yiyorum, çok sevdiğim filmlerden sıkılıyorum vesaire. Hiçbir şey sabit değil yani. Ama bu hüzün, bu kuyu duruyordu içimde bunca zamandır. Demirbaşı gibi ruhumun. Şimdi nihayet çıkabilirim gibi hissediyorum, albümü yapmış olmak kuyuma bir ip salmak gibi oldu. Bir süredir çok hafif hissediyorum kendimi.
Paylaş