Paylaş
Sokakta, parkta, restoranda sevimli bir bebek ya da çocuk gören birçok kişi istemsizce gülümser, el sallar, öpücük atar. Kimisi de çocuğun yanına gider eline, yüzüne dokunur hatta sarılıp öper.
Özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişiler, tanımadıkları çocukları dokunarak öperek sevmek istiyor. Bu tavır eskiden normal karşılansa da artık ebeveynler yabancıların ve hatta yakın çevrelerinin bile çocuklarına onay almadan dokunmasını istemiyor.
Bir Sorudan Fazlası'nda önce o ebeveynlerden birkaçının yaşadıklarını ve bu konu hakkındaki düşüncelerini dinledik, ardından da konunun uzmanına kulak verdik...
‘SEVDİK İNCİLERİ Mİ DÖKÜLDÜ?’ DİYE TEPKİ GÖSTEREN VAR
Hakan K. (34)
17 aylık bir kızım var. Çok sosyal ve insanlarla iletişim kurmayı gerçekten çok seviyor. Ne zaman dışarı çıksak çevredekilere “Abi, abla” diye sesleniyor, el sallıyor, öpücük atıyor. Buraya kadar çok güzel. Bütün mesele, dışarıdaki insanların çocuğuma tıpkı onun gibi uzaktan sevgi gösterisi yapmak yerine yanına gelip temas etmesi ile başlıyor.
Bir çocuk size el sallıyorsa siz de ona el sallayın, yanına gidip sarılmaya, yüzüne dokunmaya ve hatta öpmeye kalkmayın. Bu başıma o kadar çok geliyor ki… İlk başlarda çok sinirlensem de bir şey diyemiyordum. Ancak baktım ki önünü alamıyorum, “Lütfen dokunmayın, “Öpmezseniz sevinirim”, “Uzaktan sevebilirsiniz” diyerek insanları uzaklaştırmaya başladım.
Bu müdahaleme ılımlı yanıt veren insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Geneli önce anlamıyor gibi suratıma bakıyor, ben tekrar edince bozulup geriliyor. İşi abartıp “Aman sanki tek çocuk seninki”, “Sevdik alt tarafı, incileri mi döküldü?” gibi abuk tepkiler verenler dahi var.
Kimisine cevap veriyorum, kimisini muhatap almaya dahi tenezzül etmiyorum. Buradan bu zihniyette olan herkese söylemek istiyorum: Çocukları ve ebeveynleri rahat bırakın! Çocuk bizim, "Dokunamazsın" diyorsak dokunmayacaksınız. Bırakın tanımadığınız çocukları, yeğeninizi, kuzeninizi hatta torununuzu bile anne babanın ve çocuğun rızası olmadan öpmeyecek, sıkıştırmayacak, kucağınıza oturtup zorla sarılmayacaksınız!
KENDİ BABAMI DAHİ UYARDIM: ‘OYUNCAK KARŞILIĞI ÖPME LÜTFEN’
Eda Ş. (37)
İki yaşındaki oğlum, kendi ailemin de eşimin ailesinin de ilk torunu. Hal böyle olunca ailelerin göz bebeği. Herkes üstüne titriyor, sevmek için sürekli evimize geliyorlar, oyuncaklar alıyorlar, parka götürüyorlar. Oğlumun anneanne, babaanne, dede sevgisi ile büyümesi beni çok mutlu ediyor. Fakat maalesef ebeveynlik konusunda birçok anlaşmazlık yaşıyoruz.
İlk sorunu çocuğa televizyon izletme konusunda yaşadık. Onlara bunun yanlış olduğunu en azından ilk iki yıl oğlumu ekrandan uzak tutmak istediğimi, telefon da dahil olmak üzere hiçbir şekilde ekrana maruz bırakmayacağımı aylarca anlatmak zorunda kaldım. Ek gıdaya geçince şeker krizi başladı. Ben çocuğum erkenden şeker ile tanışsın istemiyorum. Buna cevap olarak hep “Ne olacak biz verdik bir şey olmadı” gibi cevaplarla karşılaştım. Delirmek üzere olsam da anlatmaya devam ettim. Çünkü çocuğum bir şekilde onlarla vakit geçirecek ve ben yokken ‘gizli gizli’ verebilirler. Sebebini iyice anlamaları gerekiyor diye düşündüm. Şeker krizini de zor bela atlattıktan sonra konu çocuğun mahremiyetine geldi.
Ben oğlum doğduğundan beri babasından ve benden başka kimsenin bezini değiştirmesine izin vermedim. Banyosunu sadece ikimiz yaptırdık. Doğduğu andan itibaren vücudunun özel olduğunu, öz bakım verenlerinin bile sadece o ihtiyaç duyduğunda bakımını yapabilmek adına dokunabileceğini işlemeye çalıştım hala da çalışıyorum.
Bir gün babam bize geldi ve oğluma sarılmak istedi. Oğlum da istemeyip kaçınca “Eğer bir kerecik sarılıp öpersen sana araba alırım” dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. O an müdahale etmedim, çocuğumu uyuttum ve babamın yanına gidip “Babacığım ona bir şey verme karşılığında öpeyim sarılayım dersen bu hayatının ileriki yıllarında da karşısına çıkar. Şimdi sana sarılması hoşuna gidiyor ama ya ileride kötü niyetli insanlar çıkarsa karşısına. Bir karşılık alınca öptürmek sarılmak normalmiş gibi mi öğrenmesini istersin?” dedim. Ben böyle anlatınca çok utandı, üzüldü ama hak da verdi. Onlar en yakınlarımız olsa da bazen anne babalarımıza bile sınır çizmek zorundayız.
Önceki gün Adana'da bir baba 14 aylık bebeği ile alışveriş yapmak için bakkal dükkanına girdi. Bu sırada dükkana gelen yaşlı adam, bebeğin vücuduna dokunarak 'sevmeye' çalıştı. Bu duruma tepki gösteren baba, bebeğini taciz ettiğini öne sürerek adama tokat attı. Haberin detaylarını aşağıdaki linke tıklayarak okuyabilirsiniz.
RESTORANDA KADIN BEBEĞİMİ ÖPTÜ, İKİ GÜN SONRA HASTANELİK OLDUK
Neslihan D. (30)
Covid-19 pandemisi döneminde kafe ve restoranların hizmete açıldığı günlerdeydik. Kızım üç yaşındaydı. Bir gün ailece kahvaltıya gittik. Özellikle açık alanda oturmayı seçtik, çünkü her ne kadar yasaklar kalksa da ve aşı olsak da kızımız küçük olduğu için koronavirüsten korkuyorduk. Kahvaltımızı yaparken bir anda yanımıza bir kadın geldi ve “Kızınız ne kadar tatlıymış maşallah” dedi. Sonra çat diye yanağından öptü. Şoka girmiştik. “Neden öptünüz, hastalık var” desek de olan olmuştu. Sinirimden yemek bile yiyemedim.
Ne oldu biliyor musunuz? Korktuğum başıma geldi. O densiz kadın yüzünden önce kızıma sonra eşimle bana koronavirüs bulaştı. “Belki başkasından geçti nereden biliyorsunuz?” diye düşünenlere de açıklayayım; kahvaltıya gittikten sonraki günler hiç dışarı çıkmadık. Eşim de ben de evden çalıştığımız için ofisten hastalık kapma riskimiz de yoktu. Yani evet, o kadının hastalık bulaştırdığına eminim.
Eşim ve ben aşı olduğumuz için hafif atlattık ama kızımın hastalığı çok zor geçti. Çocuğum her öksürük krizine girdiğinde, her ağrıdan ağladığında beddua ettim.
Zaten bir bireyi izinsiz öpmek ona sarılmak yeterince anlamsızken bir de şunu düşünün; çocuklar daha hassaslar ve onlara hastalık bulaştırabiliriz. Kimse kimsenin çocuğuna sarılmasın, öpmesin, izinsiz temas etmesin.
* * * * *
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere ebeveynler çocuklarına izinsiz şekilde temas eden yabancılardan ve hatta aile bireylerinden rahatsız olabiliyor. Öte yandan çocuklara mahremiyet eğitimi vermek sadece çocukluk döneminde değil, hayatının her anında kendini koruyabilmesi için büyük önem taşıyor. Ebeveynler ise bu konuda bazen ikilemde kalabiliyor.
Tanımadığımız insanların çocuklarımızı temas ederek sevmesinin etkilerini ve mahrem eğitiminin nasıl olması gerektiğini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Burak Doğangün’e sorduk, çok önemli bilgiler aldık.
'KARŞIDAKİ ÇOCUK VE EBEVEYNİN NE HİSSEDECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORLAR'
Neden hiç tanıdığımız insanlar çocuklarıma temas ederek sevmek ister?
İnsanların hiç tanımadıkları başka insanların çocuklarını sevimli bulduklarında içlerinden gelerek, duyguları kabararak birazcık da sınırları ihlal ederek sevmek girişimine genel olarak iyi niyetli olarak bakabiliriz. Bu sevgi isteği bence biraz geçmişlerinde var olan eksikliklerle, yani o çocuksu sevgi eksiklikleri ile alakalı. Çok sevimli bir çocuk gördüklerinde içlerindeki sevgiyi aktarmak iyi geliyor olabilir. Otomatik düşünce şeklinde, bilinç dışı bir reaksiyon ile “karşımdakini sevdiğim zaman ve bu sevgiyi bedensel temas ile yaptığım zaman karşımdakinin de hoşuna gidecek” diye düşünüyorlar. Bu ruhsal bir bakış açısıyla insanı psikolojik özelliklerine dair bir varsayım.
Konunun bir de kültürel ve evrimsel etolojik boyutu var. Bunu iletişim ihtiyacı olarak da düşünebiliriz. Biz biliyoruz ki özellikle sözü ve dili kullanamayan canlılar temasla, birbirlerini koklayarak duygularını düşüncelerini ifade ediyorlar. Aslında yetişkin bir insanın başkasının çocuğuna “Ne kadar da tatlıymış” diye gidip sevmeye çalışması bu anlamda bakıldığında daha az modern, daha çok ilkel, daha arkaik diyebileceğimiz eskiye ve köke dayalı bir reflekstir. İnsanlar bunu yaparken karşıdakine fiziksel yakınlık gösterdiğini, ruhsal sınır ihlali yaptığını, karşıdaki çocuk ve ebeveynin bir yabancıdan gelebilecek duruma karşı ne hissedeceğini düşünmüyorlar.
'ANNE BABADAN GELEN REAKSİYON ÇOCUĞUN DAVRANIŞINI ETKİLİYOR'
Yabancıların çocukları öpmesi sarılmasının çocuklara etkisi nasıl oluyor?
Bu etki çocuğun yetişmiş olduğu aileye, daha önceden maruz kaldığı olumlu ya da olumsuz çevresel reaksiyonlara, yetişkinlerden görmüş olduğu tepkilere göre değişkenlik gösterebilir. Ama çocuklar ilk etapta daha çok bir yabancının ona yaklaşmasıyla bir ürkme, “Ne oluyor acaba, bu tanımadığım kişi yeterince güvenli mi, ondan bir zarar gelebilir mi?” gibi şaşırma yaşıyor.
Daha sonra böyle bir duruma maruz kaldığında genellikle küçük yaştaki çocuklar ve bebekler “Bu yaklaşım güvenli mi?” diye kendi güvendikleri nesneye yani annesine ya da babasına bakıyor. O noktada kendi anne babasından gelen reaksiyon çok çok yukarıda ve tepkisel boyutta bir yaklaşımsa o zaman çocuk panik olabiliyor.
Bunun da dozları var. Uzaktan önce sözle, jest ve mimikle düşüncesini ve duygusunu belli eden bir yabancı hafif hafif çok hoyrat olmayacak bir şekilde çocuğa ya da bebeğe yaklaşıp, “Ne kadar güzel saçların var, çok tatlısın, saçlarını sevebilir miyim?” diye sözel olarak da izin aldıktan sonra sevebilir.
Bazı durumlarda ise ilk adım çocuktan gelebiliyor, çocuk karşıdakine yakınlık hissedip, gidip sarılabiliyor. Böyle bir durumda çok da negatiflik olmuyor. Sonuç olarak çocuğun böyle durumlarda referans aldığı şey anne babasının verdiği tepki oluyor.
KOŞULLU SEVGİYE GİDEN YOL: 'BİR TANE ÖP ÇİKOLATA VERECEĞİM'
Bazen kendi ailemizden bireyler bile çocuklara “Bir tane öp çikolata vereceğim” gibi söylemlerde bulunuyor. Çocuklara koşullu sevgiyi öğretmenin zararları nedir?
Bazen aile büyükleri ya da anne babalar öpüp sarılmayı bir ödül aracı olarak yorumluyorlar. Bu aslında yukarıda da bahsetmiş olduğum gibi, yetişkinin sevgi ihtiyacıyla paralel giden bir durum. “Öpersen beni sevdiğini düşüneceğim” gibi… Çocuk böyle bir durumda arada kalabiliyor. Sevgi davranışı onun çok hoşuna gidebilecek oyuncak, çikolata ya da arzu ettiği bir şeye ulaşmanın yolu oluyor. Kendi arzusu için gerekli olan bir şeyi çok da istemese de yapmak zorunda olmak gibi bir ikilemde kalabiliyor.
Bunu kültürel olarak normal ve uygun gören yaşlılar, anneanne babaanneler var. Çünkü kendi çocukluklarında benzer şeyler gördüler, sevgi çoğu zaman koşulluydu. Kendi zihinsel şemalarında, kendi ruhsal öğretimlerinde eğer bir sevgi alabilecekse bunun bir karşılığı olması gerekiyor. Bu nedenle de öğrendiği yolu, yöntemi başkasına uygulamakta sakınca görmüyorlar. Hatta buna dair anne-babalar reaksiyon gösterdiğinde “Aman canım ne var yani, çocuğun da ne kıymetliymiş” ya da “Ne var şimdi benim ağzım kirli mi?” gibi bir yaklaşım gösterebiliyorlar. Anneanneler, babaanneler, dedeler bazen bu durumda karşılaştıkları müdahalelere alınabiliyorlar, bunu saygısızlık olarak adlandırabiliyorlar. Çünkü kendi geçmişlerinde sevgi gösterme yolunu bu şekilde öğrenmişler.
MAHREMİYETİN BİRÇOK BOYUTU VAR
Çocuklarda mahremiyet eğitimi nasıl olmalı?
Mahremiyet son zamanlarda çok daha önemini artıran bir kavram. Ancak kantarın topuzu zaman zaman kaçabiliyor. Bir taraftan sosyal bir canlı olan insanın diğer insanlarla olan ilişkisi temeldir. O nedenle küçük yaşlardan başlayarak bir çocuğun diğer insanla, toplumla sosyalleşebilmesi, iletişim ve ilişki kurabilmesi çok önemli. Bunun için belli bir düzeyde güven ilişkisi olması lazım. Bu güvenli ortamda daha sonra öteki insanın kendisiyle benzer özellikle olabileceğini düşünecek. Böylelikle sosyal yaşamın temel normlarını öğrenecek. Yani işin bir ucu sosyallik, toplumsallık diğer ucu ise bireysellik.
Bireysellik ve mahremiyet aslında toplumun etkisi altında tamamen sahte bir nesne gibi kalmamak, çocuğun kendi özelliklerini, bireysel alanını, ruhsal anlamda biricikliğini hissetmesini sağlayan şeydir. Bu bireyselliğin fark edilmesi ve yeri geldiğinde toplumun baskısından çıkarak kendi başına kararlar alabilmesini sağlayan, özgüveni artıran bir durum. Mahremiyet meselesi bir boyut daha ifade ediyor; zarardan kendini koruyabilmek.
KORUMA MEKANİZMASI GELİŞMEZ İSE ÇOCUK İSTİSMARA AÇIK HALE GELİR
Mahremiyet, toplum baskısının getirmiş olduğu bir etki ile “hayır” diyememenin getireceği riskleri azaltıyor. Küçük bir çocukta mahremiyet temelde bedenini, zihnini, özel düşüncelerini, kendine ait öznel fikirlerini, duygularını tanıyabilmesini ve hatta koruyabilmesini sağlıyor. O nedenle mahremiyet meselesini küçük yaşlardan itibaren uygun dozda verebilmek iyi olacaktır. Mahremiyet eğitimi, çocuğun istismara karşı da kendini koruyabilmesini sağlıyor. Yeri geldiği zaman “Hayır bunu yapmak istemiyorum”, “Vücuduma dokunulmasını istemiyorum”, “Hayır ben bundan keyif almadım”, “Ben bunu yemek istemiyorum teşekkürler” diyebilmesini sağlayan bir koruma mekanizması. Eğer çocukta bu koruma mekanizmaları gelişmez ise sahte bir ‘kendilik’ gelişir. Etrafındakileri ve toplumu memnun edebilmek adına hemen her şeye “Evet” derler.
Böyle çocuklar maalesef istismara açıklardır. Öteki tarafından sevilmemeyi tamamen reddedilme, hayattan kopma, başka bir anlamda yok sayılma, yok edilme ve ölme ile eş tutabilirler. Bu nedenle de “Hayır” diyemezler. Mahremiyet kavramının oluşması bu açıdan önem arz eder. Ancak iyi olan her şeyde olduğu gibi burada da doz önemlidir. Mahremiyet kavramını çocuğa “Dış dünyadaki her şey çok tehlikeli” gibi bir algıyla öğretmek topluma ve dış dünyaya olan güvenini sarsar hatta yaşam enerjisini söndürür.
Çocukları zorla sevip öpen aile bireylerine, sokakta görüp “Ay çok tatlı” deyip öpmek isteyen insanlara nasıl davranmalıyız?
Aileler, çocuklarına iyi niyetle de olsa temas ederek sevme yaklaşımında bulunan insanlara, “Çok teşekkür ederiz, sevimli buldunuz ama bundan hoşnut olmayabilir” ya da “Biliyorsunuz son dönemlerde bazı virüsler arttığı için biraz daha korumak istiyoruz. Uzaktan bir öpücük ile sevebilirsiniz” şeklinde yaklaşarak cevap verebilir.
Sanki bir bomba patlamış ya da düşman görmüş gibi ani bir öfke ile ya da panik şeklinde bir refleks yerine daha sıcak daha sevecen, “Teşekkür ederiz ama uzaktan sevmek bizim için daha iyi olabilir” diye bir yaklaşım hem karşı tarafa bir açıklama ile anlatmanıza yardımcı olur hem de çocuğun iyicil bir eyleme karşı panik kodlarını çalıştırmamış olursunuz. Dışarıdaki her nesnenin her canlının tehlikeli olmayabileceğine dair zihinsel bir tohum atmış olursunuz.
Paylaş