Paylaş
Uzmanlar lohusalığın kadınların en hassas, alıngan ve depresyona yakın olduğu dönem olduğunu belirtiyor. Bu süreçte yeni doğum yapmış kadınları bazen en yakınları bile anlayamayabiliyor, üzebiliyor. Hatta lohusayken agresif, mutsuz ya da üzgün olan anneler çoğunlukla ‘şımarık’, ‘abartıyor’ şeklinde eleştirilere maruz kalıyor.
Gelin lohusalığın ne kadar hassas bir dönem olduğuna, kadınlarda ne derin yaralar açabildiğine birebir insan hikayeleri ile hem fiziksel hem de psikolojik açılardan bakalım…
HEM ÇOCUĞUMA HEM KENDİME BAKTIM HEM DE MİSAFİR AĞIRLADIM
Derya A. (27)
Genç denebilecek bir yaşta, henüz 24’ümdeyken anne oldum. Eşimin ailesi abartıyı, gösterişi çok sever. Ama ne hikmetse bu gösteriş ben doğum yaptığımda sadece bebeğe kıyafet almakla ve hastane odasını süslemekle sınırlı kaldı. Ben anneye ve bebeğine bakma konusunda da bir gösteriş, bir abartı, bir ilgi alaka bekliyordum. Ama işler hiç de beklediğim gibi olmadı. Tam tersi bu gösteriş sevdası, eve sürekli bebek görmeye insan çağırılmasına, onlara deli gibi ikram yapılmasına neden oldu.
Doğum yaptıktan sonra eve geldim, kupkuru bir mutfak buldum. Annem hastanede benimle kalmıştı ama eşimin ailesiyle aynı sokakta oturuyorduk ve eve döndüğümde en azından bir tencere sıcak çorba bulurum diye ummuştum. Ancak ne beni ne de bebeği düşünen vardı.
Annem, eşim ve ben eve geldik. Doğum yapmışım, çok ağrım var, sürekli emziriyorum, yemek yemem lazım, kayınvalidem “Ben size yemek yaparım” demiş ama evde bir kuru ekmek bile yok! Ve ne yaptı biliyor musunuz? Dışarıdan yemek söyledi. Şoka girmiştim ama ses etmedim. Annem çalıştığı için yanımda kalmak üzere sadece beş gün izin alabilmişti. Beş gün boyunca bana bebek gibi baktı; sürekli uyudum, sadece emzirmek için kalktım. Annemin izni bitip işe dönmesi gerektiğinde benim için kabus başladı.
Kayınvalidem daha bir hafta dolmadan bütün tanıdıklarını bebek görmeye çağırmak üzere harekete geçti. Evde poğaça börek hazırlayıp bana geliyor, bütün akrabasını, arkadaşlarını ağırlıyordu. Ben de o sırada bebeğime alışmaya hem ona hem kendime bakmaya çalışıyordum. Yaz sıcağında evde sürekli onlarca insan, çaylar kahveler ikramlar havada uçuşuyor, bebeğim uyuduğunda benim de uyumam gerekirken “Ayıp olur” diye misafirlerin yanında oturuyordum. Buna iki hafta dayanabildim çünkü misafirlerin ardı arkası gelmiyordu. Evimde yalnız kalamamaktan, sürekli kek börek yemekten, yorgunluktan delirmek üzereydim. Ve beklenen oldu: Lohusa depresyonuna girdim. Bir gece ağlama kriziyle atak yaşadım ve bebeğimi bile gözüm görmeyecek noktaya geldim.
Eşim sonunda olanı biteni anladığında annesiyle çok büyük bir kavga yaşadı. Bana üzüleceğine ‘fazla hassas’ olmakla suçlayan kayınvalidemi kalben o gün hayatımdan çıkardım. Şimdi çocuğum üç yaşında ve onunla görüşsek de asla eskisi gibi olamıyorum. Bana yaşattığı acıları unutmam, ona da unutturmam!
Doğum sonrası plasentanın çıkmasıyla başlayan ve klasik olarak 6 hafta (veya 40 gün) süren, yeni annenin fiziksel olarak gebelik öncesi döneme döndüğü evreye lohusalık adı verilir. Bu 40 gün, daha kısa veya uzun sürebilir. Fiziksel olarak her ne kadar gebelik öncesi döneme dönülse de vücut yağ dokusu, karın çatlakları gibi bazı değişikliklerin eski halini alması çok daha uzun zaman alabilir; bazen de hiç geri dönmeyebilir. Lohusalıkta ruhsal geri dönüş çok daha karmaşıktır ve uzun zaman alabilir. Kalıcı kişilik değişikliklerine neden olabilir. Bazı annelerde hafiften şiddetliye depresyon belirtileri ortaya çıkabilir. Yakın çevrenin en büyük sorumluluğu bu depresyona katkıda bulunacak davranışlardan kaçınmak ve belirtilere karşı uyanık ve duyarlı olmaktır.
Kadın Hastalıkları ve Uzmanı Dr. Kağan KocatepeARKADAŞIM 'SEN DEPRESYONDASIN VE NEDENİ SALONDA OTURUYOR' DEDİ
Burcu Y. (42)
Ben lohusalık döneminde en çok eşimin bana yardımcı olamamasından ve kendi yerine yardımcı olsun diye getirdiği annesinden inanılmaz rahatsız olduğum için depresyona girdim.
Eşim gece uyandığımda ne bir su getirdi bana ne sırtıma yastık dayadı. Yardımcı olmadığı için söylendiğimde de ‘Ne yapayım ben mi emzireyim bebeği?’ diyordu. Ben sürekli bu durumdan şikayetçi olunca çözüm olarak annesini yardıma çağırmayı teklif etti. Benim annem şehir dışında yaşadığı için mecburen evet dedim ve lohusalık dönemi kâbusum başladı.
Ben 'Yemeğimiz temizliğimiz yapılacak ben de bebeğimle vakit geçireceğim' diyor, o uyduğunda onunla uyumayı falan düşünüyordum ama hiç hayal ettiğim gibi olmadı. Resmen eve misafir gelmiş gibi oturuyordu. O lohusa halimle bir de ne yiyeceğiz ne içeceğiz diye düşünmeye başlamıştım. Yaşına hürmeten hiçbir şeyi ondan isteyemiyordum, kayınvalidem kendiliğinden düşünsün de yapsın diye bekliyordum ama asla öyle bir şey olmuyordu.
Kaldığı süre boyunca birkaç defa yemek yaptı, o da oğlunun en sevdiği yemekler olan mantı, tirit gibi benim asla yemediğim şeyler. Zaten onları yaparken de benden yardım aldı.
Kayınvalidemle baş başa kalmamak için yatak odasından çıkamaz olmuştum. Ben yatakta pineklerken o salondaki koltuğa yayılıp kanal kanal gezdi. Yani bana gram faydası olmadığı gibi salonumu da elimden almıştı. Ben rahatsızlığımı dile getiremediğim için şiştikçe şiştim, içime attıkça her gün daha da mutsuz oldum. Sonunda bir baktım ki resmen depresyondaydım. Bir gün çok yakın bir arkadaşım beni ziyarete geldi, onu salon yerine odama davet ettim. Zaten halimi görünce, bir iki de soru sorunca hemen teşhisi koydu. “Sen depresyondasın ve nedeni salonda oturuyor” dedi.
Aslında sadece kayınvalideme bağlayamam ama çok büyük etkisi vardı. Eşimin tüm sorumluluğu annesine attığını sanması, kayınvalidemin yardım adı altında bize yerleşmesi ve hiçbir yardımının olmaması, uykusuzluk ve bebeğin sorumluluğu birleşince çok ağır gelmişti ve arkadaşımın da desteği ile terapi almaya başladım. Sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi ve yavaş yavaş düzelmeye başladım. O teslimiyet duygusundan çıkmak için önce odadan çıktım. Sonra bir gün çocuğu zar zor kayınvalideme bırakıp kuaföre gittim ve bir güzel bakım yaptırdım. Bir sonraki adımda eşimle konuştum, annesinin kendi evine dönmesi gerektiğini, bizim de yarı zamanlı bir bakıcıya ihtiyacımız olduğunu söyledim. Önceki gibi kızarak, ağlayarak değil yetişkin gibi… Kayınvalidem bu duruma çok bozuldu tabii, uzun süre de surat astı bana ama hiç pişman değilim.
Lohusalık dönemi gerçekten kelimelerle anlatılacak bir dönem değil. Her zamankinden çok daha hassas ve kırılgan oluyorsun ve etrafındakiler bunu önemsemiyorsa içinden bir canavar çıkabiliyor.
Lohusa psikolojisi veya annelik hüznü, doğum sonrası dönemde annelerin yaşadığı duygusal dalgalanmaları ve zorlukları ifade eder. Bu durum oldukça olağan karşılanmalıdır. Özellikle annelerdeki hormonal değişiklikler duygusal iniş çıkışlara sebep olur. Lohusa psikolojisinin belirtileri arasında depresyon, kaygı, hüzün, ağlama nöbetleri, eleştiriye karşı aşırı duyarlılık, enerji eksikliği, uyku ve beslenme sorunları, özgüven kaybı ve hatta bebekle ilgilenmede zorluk yaşanabilir. Lohusa sendromu olarak adlandırabileceğimiz dönem, doğumu takiben ilk 3-4 gün içinde ortaya çıkmaya başlar. Genellikle doğumdan 2 hafta sonra etkisi azalmaya başlar. Ancak annenin geçmişinde duygudurum bozukluğu var ise bu süreç uzayabilir. Bu nedenle doğumdan sonraki ilk 1 yıl psikiyatrik hastalıklarla karşılaşılma riski bulunur. Bu belirtilerin kaybolmaması veya etkisinin azalmaması durumunda mutlaka bir uzmandan destek alınmaya başlanmalıdır.
Psikolog Elif DoğruHAMİLEYKEN ANNEMLE KAVGA ETTİK, DOĞUMUMA BİLE GELMEDİ
Demet K. (29)
Bana "Hayatında silmek istediğin an nedir?" diye sorsalar, "Doğum sürecim ve sonrasında yaşadıklarımın hepsi" cevabını veririm.
Annemle aramız hiçbir zaman çok iyi olmadı. Bir tane kız kardeşim var ve annem her zaman onu ayrı tutar, bana da üvey evlat muamelesi yapardı. Ben ise ablalık içgüdümle, annemin kardeşimle daha yakın olmasını önemsemez, görmezden gelirdim. Ama acı gerçek hamile kaldığımda yüzüme bir kez daha vuruldu.
Hamileliğimin hiçbir anında annem yanımda yoktu. Ne mutluluğumu paylaşmak ne de zor durumlarda yardımcı olmak için... Temizlik ve ev işleri için zaten düzenli şekilde gelen bir yardımcım vardı ama konu zaten temizlik değil. İnsan özellikle annesi tarafından düşünülsün istiyor. “Bir şeye ihtiyacın var mı?” diye sormak bu kadar zor olmamalı. Eşimin ailesi bebeğimiz için heyecanla planlar yaparken benim ailem hiçbir şey yokmuş gibi davrandı. Babam da hep annemin lafıyla hareket ettiği için beni çok yalnız bıraktı. Çocuğuma ne bir çöp aldılar ne de beni arayıp sordular.
Dananın kuyruğu ben annemden doğum sonrası yanımda kalmasını istediğim zaman koptu. O kadar yanımda olmadı ki artık eşimin ailesine karşı utanıyordum. Bari doğumdan sonra iki üç gün de olsa benle kalsın diye aradım, aramaz olaydım. “Ben hastaneye gelir, bir gece orada kalır dönerim. Kimsenin evinde rahat edemiyorum, gündüzleri bir iki saat gelir evime dönerim” dedi. Zaten bu konuda o kadar doluydum ki patladım. Bu zamana kadar içimde tuttuğum her şeyi ağlaya ağlaya söyledim. Annemden de sıcak bir şefkat, utanma, pişmanlık beklerken daha beterini işittim. Doğumuma üç hafta kala birbirimize girmiş olduk. Sonrasında bu konuyu bir daha hiç konuşmadık ama annemin ne kadar kinci olduğunu unutmuştum.
Kendisi doğumuma gelmeyerek, babam ve kardeşimi göndererek bunu hatırlatmış oldu. Hayatımda hiç bu kadar hayal kırıklığına uğradığımı hatırlamıyorum. Yaşayanlar bilir, doğum öyle bir an ki öncesinde ve sonrasında annenden başka kimse sana yardım edemez gibi hissediyorsun, bebeğine sadece annen dokunsun, sadece o yanında olsun istiyorsun. Ama benim annem tüm o güzel duyguları söküp aldı içimden. Ne doğumuma geldi ne de sonra hastaneye ya da eve...
Doğumdan 20 gün sonra aklı başına gelmiş olacak ki bir gün kapımı çaldı. Ama benim içinde bir şeyler kırılmıştı artık. Tamiri de zor değil imkansızdı. İçeri aldım, “Torununu hızlıca gör ve git. Ben mutfakta olacağım. Çok kısa sürsün” dedim. Soğukkanlı tavrım karşısında şoke oldu ama bir şey diyemedi. Nitekim dediğim gibi de yaptı. Şimdi bebeğim dokuz aylık ve annemle hala konuşmuyoruz. O ara ara geliyor, tıpkı ilk zamanda olduğu gibi torununu sevip çekip gidiyor. Ben de o geldiğinde başka bir odaya geçiyor, asla muhatap olmuyorum. Belki o kendince bir adım atıyor ama ben artık o adımı bile istemiyorum. Benim çocuğumu sevmiş sevmemiş hiçbir önemi yok. Annem beni sevmemiş, kızımı görmeye gelse ne olur gelmese ne olur?
* * * * *
HORMONAL DALGALANMALAR BEYNİN BİYOKİMYASINI DERİNDEN ETKİLER
Yukarıdaki hikayeleri anlatan kadınların hissettikleri daha önce doğum yapmış kadınlara çok tanıdık gelmiştir. Peki lohusalık dönemi neden bu kadar hassas ve bu dönemde eş, anne, baba başta olmak üzere yakınlarının yeni doğum yapmış kadına nasıl davranmaları gerek?
Dr. Kağan Kocatepe, lohusalık döneminde yaşanan ruhsal değişikliklerin en önemli nedenlerini şöyle sıraladı:
-- Ani hormonal değişiklikler ve hormonal dalgalanmalar beyin biyokimyasını derinden etkiler ve duygudurum değişikliklerine neden olur.
-- Gebeliğin son dönemlerinde artan sık sık uyanma, uykuya zor dalma gibi değişikliklerle anne adayı bebeğin artan ihtiyaçlarına bir anlamda antrenman yapsa da (bebeğin en ufak sesinde hemen uyanma, iki saatte bir uyanarak onu besleme gibi aktiviteler bu gebelik öncesi ‘antrenman’ sayesinde mümkün olur), özellikle çevresinden fiziksel ve ruhsal destek görmeyen annelerde bu ruhsal ve fiziksel bitkinliğe neden olur.
-- Gebelik sonrası kalıcı bedensel değişiklikler, yeni annenin beden algısını ve özgüvenini olumsuz etkileyebilir.
-- Özellikle sosyal yönden aktif olan bir kadının doğum sonrası bu aktivitelerinin belirgin olarak azalmak zorunda olduğunu görmesi ruhsal durumunu olumsuz etkileyebilir.
-- Lohusalık dönemi tüm bu yaygın psikolojik değişimlerin yanında özellikle duyarlı annelerin klinik depresyon geliştirmeye nispeten yatkın oldukları bir dönemdir ve bu dönemde ciddi ve uzun süreli sorunlar ortaya çıkabilir.
‘İYİ ANNE OLAMADIM’ DUYGUSU BAŞLAR
-- Lohusalık depresyonu çoğu durumda dikkati çekmeyecek kadar hafif seyreder. Bazı durumlarda ise belirtiler olmasına rağmen bu belirtilerin dikkate alınmaması, hafife alınması, doktora başvurulmaması, doğum sonrası depresyonunun tedavisiz kalmasıyla sonuçlanır.
-- Tedavi edilmemiş depresyon annenin keyifsiz bir yaşam sürmesine, bebeğine yeterince konsantre olamamasına ve eşiyle çeşitli sorunlar yaşamasına neden olur.
-- Dahası, depresyon kronik bir hastalıktır ve belirtilerde zaman zaman gerilemeler olsa da tedavi edilmediği sürece kendi kendine geçmesi çok uzun zaman alabilir. Bazı durumlarda hastalık hiç geçmez veya ilerleme gösterir. Bu nedenlerle depresyon bulguları varlığında profesyonel yardım için başvurmak son derece önemlidir.
-- Bu depresyonu yaşayan anneler "iyi anne olamadıklarını", yalnızlık duygularını kontrol edemediklerini, umutlarını yitirdiklerini hissedebilirler. Bazı anneler bir türlü kafalarından atamadıkları çeşitli takıntılı düşüncelerinin farkına varabilirler (bebeklerine bir şey olacak korkusu, bebeklerine zarar verme korkusu, kötü bir şeyler olacakmış korkusu gibi).
-- Bebeğe zarar verme korkusu bazı durumlarda annenin makas ve bıçak gibi sivri cisimleri tutmaktan bile kaçınmasına neden olabilir.
-- Doğum sonrası depresyonunun nedeni tam olarak belli olmamakla beraber en muhtemel neden, henüz bilinmeyen bazı tetikleyici etkenlerin beyin biyokimyasının özelliklerini değiştirmesidir.
Kendi çocukluk dönemlerinde anne ve babalarından yeterince ilgi ve şefkat görmeyen annelerde, hamilelikten önceki dönemde veya hamilelik döneminde depresyon geçirmiş annelerde, plansız veya istenmeyen bir hamilelik yaşayan annelerde doğum sonrası depresyon ortaya çıkma riskinin daha yüksek olduğu bilinmektedir.
Kadın Hastalıkları ve Uzmanı Dr. Kağan KocatepeKocatepe, lohusa döneminde anneye desteğin çok önemli olduğunun altını çizdi. “Yakın çevrenin (özellikle eş ve kadının kendi annesi genelde yeni anneye en yakın kişilerdir), yeni annenin yaşadığı duygusal dalgalanmalara anlayış göstermesi son derece önemlidir. Ev işlerini paylaşmak, bebek bakımına yardımcı olmak ve yemek yapmak gibi günlük görevlerde yardımcı olmak yeni annenin yükünü hafifleterek kendine daha fazla vakit ayırmasına yardımcı olur” diyen Kağan Kocatepe, şöyle devam etti:
“Yeni annenin kendini duygusal olarak ifade edebilmesi için söylediklerine kulak vermek, olumlu veya olumsuz duygularını sonuna kadar ifade edebilmesine olanak vermek ve onu bunun için eleştirmek yerine bunun bir sürecin sonucu olduğunu akılda tutmak son derece önemlidir. Sonuç olarak, lohusalık dönemi, yeni anneler için duygusal ve fiziksel zorluklarla dolu bir süreç olabilir. Yakınlarının bu dönemde anlayışlı ve destekleyici olmaları, annenin bu zorluğu daha kolay atlatmasına yardımcı olabilir. Unutmayın ki her kadının lohusalık deneyimi farklıdır, bu nedenle duyarlılık ve sabır gereklidir.”
ABARTTIKLARINI YA DA ŞIMARIKLIK YAPTIKLARINI DÜŞÜNMEYİN
Psikolog Elif Doğru da annelerin en hassas, alıngan ve depresyona yatkın olduğu bu süreçte aile bireylerinin ‘abartıyor’ veya ‘şımarık’ gibi yaklaşımlarının kişide yetersizlik hissi yaratabileceğinin altını çizdi, “Burada aile bireylerinin bilgilendirilmesi, annenin sevgiye, şefkate, ilgiye ve anlayışa ne kadar ihtiyaç duyabileceği anlatılmalıdır. Aile büyükleri tarafından yapılan baskılar psikolojik manipülasyondan farksız değildir. Böyle bir durum yaşayan anneler kendilerini yetersiz hissetmekle birlikte bebeğinden uzaklaşabilir. Depresyona meyilli değilse bile çevre faktörleri anneyi depresyona itebilir. O sebeple aile bireylerinin davranışları bu dönemde çok büyük bir rol oynar” dedi.
YAKINLARA BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR
“Lohusalık döneminde yeni anne adaylarına destek sağlamak için eşlere ve yakınlara düşen bazı önemli görevler bulunmaktadır. Bunların arasında ilk sırada duygusal destek yer alır. Bebek bakımı ve ev işleri yeni anne için büyük bir sorumluluktur. Bu dönemde eşler ve yakınlar bu görevleri paylaşarak annenin yükünü hafifletmelidir. Bebeğin bakımı ve temel ihtiyaçları eşler arasında eşit bir şekilde paylaşılmalıdır” diyen Psikolog Doğru ekledi:
“Yeni anne bu süreçte dinlenmeye ve uyumaya çokça ihtiyaç duyabileceğinden, eş veya yakınlar annenin rahatlayabilmesi için bebek bakımını veya ev işlerini üstlenebilirler. Annenin beslenmesi de çok büyük bir önem taşıdığından anneye sağlıklı yemekler hazırlayarak bu ihtiyacını karşılamaya destek olmalıdırlar. Her ne kadar yenidoğan bebeğin bakıma ihtiyacı varsa annenin de bir o kadar bakıma ihtiyacı vardır. Evde huzurlu bir ortam sağlamak, anneyi sıkmamak ve hassas davranmak için dikkatli davranılması unutulmamalıdır.”
Paylaş