Paylaş
22 Ocak günü Kapalıçarşı’ya düzenlenen operasyon manşetlerde yukarıda saydığım cümleler ve benzerleri ile yerini aldı. Operasyon yıllardır durulamayan taklit riskine karşı yapılan sayısız operasyondan bir tanesiydi ve 3 milyonluk sahte ürün yakalanmıştı. Bitmek tükenmek bilmeyen sahte ürün savaşına bir darbe daha vurulmuştu. Ancak bu savaşı bitirmeye yeter miydi ? Bence asla yetmeyecekti.
Ülkemiz, küresel pazarda, sahte ürün konusunda markaların en sorun yaşadığı ülkeler arasında gösteriliyor. Çin’den sonra Türkiye’nin de mücadele edilmesi gereken hatırı sayılır üretici ve tüketici kitlesi var. Bu sorunun kökünde yatan en önemli etmen tüketim kültürünün dayattığı satın alma refleksleriyle, alım gücünün makas aralığının oldukça geniş olduğu gerçeğidir. Ancak bir diğer mücadele etmemiz gereken etmen de marka değeri bilincinin henüz ülkemizde yaygınlaşmamış olmasıdır.
Son yıllarda replika kelimesini hemen hemen ülkenin her sokağında duymaya başladık. İtalya kökenli “kopya, birebir aynı anlamına gelen” replika kelimesinin, bizim ticaretimizin yavaş yavaş ana satış unsuru haline geliyor olması artık tehlikenin arttığını bizlere göstermelidir. Bu durum sınırlarımız içinde ticaret yapan markaları, ülkemize yapılacak yatırımları ve aynı zamanda fikri sınai mülkiyet hakları konusundaki itibarımızı yerle bir etmektedir.
Markanın gerçek değeri ile empati kurmamız gerekiyor!
Marka değeri bilincini oturtmak için bir ürünü satın alırken daha empatik yaklaşmak gerekmektedir. Kendinizi ürünün gerçek üreticisi yerine koymanız ve ürünün değerini üreticinin koşulları çerçevesinde değerlendirmeniz önemli bir adım olacaktır.
Hemen bahsettiğim empati yaklaşımına kendinizi bir girişimcinin yerine koyarak başlayabilirsiniz. Buyurun size bir örnek, bir ürün üretme kararı aldınız ve o ürün için yoktan var ettiğiniz yatırımlar yaparak bir hikaye yazmaya başladınız. Ürün çok sevildi. İşler çoğaldı. Her şey yolunda ve daha büyük yatırımlar için kolları sıvadınız. Zaman geçti ve artık tanınmış bir marka haline geldiniz. Hop! Sizin markanızla veya tasarımlarınızla bir gün hiç bilmediğiniz bir yerde, sizin endüstrinizin asla üretemeyeceği bir değerde ve kalitede ürünler üretilmeye ve satılmaya başlandı. Düşünün, böyle bir haksız rekabet ortamında sizin diğer firmaya karşı alabileceğiniz bir pozisyon var mı? Rekabet şansınız var mı? Fabrikanızın giderlerinin adını bile duyamayacağınız fason çalışan bir atölye ile aynı olma olasılığı var mı?
Tasarımlarınız, sizin ürünleriniz, sizin emeğiniz, geleceğiniz, hiç tanımadığınız biri veya daha kötüsü birileri tarafından çalındı. Hangi biriyle uğraşacaksınız?
Kısacık bir örnekte bile göreceğiniz gibi aldığınız replika ürünler gerçekte sadece bir ürün değil, gerçek üreticinin çalınan hikayesidir. Bu sebeple bir replika ürünü satın alırken, ürünün gerçek emekçilerinin, tasarımcılarının, fikir sahiplerinin, üreticisinin, sahibinin yerine kendinizi koyun… İşte işler o zaman değişecek ve marka bilinci yükselecektir!
Paylaş