Paylaş
Yalnızca bedensel olarak değil, duygusal olarak da bağlantı kurduğumuz dünyada, duygularımız bizim yol gösterici pusulalarımızdır. Hava durumu gibi her an var olan duygular, içinde bulunduğumuz durumla nasıl ilişkilendiğimizi ve o ana dair ruhsal durumumuzu bize anbean gösterir. Yapmaya çalıştıkları şey, yüzleştiğimiz durumlarla başkalarının değil kendi doğrularımıza en uygun şekilde yol almamızı sağlamaktır. Zorlandığımızda hissedilen acı duygu bize ‘’Bu sana uygun değil’’ diyecek; bizi değerlerimize ve kendiliğimize daha uygun bir yola, daha uygun seçimlere sevk edecektir.
Ne duyguları uçlarda yaşamak ne de onları görmezden gelip bastırma çabasına girmek insana fayda getirir. Bastırılan içerik asla yok olmayacak ve iletilmek istenen mesaj kendine imkân bulduğu ilk dakikada çok daha şiddetli bir biçimde açığa çıkacaktır. Duygularla esas yapmamız gereken bize verdikleri mesajı anlamak, hangi amaçla orda bulunduklarını kendimizi onlara açarak anlamaya çalışmaktan geçer. Örneğin, öfke problemleri yaşadığını söyleyen biri için bu duygu, kurtulması gereken bir problem olarak algılanmaktansa, bir gösterge olarak ele alınmalıdır. Dünyada değer verdiği bir şey, bir durum, sık sık tehdit altındadır ve bu onu sürekli olarak uyanık ve uyarılmış bir halde durmaya sevk ediyor olabilir. Duygularının, korunması gerektiği mesajını verdiği o değerin ne olduğunu keşfetmeli ve kişi onu uyaran durumlarda farkındalık kazanmalıdır.
Teknolojinin tüm hayatımızı kapladığı ve hayat akışının müthiş bir hız kazandığı mevcut ortamda, dış dünyadan kopup kendimize odaklanmak kolay değil. Günlük hayatın gidişatında oradan oraya savruluyor, gerçekten ihtiyacımız olanın farkında olmadan, çoğu zaman diğerinin beklentilerine göre, ne istediğimizi bile bilmeden yaşıyoruz. Bizi konfor alanımızdan çıkaracak her türlü zorluğu örtbas ederek, mücadeleden kaçarak, bizi kendimizle ilgili mücadeleye sevk edecek her türlü ihtimalin de üzerini örterek aslında hem kendimize hem dünyaya yabancılaşıyoruz. Doğal bir akış içinde deneyimlenmesi gereken tüm bu olumsuz duygulardan kaçış, kimimizi alkol kimimizi antidepresanlara sevk ederek onları görmezden gelmeye iter durumda. Tüm bu karmaşada bizi kendimizle yeniden temas kurmaya, kendimizi yeniden anlamaya sevk eden duyguları anlamak zor ve kaygılı. Bizlere, hayatımızı yeniden şekillendirmemiz için hala seçeneklerimizin olduğunu hatırlatan, çekirdeği kaygı yüklü ama görünürde sürekli değişken, insan olmanın doğal bir hali bu. Olumsuz duygularımızı bertaraf etmemek, bu kaygının amacına uygun olarak hareket etmesine ve bizi yeniden güçlendirerek hayatımızın kontrolünü elimize almamıza yaramakta.
Duygularla daha sağlıklı temas için ne yapmalı?
Hem kendinizi hem başkalarını hissedilen duygular yüzünden suçlamıyor olmak bunun altın kuralıdır. Duygular kontrolümüzde olmadan bir amacı gerçekleştirmek için gelir. Her duygu, hayatımızda yönümüzü bulmamızı kolaylaştıran çok değerli birer mesajdır. Hem olumlu hem olumsuz olarak yaşantılayabileceğimiz her duyguyu sevecen bir arkadaş, değerli bir misafir gibi algılayabiliriz. Geldiklerinde onları güzel ağırlamalı, ihtiyaçlarını gözetmeli ve kabaca kapı dışarı ederek değil, vakti geldiğinde güzelce uğurlayarak muamele etmeliyiz.
İçinizdeki duygu, tümüyle buyur etmesi çok korkutucu bir duygu gibi görünebilir. Şefkat ve anlayışla davranılan her parçanız gibi o duygu da doğal bir akışla bu süreci en az zarar ile tamamlayacaktır. İfadelerine izin verdiğinizde sizi öldürmediğini fark edeceğiniz olumsuz duygularınızdan, daha güçlü bir öz kabul ve öz merhamet ile çıktığınızı göreceksiniz. Bu anlamda, hislerinize ve öz deneyimlerinizin size aktarmaya çalıştığı mesajlara güvenin.
Hayatta her zaman kederin içinde keyif, keyfin içinde keder vardır. Önemli olan tüm bunları sağlıklı bir akış içinde deneyimleyebilmektir. Duygular da aynen bir okyanus gibidir. Bazen bir fırtına ile kabarır, köpürür, içinizi ürpertir. Bazen yatışır, rüzgârı ve kokusu size keyif verir; ama sürekli ve sakin dalgalarla hep orada olduğunu hatırlatır.
Paylaş