Paylaş
Bendeniz, iki bin yılından buyana önce kendimi gözlemledim. Ardı sıra mesleğim sayesinde pek çok yaşanmışlık hikâyeleri dinledim. Onca duyduğum, gördüğüm, teori, deneyim ve yöntemler, fikirler, Antik çağlardan günümüze değin uzanan öğütlerle birleşip harmanlanınca şimdilik gerçek mutluluğun tarifinde şu kanıya vardım. “mutluluğun sırrı kişinin sevdiği şeyi yapması değil, içsel çağrısına göre yapması gereken ile bağlantı kurmasıdır.” ( anonim)
Öyleyse bu içsel çağrı, kişinin varoluş amacına dair gizli bilgiyi içinde barındırıyorsa ve yaşama olan istek, coşku, huzur, ilahi sevgi, mutlu… Olma halleri ona bağlıysa, içsel güçle bağlantı kurulmalı. Ama Nasıl?
Ruh, kişiye “hey uyan artık “ mı diyecek, yoksa kişi, “yetti artık bu yaşadıklarım, beni mutsuzluğa iten bu hallerden kurtulmalıyım” diye ruhuna mı seslenecekti. “Ruh ne zaman uyanırsa ortaya bir resim çıkarmış”.
O halde ruhu uyandırma işi düşüncelerle bağlantılıysa, burada bir sır olmalı. Zira herkes bol, bol düşünse de saf neşeyi herkes kolay, kolay tatmamakta.
Fikirler, yaşamda bireyin neyi tecrübe edeceğinle doğru orantılıdır. Ağırlık hangi taraftaysa (olumlu / olumsuz), su neresi alçaksa o tarafa akar. Zihin tıpkı kaynak suya benzer ve aralıksız saniyenin binde birinde… Düşünceleri yüzeye çıkarır. Bu doğuş bir bataklık, bir göl yada bir nehir içinde gerçekleşiyorsa, doğal olarak düşünceler ona göre şekillenecektir. Bu kaynak, insanın anılarının depolandığı (bilinçaltı)merkezdir. Görüşler sonunda oluşan, bireyin yaşamını yöneten bu inançların % 99’u bu gizemli dünyada, bilinçaltında yer almaktadır. İşte bu noktada İnsanın kendini tanıması önem kazanır. Eğer bir değişim isteniliyorsa önce birey içinde bulunduğu şartlardan kurtulma isteğini yüreğinde isteyecek. Ardı sıra zihinde yeni halin görüntüsünün oluşmasına izin vermesiyle, bilinçli bir gayret içine girildiğinde sabırla dönüşüm gözlemlenmelidir.
O günlerde duyguların açığa çıkardığı tepkiler, etkili, sağduyulu davranışlara çevrilmeyip, kendi hallerine bırakılırsa kişinin yaşamını kısıtlayan zihinsel engeller artar. Yada duygusal zekasını devreye sokup, duyarlı bir insan olma halini koruyabilirse zihni arınmaya başlar. Seçim zamanıdır. Birey, odağı ya karanlık ya aydınlık yöne çevirecektir. Bu yola çıkışta bir niyet oluşmuşsa, hele de bu dikkat çekiciyse, zihnin ve bedenin kimyası değişmekle kalmaz, algılama sistemlerini dürbün misali odağa çevirir. Özellikle kulak, göz, burun… Ok bir kere yaydan çıkmıştır. Zira niyet kesin bir irade eylemidir. Niyet mutluluğun tanımıysa, daha fazla bilgiyi öğrenmek için dış dünyada kanıtlar aranılır. Çeşitli deneyimler yaşanır. Buradaki sır! Yoğunlaşmanın gücüyle hem dış, hem iç dünyada neye ne kadar derinlemesine inceleyeceğinde gizlidir.
21.yüzyılda “neden insanlar kolaylıkla mutlu olamıyorlar?” sorusuna yapılan araştırmalar sonucunda çeşitli görüşler ortaya çıkmış.
* İnsanların mutluluk ve keyif alanları arasındaki bağları pek önemsemedikleri,
* Kendine fırsat tanımadığı,
* İnsanın kendini rahat hissettiği bir yada iki alan içersinde mutluluğu sınırlı tutmaları;
* “Şarkı söylerken, Çocuklarla ilgilenirken, Çikolatalı pasta yerken…”
Mutluluğun tadına varan bireyler, beş duyu organından gelen mesajlarla, içsel gücünden (sezginin gelişerek yedinci his dönüşmesi, onun yönlendirmesiyle, tüm becerilerini kullanmak için fırsat kollanması) gelen mesajlara eşit önem verir.
Bu süreçte duyguların açığa çıkardığı tepkiyi gizlemek yerine onlar dizginlenirse; Ani duygusal çıkışlarından insan yine kendisini korumuş olur. “Keskin sirke küpüne zarar” gerçekleşmemiş olur. Böylece alıngan insan olma hali, yerini kendinle dalga geçebilen, hoşgörülü olma haline dönüşür. Tabi iç dünyada bu işlemler sürerken varlık, sıradan bir gün içersinde “mutlu” olmak için “pek çok yol ve neden” bulur. Kişi, yanı başında olan mutlu olma halinin gücüyle, ilgilerine göre farklı alanlarda deneyimlerini artırdığı gibi dünya ile ilgili bağını ve katkılarını geliştirir.
Kalıcı mutluluk hali yaratılabilir mi?
Nasıl yemek yapmayı, ev temizlemeyi, otomobil sürmeyi, bisiklete binmeyi sonradan öğrenip kendimize alışkanlık haline getirmişsek, uzun süreli mutluluk alışkanlıkları yaratılabilir. Mutluluk duygusunu insanoğluna yaşatan, bu halin doğmasına neden olan dörtlüden söz edelim.
* Arkadaşlarla paylaşılan önemli ve eşsiz anlar,
* Kişisel kazanımlar,
* Kişisel amaç, geleceği inşa etme,
* Ruhsal gelişim, her şeye şükran duyma, bütüne hizmet (önce aile), bırakılan iz,
Bu dört ana başlığın her birini masanın bacakları olduğunu bir an için varsayılsa ve masa yere sağlam basıyor mu bunun kontrolünü yapmak çok kolaydır. Tüm sorular teker, teker (“Arkadaşlarımla paylaştığım önemli beni mutlu eden eşsiz anlar neler?”) cevaplandırılıp bir kâğıt üzerine listelenir. Şöylece uzaktan kâğıt üzerine bakılır. Hangi bacak kısa, varsayalım “geleceği inşa etme” Bu kez ikinci soru, “Geleceğimi inşa etme konusunda neyi/ neleri daha farklı yaparsam, gelecek kaygım ve korkularım az iner. Ve ben arzuladığım mutlu olma halini yaşarım?” İki güçlü soru kalıbı zihinsel tıkanıklığı açma konusunda mucizeler yaratır.
Sorulara cevap ararken, eğer geçmişte yaşanılan tatsız anlar göz önüne gelip, can yakıyorsa ve de zaman konusunda hayıflanma başlamışsa, unutulmamalı ki hiçbir şey için geç değildir. Neden mi?
Dr. Erickson’un ilkelerinden birisi, “Kişi içinde bulunduğu anda her zaman en iyi seçimi yapar” der. Öyleyse geçmişte alınan tüm kararlar, “bütünün ve benim hayrımaydı. Şimdi uyandım benim için doğru zaman ve şu an bu konuda daha bilinçli seçimler yapabilirim…” Bu ve buna benzer farklı düşünüş, içsel mutluluğu görmede çok temel yeni bir görüşün doğmasına neden olabilir.
Mutluluk alışkanlıklarının doğması ve gelişmesi için küçük püf noktaları: Günde birkaç kez fiziksel mutluluğu düşünürken, derin, derin nefesler alma, tam anlamıyla hayatta olma sevincine dikkat kesilme. Bir an için tüm güzel anılar yeniden zihinde canlanırken, uzaktan bakış genişletilerek büyükçe olan bu tabloya bakma. Bu dört alanın nasıl güçlü bir şekilde bir biriyle ilişkisi olduğuna dikkat etme. Bu dört bacağın taşıdığı masa, “özgüvense” nasılda kocaman olduğunu derinden hissetme. Bu bir birine bağlanan haller içinde büyüyen enerjiye güvenip beklenti içersinde olmadan çocuk saflığı içersinde “ bu gün nasıl güzel bir mucize, bana bu saf neşeyi tattırır” (benzer cümleler).
Yukarıda sıraladığım bir iki yöntemi, ekmek yer gibi uyguladığınızda sonuçlarına siz bile şaşırırsınız. Tıpkı kasların gelişmesi gibi zihinsel gelişim size ne kadar muhteşem bir insan olduğunuzu gösterecektir.
“Kelime dediğin bir küçük mürekkep damlası,
Niyete düşen çiy tanesi,
Düşünmeye kışkırtır binlercesini, belki de milyonlarcasını.” (Lord Byron”)
Sevgilerimle,
2 şubat 2014
Kaynak: (Marılyn, A. “The Step-by-Step System to Transformational Conversations”)
(Serge Kahili K. “Hayal mühendisliği”)
Paylaş