Paylaş
…”Bir varmış, bir yokmuş bir gün adamın biri yaşadığı tatsız olaylardan öyle bıkmış ki, yaşamaktan öyle yorulmuş ki, canı evine gitmek istememiş. Yürümekte olduğu sokağın sonundaki toprak yığınının üzerine tüneyip, ellerini gökyüzüne açmış. “ Ey Allah’ım, eğer her gün iki dilim ekmek alacak kadar gelirim olsa sebeplere yapışmanın meşakkatinden kurtulup zihnim rahat, kalbim müsterih bir halde yaşardım!” diye içinden geçirmiş. Kısa bir süre sonra bu zat bilinmeyen bir nedenle hapishaneye konulmuş. Kendisine her gün iki dilim ekmek verilmekteymiş. Ama bu halin uzaması onu gittikçe bunaltır olmuş. Ve ister istemez, hapse düşmesinin manevi sebeplerini araştırmaya başlamış.
Bir zaman sonra kulağına gaipten gelen bir sesle irkilmiş. “Ey kulum! Sen benden günde iki dilim ekmek isteyerek geçim derdinden kurtulmayı ve meşguliyetten uzak bulunmayı dilemedin mi? Bende arzunu yerine getirdim. Ve hiçbir şeyle meşgul olmaksızın kendinle baş başa kalma nimetini sana hediye ettim!” Bunun üzerine zat, hemen hakikati görüp istiğfar etmeye başlamış. Ve dualarında Cenab-ı Fail-i Muhtar’dan kendisini doğru yola iletmesini diler olmuş. Daha sonra hapisten kurtulup muradına nail olmuş. Gökten üç elma düşmüş…”
…”İnsanın içsel mutluluğu, huzuru, tatminkâr bir yaşam sürmesi tercihlerinin ve kararlarının iz düşümüdür. Ancak bir başka inancımda, insanın irade gücünün ötesinde feleğin, talihin, şans faktörüyle birleşen hareket miktarının, bir değişken ile diğer değişkene nispetinden (zaman) ibaret olan etkileridir. Buradan hareketle kendime bir söz verdim. Nefes aldığım sürece bana bahşedilen özelliklerimi kullanarak özgün ve huzurlu bir insan olmayı seçtim. Ama ne var ki topluluk içinde yaşıyorsam pek çok etkileşimle gelen etkene maruz kalacaktım. Bunun üstesinden gelmenin formülünü kendimce aramaya koyuldum. Aldığım kararda gönülleri kırmadan ancak hakkımı koruyarak yol alırsam dengeli ilişkiler içersinde olacağıma yüreğim ve aklım onay verdi. Öyleyse güçlü bir iradeye ve doğru kararlar alacak bir akla ihtiyacım vardı. İrademin sağlıklı ve özgün işleyebilmesi için gözlerimin önündeki perdeyi olabildiğince kalkmasına nasıl yardım edebilirdim? Uyanık olmanın yolları neler olabilir diye tefekkür içinde olduğum bir sabah dudaklarımdan, “her daim gelişmekte olan bilincimle olup biteni daha iyi algılamak, kavramak ve anlamak için bana güç ve irade ihsan eyleyen, idrak ve basiret açıklığımla olayları bütünden görebilmeme izin veren, Rabbime şükürler olsun” sözleri dökülüyordu. Bu veya buna benzer cümleleri söylemeye başladığım günlerden nice sonra bilinmezliğe dair olumsuz düşüncelerimin git gide azaldığını, olacaklara karşıda korkularımın beni daha az etkilediğini gözlemliyordum. Üstelik, “şu anda ne oluyorsa bütünün ve benim hayrıma oluyor” cümlesi, zihin ve yüreğimi sanki daha bir rahatlatıyor, genişletiyordu. Böylece olumlu düşüncelerimin git gide artmasına izin verdikçe yaşama dair farklı, farklı bakış açıları geliştiği gibi olup bitenlere sanki daha bir hoşgörülü yaklaşıyordum. Her gün yaşadığım deneyimler sonucundaysa manasız iç konuşmalarımın azaldığıydı. Bunu fark etmek harika bir haberdi, zira gereksiz yere zihin bir noktada takılı kalmadığı gibi gittikçe aklımı kontrol altında tutma gücüm, sağlıklı kararlar alabilmem her geçen gün biraz daha artmaktaydı.“
Gerçekleri görüşlerden ayırt edebilmek çok, çok önemliyse “ iradeyi hakkın iradesinde eritmek,“ soyut ile somut dünya arasında bağ kurmak, yaşamsal tüm alanlarda insanı dengede kalabilmesine yardımcı olur. Bu cümleyi yazmak çok kolay ama bu düşünceyi içselleştirip, davranışlarına dönüştürebilmenin yolu insanın kendine karşı ilk evvela dürüst olmasından geçtiğini artık çok iyi biliyordum. “Gaybi ilimlere giden kişi kalbin kapısından geçmesi için kapı önünü temizlenmeliymiş.”
Tatminkâr bir yaşamın ilk adımlardan ve en önemlilerden biri olan duygu ve düşünceleri doğru anlarda, doğru kişiye, olabildiğince gerçek ve içten sözlerle, kelimelerle aktarabilmek ve anlaşılabilmekse, “dil, kalbin tercümanıysa,” yaşanılan hayatı anlamlı, huzurlu ve sağlıklı bir şekilde sürdürmenin altın anahtarı da bence etkili iletişimdir.
İletişim; Kişilerin birbirlerine bilinçli veya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerin aktarıldığı, mesajların iletildiği bir süreçtir. Bu zaman dilimi içerisinde etkili ve başarılı iletişimin en önemli ölçütü, kaynaktaki mesajı verici alıcıya ulaştırdığında aynı anlamı hala koruyor olmasıdır. Çocukken oynanılan kulaktan kulağa oyundaki gibi, “verici “ben derim hadımım, senin kaç çocuğun var” demesine benzememelidir. Mesajın karşıdan, alıcı tarafından doğru algılandığıysa ancak geri -bildirim ile anlaşılır.
Geri bildirimse iletişimin tamamlanabilmesi için alınan mesajın anlaşıldığına, kabul ya da reddedildiğine ilişkin bir karşı mesajdır. Konuşma sırasında her şey yolunda gitse bile bazen yanlış anlaşılmalarda kaçınılmaz olur. Bunun nedeni; Kişilerin yetiştiği çevre, aileleri, atalarından getirdikleri, taşıdıkları genler, kişisel özellikleri, eğitimleri, kültür farklılıkları, dünyaya bakış açıları… Oluştursa bile, insanın elinde; Kendini geliştirme, en iyi versiyonuna ulaştırabilme yeteneğine sahip bir gücü vardır. Yeter ki, iletişimde güçlü ve zayıf yönlerini görmeyi, kendine dair olup bitenin farkına varabilmeyi, değişmeyi istemesi önemlidir. Zira ileride, yaşlandığında geriye dönüp “beyhude yaşamışım” sözüyle son noktayı koymaktansa, “keşke” ile başlayan cümleler ve sızlayan bir vicdanın etkisiyle cehennem ateşlerinde yanmaktansa, dövünmektense, mutlu ve tatminkâr bir yaşam için nice fedakârlıklar yaptığını kendinin bilmesi bile yüreğine kocaman bir ferahlıklar getirir. Tebessümle dünyaya veda etmek…
Bunun için ilk adım “Şu andan itibaren kendi tatminkâr yaşamım için, kendim için bu konuda ben neler yapabilirim? Daha etkili, daha anlamlı nasıl kendimi ifade edebilirim? Anlaşılır konuşmalar yapabilmek için hangi becerilerimi kullanabilirim? Konuşmalarım sırasında karşı tarafa nasıl uyumlanabilirim? … Sakin konuşma, dinleme, gözlem, …” Soru ve cevaplarla uzun ince yolunun nasıl adım, adım aydınlandığı yaşayarak görmek mümkündür. Kişi, kendisi için doğru olduğuna inandığı bilgileri ne kadar çok içselleştirirse, yaşamına uygularsa peşi sıra içsel bilgelik artar, buda içsel güç demektir.
O halde İletişimin Temel Becerileri:
A) Karşısındakini dinlemek: İyi bir dinleyici, yalnız sözleri değil, beden dilinden gelen mesajları doğru yorumlayabilen kişidir. Zira iletişime yapıcı etkinliği kazandıran, ilişkinin kalitesini ve sürdürülebilirliğini belirleyen dinleyicidir.
B) Kendini tanımak: Verici ne zaman, hangi hallerde nasıl duygular sergilediğinin bilinci içerside olabilirse, halini karşı tarafa arz ederken uygun beden diliyle ifade etmeyi başarabilir. Beden diliyle sözler ne zaman tutarlı ve içten olursa başarılı sonuçlar almak kaçınılmaz olur.
C) Kendini doğru ifade etmek: “Konuşma, aklını kullanma sanatıdır” der Eflatun.
İletişimin Temel Yapı Taşları:
Taraflar arasında anlatma, anlama anlaşmayı doğuruyorsa; Orada dürüstlük, doğruluk, açıklık, şeffaflık ve beden diliyle sözlerin tutarlılığı önem kazanır. Aksi halde önyargılar, etiketlendirmeler, ayrımcılık ve çatışmalar kaçınılmaz olacaktır. Dikkat edilmesi gereken bir başka ayrıntıysa genelde nasıl bir anlayış çerçevesinde iletişim halinde olunduğudur.
Savunucu iletişim: “sen – ben anlayışını kapsar” Özellikleri: Hesap sorma, yargılama, azarlama, tehdit, kişiyi hedef alma, üstünlük kurma, suçlama…
Açık ve Samimi iletişim: “kazan – kazan anlayışını kapsar” Özellikleri: Karşılıklı saygı, nezaket, halden anlama, tolerans, açıklama, paylaşma, duygu ve düşünceleri ifade etmede şeffaf olma, karşıdakini etkin dinleme, içtenlik, dürüstlük, hoşgörü, eleştirilere açık olma, etkili beden dili, göz kontağı, seste tonlamalardır.
İletişim olgusu kâinattaki tüm varlıklarla kurulan kaliteli ilişkiyi, etkileşmeyi içerdiğinden ve direk insanı mesut ve bahtiyar yapacak kaynak olduğundan çok ama çok önem arz eder. Kişi varlığına dair gözlemlerini, düşüncelerini, duygularını, ihtiyaçlarını karşıya sunarken aslında kendi gelişimine hizmet etme onuruna ulaşır.
* Kendine karşı dürüst olmayla gelen olgunluk sayesinde “öz sözlere kolayca dönüşür.” Oyalayıcı bahanelerinin ardına sığınmaya ister istemez son verilir.
* Başkalarına benzemeye çalışmaktansa, kendi olmayı öğrenme; “Özgün insan özgür insan” Enerjiyi, yaşamı görkemli yapacak gizli yetenekleri keşfetmeye adamak, bir süre sonra içsel kaynaklara kolayca ulaşmayı öğretir.
Yorgunluğa ve üzüntüye engel olabilecek bazı iyi alışkanlıklar geliştirmek:
Yorgunluğun üç büyük nedeni; Zihinsel ve duygusal manasız düşüncelere çok önem verilmesi insanın kaslarını bedenini yorar. Gereksiz çok konuşan, çok düşünen kişi olup çıkar. Fiziksel ve ruhsal hastalıklar kapıda bekler. Zira görüşlerini çok düşünme demek, orada problem var anlamını taşır. Eğer hareket halindeyse orada çözüm vardır. Üzüntü, gerginlik, duygusal karmaşalar daralan zihin yapısını işaret eder. O zaman dikkat!
* Düzenli olmayı öğrenmek disiplini (kararlılık ve azim) doğurur. İşi günü gününe yapma, organize olmayı öğrenme, ertelememek.
* İşleri önemlerine ve önceliklerine göre sıralama, günün planını hazırlama.
* Gayreti daim olacak çalışma alışkanlığı; Kişi karar verecek veriye sahipse problemi hemen çözmektir.
* İşleri kolaydan zora doğru organize etme. Motivasyonun artışına hizmet eder.
* Yetkiyi devretmeyi ve yönetme becerisi kazanma.
* Yapmakla yükümlü olunan işten keyif alınmıyorsa; İşi ilginç hale getirme, onu oyuna dönüştürebilmek.
* Kişi elinden geleni yaptığına olan inancı tamsa, doğru yaptığına yürekten inanıyorsa, başkalarının sözleri onu etkilemeyecektir. Üstelik, haksız eleştiriye maruz kalındığında, sert karşılık vermek yerine sadece gülümsemek ona yetecektir. Zira tebessüm içinde olan insana ne yapılabilir ki!
* Sorunlara üzülmek yerine sahip olunanlara şükretmek.“Tamam, önceden olacakları bilemeyebilirim ama üstesinden gelecek becerilere sahibim.” İnancı büyük bir rahatlama getirir.
…”Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkûm edince, mahkûmlardan bir tanesi; kralın atını ne kadar sevdiğini bildiğinden ona hayatını bağışlarsa bir yıl içinde ata uçmayı öğreteceğini söyler. Kendini dünyadaki tek uçan ata bindiğini hayal eden sultan bu teklifi kabul eder. Diğer mahkûm inanmayan gözlerle arkadaşına bakar ve “atların uçmadığını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya, yalnızca kaçınılmaz sonu geciktiriyorsun o kadar” der. Birinci mahkûm, “pek değil, kendime dört özgürlük şansı veriyorum. - Birincisi sultan bu yıl ölebilir. – İkincisi ben ölebilirim. – Üçüncüsü at ölebilir. – dördüncüsü… Kim bilir belki ata uçmayı öğretebilirim!” der.
Sevgilerimle,
30 Mayıs 2014
Kaynakça: Dale Carnegie /2004- “İşten ve yaşamdan zevk alma”
Kastamonulu Ballıklızade Ahmet Mahir / 2011 “Tasavvufi hikmetler”
Gültekin Doğan /Academy Internatıonal – 2005 “İletişimin Temel Becerileri”
Paylaş