Paylaş
“…İnsanoğlu, düşmeye ve sese gösterdiği aşırı hassasiyetini, doğarken yanında getirir. Büyüme süreci başladığı anda, her adım atışında önünde uzanan kıvrımlı yollar boyunca bir yandan ayakta kalmaya çalışır, bir yandansa çevresinin yardımıyla yaşamı algılar ve düşünce yapısını şekillendirir. Sonunda nasıl olduğunu anlayamadan iç dünyasında ses ve düşme dürtüsü giderek çeşit çeşit, tür tür nice korkuların doğmasına vesile olur. Abarttığı ve takılı kaldığı her olay karşısındaysa gremlinleri, tıpkı örümcek ağı misali zihnini kuşatırlar. Dahası kendi başını yiyen örümceğe dönüşmesine istemeden de, olsa izin verir.
İnsan ne zamanki kendi varlığının farkına varır, yaşamının sorumluluğunu eline almak için niyet eder, o andan itibaren yürek mangal gibi genişlemeye, zihinse dizginleri elinde tutmaya karar verir. Böylelikle var olma süreci başlar. İçteki tanrısal güç uyanırken, yedi başlı ejderhaya savaş açar. Üstüne, üstüne giderek onu köşeye sıkıştırır. Nihayet O’nu içsel özgürlüğe götüren, yol üzerindeki gremlin kapıları bir bir açılır. Dahası hiçbir zaman yitip gitmeyen, aksine giderek artan umudu, yolda kalması için her daim yanında olmaya söz verir.”
Gremlin nedir? Onlarla nasıl baş edilebilir?
Kendimi tanıma yolculuğumun başlarında, “başına ne geldiğinin önemi yoktur onu nasıl algıladığın önemlidir” deyişiyle karşılaştım. Bu söze odaklandığımda anladım ki, zihin potasına düşen ilk düşünce ve ona yüklediğim anlamın doğurduğu duygu İçte iyilik yada kötülük tohumlarını ekiyordu. Eğer kötülük tohumları ekilmişse, karamsarlığımın gremlinlerin doğmasına yardımcı olduğunu keşfettim. Ama bunları öğrenmek yetmiyordu, tam manasıyla ne demek olduğu düşünürken, tesadüfler zinciri sayesinde peş peşe deneyimler yaşar oldum. Biri sonlanmadan bir diğer tatsızlıklarla boğuşuyordum. Bir an için durdum “hayatımda neler oluyordu? Ne değişmişti de bu bana acı veren durumları yaşıyordum? Hemen tüm duyu organlarımı dört açtım bu yaşadıklarım, geçmişteki acı hatıralarım bana neyi anlatmak istiyorlardı? Neyi görmemi arzuluyorlardı? Bu yaşanılan deneyimlerin içinden almam gereken hediye neydi? Çıkarmam gereken ders neydi?
Bana düşüncenin, kelimelerin, sözlerin önemini görmemi sağladı. Çünkü bir zaman sonra söylediklerimi yaşar olduğumu, kırk gün önceki davranışlarımın benim kaderimi şekillendirdiğini, korkularımın kökleşmesine neden olacak alışkanlıkları çoğalttığımı artık görebiliyordum. Öyleyse, kişi kendini tanıdığı oranda tıpkı Donkişot’un yel değirmenlerine karşı verdiği mücadele misali iç dünyasındaki bilinmezliklerle, önyargılarınla, korkularınla baş edebilirdi. Bunun için ilk adım, önce varlığını kabul etmekse; …”Ben, “ senin her halini seviyorum, bilerek veya bilmeyerek oluşan tatsız anlar içinde kalmana vesile olduğum için senden af diliyorum. Allah’ım beni ilahi sevginle sarmala bundan böyle istenmeyen yaşanacaklardan beni koru kolla, bunun için bana güç ve irade ver, idrak genişliği, basiret açıklığı ver ki kendime çevreme yararlı bir insan olayım” sözlerimden cesaret aldım. Zira ruhuma, özüme, içimdeki çocuğa bu seslenişim sonunda daha bir duygu ve düşüncelerimi rahat aktardığımı, mizah, tevazu, insaniyet (esnekliğimi) özelliklerimi sürekli geliştirmeme yardımcı olduğunu fark ettim.
Derken günlerden bir gün sürrealizm’in ilahi komedyeni olduğunu söyleyen Salvador Dali’nin bu muhteşem resmiyle karşılaştım. Ogün derinliği olmayan, inançlarımla beslenen, beni adım atmaktan alı koyan içsel korkularımla nasıl baş edebileceğimi yakalayıverdim. O an, “Karanlık aydınlığı bağrında besler, yürekte hissedilince ortaya çıkar”. Sözleri dudaklarımdan dökülüverdi.
O güden sonra gremlinlerimin bana ne anlatmak istediklerini anlamam daha bir kolaylaşır olmuştu.”
Gremlin; Korku alışkanlığına verilen addır. Hedefe gidilen yolda kişinin karşısına çıkan, yapmak istediklerine engel olan korku alışkanlıklarını, iç hikâyeler ve alışkanlıklar olarak nasıl işlediğini öğrenmekle yada keşfetmekle kişi kolayca gremlilerin üstesinden gelir. Ancak onu bertaraf etmenin tek bir şartı vardır, oda kararlılıkla ve azimle kendisini ileriye taşıyacak yeni alışkanlığını uygulamasıdır. Böylece kişi kendi için hedeflediklerini tam anlamıyla, tatminkâr bir şekilde gerçekleştirdiğinde “bütünlük” etkili tamamlamaya dönüşür. Öyleyse Bütünlük nedir? Güçlü bir odaklanmayla iç ya da dış zorluklara rağmen, sapmalar karşısında kişinin kendi amaçlarına ve değerlerine sıkı bir şekilde bağlanması, güçlü bir şekilde özüyle iletişimde kalmasıdır.
Bir an için varsaydığımda; …”Yeryüzü şekillenirken iman(inanma, şartları sorgulamadan teba etme/ tdk.) üretkenlik, cesaret, yaratıcılık bilgileri atmosferi kaplamış. Ne zaman Âdem ve Havva dünyaya ayak basmış, ona taparcasına âşık olmuş, böylece ilk kaybetme duygusu Âdem ile Havva’nın içini kemirmeye başlamış. Ardı sıra, geçmiş ve geleceğe dair düşüncelerini (düşünüyorsa sorun vardır, hareket halindeyse çözüm içindedir) artınca “korku” denilen şeytanın torunlarını çoğaltmışlar. Onlar öylesine hızlı çoğalmaya başlamış ki, sonunda ortalıkta kontrolsüz öcüler gezinir olmuş. Dahası insanoğlunu tedirgin eden, yolundan (odağından) saptıran, cesaretsizlik, kararsızlık, iman ve inançsızlık tohumlarını insanoğlunun zihnine ekmeye başlamışlar. Ancak bu gremlinler bir şeyi unutmuşlar. Kim ki kendini bilirse, kim ki korkusunu tanımlayabilirse onu sobelerse, öcülerin üzerine tıpkı kaldıraç gibi basarak bir üst basamağa kolayca çıkacaklarıymış”.
Korkuları yoğun yaşayan kişi ne iletişime açık, nede yaşama karşı hevesli olabilir. Zira gremlinin çekirdeğinde, yaşamda sahiplenilen her neyse onu kaybetme korkusu ağır basar. Dahası gizli veya açık bütün korkular kişide bağımlılık yarattığı gibi beklentileri kontrol etme isteği artırır. Böylece insan, (iç ve dış) dört bir tarafından gelen sayısız etkene maruz kalır. Eninde sonunda kişi ya kendisiyle yada başkalarıyla çatışma içine girer. Dr. Marilyn Atkınson, “her olası projenin çevresinde dört kilit “seviye” gremlin düşüncesinin” varlığından söz eder.
Hayal Etme Korkusu: Bir projenin başlangıcında, esinlenme aşamasında güçlü gremlinler, hayal kurmaya engel olur. “Ya hayal kırıklığına uğrarsam”… Gibi inanç cümleleri kafa içinde döner durur. Kendi yeteneğini, zekasını küçümser, başkalarıyla kıyaslar yada başlamaya değecek önemli bir şeye sahip olmadığını düşünür. Geçmiş hayal kırıklıklarını istemeden temel almaya başladığı gibi eline aldığı işlerde “geciktirme alışkanlığının” doğmansa neden olur. Üstelik, geçmiş hayal kırıklıklarını iyiden iyiye içselleştir. Hayal etme korkusunun panzehiriyse; Kişinin kendine ve hayallerine güvenmesi, “Üstesinden gelebilirim” inancını her daim hatırlaması, kendilerine güvenen sevecen bir desteği arkalarına almalarıdır.
Kurban Özdeşleşmesi: Diğer adı “başarısızlık korkusu” dur. Kişi düşlerinden, hayallerinden oldukça etkilenir ve hemen harekete geçer. Ancak eylem adımlarını uygulamada, plandaki öncelikleri tespit etmede ve düzenlemede zorlanır. O noktada ikiyüzlü olumsuz iç sesleri coşar. Bunlardan kurtulmak için değerlerini ve becerilerini keşfetmelidir. Planları yürütme aşamasında her aşamayı tasarlarsa; Zihinde içsel düzen oluşacağından, her adımına uygun becerilerini sergilemesi kolay olur. Kendine güven yeniden yükselmeye başlar.
Sistem Özdeşleşmesi: Kişi bir sonraki aşamada başarı düzeyi yakalarsa çevresi; “bizim istediğimiz gibi yaparsan seni bu konuda daima destekleriz “… Benzer konuşmalarla kişi cesaretlendirmiş görünse de ona gönderilen gizli mesaj, “değişme dönüşmedir. “ Bireyin sistemle özdeşleşmesi halinde utanç ve suçluluk duygusu içini kemirir ve o noktada takılı kalmasına, durmasına neden olur. Çünkü henüz istediği noktaya gelmemiştir. Bir yandan arzuladığı şeye duyduğu özlemle, oraya ulaşamayacağı arasında sıkışır. “daha ileriye gidemem çünkü kültürüm, çevrem sorumlu, yönetim sorumlu, ailem sorumlu…” Düşünceleri kişiyi olacaklardan nefret eden, gözlemci haline getirir. Bunun panzehiri, özgün değerleriyle iletişime geçerek, insanları üzme korkusundan, sıkışmışlık duygusundan kendini kurtaracak ilk adım: Etkili iletişime geçmektir. “Konuşma insanın aklını kullanma sanatıdır” der plato, böylece eşikten öteye adım atılırken istenilen şeye odaklanılır.
Uyuşmazlık Korkusu: Çok yönlü olan bu gremlinler, içsel uyumu sonlandırır. Kişi kendi kendini suçlayan ve zorbalık eden içsel diyalogları aşmak için projedeki tatminsizliği yaratan noktayı bulmalıdır. Ardı sıra gelen ilerleme konusundaki güçlü bir iç direncin varlığını en kısa zamanda kabullenme ve değişim, dönüşüm için yeni bir vizyon yaratma, hareket adımları belirlenip istikrarlı bir şekilde yola çıkılmalıdır. Tamamlama ve tatmin uyuşmazlık korkusunun panzehiridir.
En genel korku türleri nelerdir? Olumsuz duyguların ortaya çıkış nedenleri?
21. Yüzyılda insanoğlu stres kelimesiyle tanıştı. Bu deyişi, başlarda aşırı çalıştırdığı makineler için kullanmış. İtme, çekme, baskı, daha fazla… Daha fazlasına sahip olma, daha fazlası üretme, daha fazla yapma, mükemmele ulaşma derken istenilen sonuca zamanında ulaşamama gibi baskıyla karşılaşmış. Bu korku giderek panik olmaya dönüşürken büyük bir gerilimi açığa çıkarmış. Böylece tedirginliğin yarattığı yürek sıkışması doğmuş. İnsanda bitmek bilmeyen arzular hırs, rekabet, mevki, imaj, sahip olma, başkalarına üstün gelme…
Maddeci değerler tıpkı mıknatısa benzer. O stres çarkı bir kere dönmeye başlamasın, kişide aşırı düşünme, aşırı konuşma, her şeye aşırı tepki verme... Halleri artar. Hal böyle olunca hem zihin, hem beden hem ruh artan olumsuzluklar karşısında yorgun, kasılmış, hastalıklara davetiye çıkarmış olur. En kötüsüyse bu olumsuz davranışlar kararları, seçenekleri etkiler ve giderek kontrol edilemeyen bir alışkanlıklar silsilesine dönüşür.
Her insan acınacak bir yanı olmasını ister” (suç ve ceza) En sık karşılaşılan korkulardan bazılarını sıralayacak olursak;
Bilinmezlik korkusu: Ölüm… “ Bilgi insanı ürkeklikten korur” (Konfiçyus)
Yalnızlık korkusu: Tek başına hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceği düşüncesi, yetersizlik hissi,
Gelecek korkusu: Hedefler ve eylemler, politik, ekonomik, sosyal… Kişisel ve ortak gelecek korkusu, Olumsuz geçmiş bir deneyim, olumsuz imgeler kişide cesaretini, girişim gücünü ve özgüveninin felç olması,
Hastalanma korkusu: Her daim tedirgin bir halde yeni bir hastalığa yakalanma yada var olanın artacağı endişesi,
Başkalarından korkma: Başkalarının kendisini reddetmesinden, yargılamasından, hiddetinden, şiddetinden,
Otorite korkusu: Bu korku, yaşama her daim kuşkucu ve güvensiz bir şekilde yaklaşmaya neden olur. Kişinin içindeki aşırı kuşkular algıda daralmaya ve görüşleri gerçeklerin önüne geçmeye başladığında karamsarlık üstüne çökmesiyle yaşamına köprüler yerine duvarlar örer.
Korkularımızın üstesinden nasıl gelebiliriz?
1- Güven: Kendine ve başkalarına, yaşama güvenmeyi öğrenmekle tahmin edilemeyecek olasılıkların kapısının açılması.
2- İnanç: Kendine, hedeflerine inanma, ilahi güce inanma, iman etme önüne çıkacak engelleri bahane etmediği gibi kolayca üstünden atlamaya neden olur.
3- Kabullenme: Hatalar, geride kalmalar, başarısızlıklar, hayal kırıklıkları büyüme ve bilme sürecinin bir parçasıdır.
4- Hafif kal: Keşkeler, inatçılık ve kendini, başkasını affetme (olaya karşı zihinde oluşan düşüncedeki öfke mi affedilen? Yoksa karşındaki kişimidir?) Yaşamda her şeyin bir sebebi vardır ve şu anda olmasa bile er geç bu sebep anlaşılır. Olayları abartmakla bütünü görmekten mahrum kalındığı gibi zihne ve bedene büyük bir yüktür.
5- Yaşam bir oyunsa: Oyunun kurallarını bilme ve iyi bir oyuncu olma adına kişi kendini tanımalıdır. İyi oyuncu, olup bitenlerin farkındadır. Rahattır, hoşgörülüdür ve söğüt ağacı gibi esnektir. Olaylara, kişilere, tavırlara… Takılıp kalmadığı gibi kendine, başkalarına gerekli saygıyı, dikkati, özeni gösterdiği gibi duyarlı bir şekilde ilerlemeyi sürdürür.
6- Özsaygı: Kişinin dayanak noktası içindeki ebedi ve kalıcı olan eşsiz kaynaklara sahip ruhsal gerçekliği daim hatırlamasıdır. Sonradan üzerine giydirilen dışsal övgü, ün, kimlikler… Her an yer değiştirebileceğinin bilinci içersinde olma içsel dengeyi ve huzuru beraberinde getirir.
7- Sessizlik ve olumlu bakış açısı: Pek çok dışsal veri gün boyunca insanı etkisi altına alır. Zihin öyle dolar ki yürekten gelen iç sesler duyulmadığı gibi duyguları tanımada zorluk çekilir. Böylesi anlarda olumsuz güçlerin hızı ve yoğunluğu insanı o anki kabaran duygu yoğunluğunun yarattığı korkuların etkisi altına girmesine neden olur. Sağlıklı düşünce, sağlıklı tercihler ve kararlar için, zinde bir zihin için, tatminkâr bir yaşam için, özünü hissedebilmek için;
“Realiteyi biraz mizahi bir biçimde ele almalıyız; Aksi takdirde onun maksadını gözden kaçırırız.” (Lawrence Drrell)
İçinde korkusuzluğu, cesareti, sadakati, özgünlüğü, mutluluğu, neşeyi, coşkuyu barındıran nice korkulara sonsuz selam olsun.
Sevgilerimle
Paylaş