"Biz Sevdik, Aşık Olduk; Sevildik, Maşuk Olduk."

Yine bir şubat ayı,günler 14 şubat sevgililer günü...

Haberin Devamı

“Yine bir şubat ayı, yine ayın on dördü, yine bir sevgililer günü geldi çattı kapıya. Hazır ve nazır bekleyen ruh, varlığını yüceltmek için tüm duyguları ayağa kaldırınca, bu gönül kor ateşte yanmaya gönüllü oldu. Bedende ki o kıvılcımı daha da bir coşturmaya, daha da bir kendine köle yapmaya. Âşık ile maşuk bir bütün olunca.”
Kalemim, “Aşk” üzerine Yunus’un sözleriyle yazmaya başlayınca içimden geldiği gibi satırları oluşturma isteğime mani olmadım. Dahası bu olağanüstü hali anlatan yazılmış, yazılmamış onlarca efsane içerisinden aklıma ilk geliveren, her anımsadığımda beni büyüleyen Ferhad ile Şirin’nin aşkını yazmayı yeğledim. Çünkü aşkın, tutkunun nelere kadir olduğunu bir kez daha hatırlamak için.

…”Azerbaycan'da Erzen kentinin kadın hükümdarı Mehmene Bânu kız kardeşi Şirin için bir köşk yaptırmıştır. Köşkü süsleme işini o yörenin en usta süslemecisi (nakkaş) Ferhad'a verirler. Ferhad, çalışırken Şirin'i görür ve ona âşık olur. Mehmene Bânu da Ferhad'ı sevmektedir. Bu nedenle Şirin'le evlenmesini istemez, karşı çıkar. Ferhad bir gezi sırasında Amasya kentinin hükümdarı Hürmüz Şah ile tanışır. Hürmüz Şah Ferhad'ın başına gelenleri dinleyince onu yanına alır. Birlikte Erzen'e giderler. Hürmüz Şah, Şirin'i Ferhad için Mehmene Bânu'dan ister. Mehmene Bânu karşı çıkınca iki hükümdar birbirlerine savaş açarlar. Savaş sırasında Hürmüz Şah'ın oğlu da Şirin'e âşık olur. Savaş sonunda yenilen Mehmene Bânu her şeyi bırakarak kaçar. Şirin Amasya'ya getirilir. Oğlunun da Şirin'e âşık olduğunu öğrenen Hürmüz Şah güç durumda kalır. En sonunda Ferhad'a başarılması güç bir iş verir ve bu işi başarması koşuluyla Şirin'e kavuşabileceğini söyler. Ferhad, Amasya yakınlarındaki bir dağı delecek ve kente oradan su getirecektir. Ancak bu işi başarırsa Şirin'le evlenebilecektir. Ferhad büyük bir coşku ile işe koyulur ve bir süre sonra işin sonuna yaklaşır. Ferhad'ın bu işi başaracağını anlayan Hürmüz Şah, çalıştığı bir dağda Ferhad'a yaşlı bir kadınla Şirin'in öldüğü haberini yollar. Bu yalan habere inanan Ferhad, Şirin'in ölüm acısına dayanamaz ve dağları deldiği gürzünün canına kıymak amacıyla havaya fırlatır ve yere düşen gürzün altında kalarak ölür. Ferhad'ın ölüm haberini alan Şirin de bir hançerle kendini öldürür…”

Haberin Devamı

Biz Sevdik, Aşık Olduk; Sevildik, Maşuk Olduk.

İnsanı bu denli kendinden geçiren, öyle ki hiç tereddütsüz canını verecek kadar çok sevmeye iten tutkumu aşkın doğmasına neden, aşkla serpilip genişlemek isteyen ruh mu? Yoksa insanın, diğer yarısıyla bütünleşme isteğimi? Belki de insanın ölümsüz olma isteğini tatmin etmek için yaratıcı gücün kışkırtması. Ya da kendinin özel ve eşsiz yönlerini benzerinde görme arzusudur… Kim bilir?
Aşk, Âdemle Havva’dan buyana gelen yer kürenin en gizemli ve en özel bilmecesi olma özelliğini, koruyacak besbelli. Zira adına “Aşk” denilen, şu üç harfle sınırlandırılan şey sanki tüm duyguların anası gibi kaldı ki insanın en sıradan duyguları bile çok değişkenlik gösterirken. O nedenle gelip görelim, okuyup bakalım Aşık Veysel ne demiş. “Güzelliğin on par'etmez bu bendeki aşk olmasa /Güle kıymet verilmezdi, Âşık ve maşuk olmasa”.
Başlangıç anında karşı tarafın ister haberi olsun ister olmasın ruh bir kere harekete geçmiştir. Kocaman heyecan dalgası bedeni sarar, bir yandan alevin yankısı, bir yandan ferahlayan genişleyen yürek kabına sığmadığı gibi sevinçten taşar. Nedeni içgüdüsel olarak ölümsüzlüğün peşinde koşmasıdır.

Arthur Schopenhaver, “izdivacın gayesi ferdi zevk alma değil türün bekasıdır” der. Üretme ve yaratma gücüyle yüklü varlık ister istemez tıpkı arının bal bulmak üzere giriştiği serüven gibi, vakti gelince benzerine karşı tencere kapak misali çekilir. Nedeniyse ya sürekli zihinsel üretim ya da fiziksel üremek içinde olma isteğidir. Bu çırpınış, kahramanlık insanı birleşmeye teşvik eder. Açığa çıkan kıvılcımlarsa tıpkı annenin, o muhteşem, o eşsiz varlık karşısında hayranlıkla başlayan, her anını heyecanla gözlemleyen sonunda âşık olduğu evladı için gözünü kırpmadan canını verecek olması gibidir. Ya da bebeğin doğumdan sonra kendisini annesinin bir uzantısı olarak görmesiyle başlayan giderek artan aşırı düşkünlüğü ve onsuz yaşayamayacağına inanmasıdır aşk.
Öyle ya daha anne karnındayken, o eşsiz parçası olan plasenta (döl eşi) sayesinde oksijen ve besinlerin alımı, karbondioksit ve atıkların gönderilmesi için annesine bağımlıdır. İki dolaşım sistemi arasındaki değiş tokuş kanlar bir birine karışmadan gerçekleşmelidir, yoksa sonuç her ikisi içinde ölümcül olabilir. İşte bu eşi benzeri olmayan, olağanüstü hâl içersin de ben sen diye bir kavram yokken “biz” le başlayan birliğin, tekliğin muhteşemliğini bir kere tatmış olması, o saadeti, o huzuru yeniden yeniden yaşama ve nesline yaşatma dürtüsüdür aşk!

Düşüncem o ki Mevlana’nın mesnevi’sinde söylediği gibi, "kimi âşık görürsen bil ki aynı zamanda maşuk'tur da o. Çünkü sevdiğinde yok olan âşık, artık hem âşık hem de maşuk olmuştur... Âşık ile maşuk bir olmuştur... Aşk olmuştur.”

Haberin Devamı

Sevgilerimle,
Gültekin Doğan

Yazarın Tüm Yazıları