Paylaş
Korona öncesi “pazartesi sendromu” diye bir şey vardı. Hafta sonunun çok hızlı geçmesinden şikayet ederdik. Hafta içi yoğun tempoda çalışıp işimize ve evimize giderken trafikte kaldığımız için söylenir dururduk. Hayatın getirdiği yoğun tempoda ne kadar yorulduğumuzu düşünür ve bu durumdan zaman zaman sıkıldığımızı dile getirirdik.
Buyurun size fırsat!
Artık ne pazartesi sendromu var ne de saatlerce trafikte kalmanızı gerektiren bir durum. Kendinize ayırabileceğiniz bolca vaktiniz var. Bugüne kadar yapamadığınız, ertelediğiniz her şeyi yapabileceğiniz, istediğiniz zaman koltuğunuza uzanıp istediğiniz filmi seyredebileceğiniz bir fırsat.
Her şey iyi güzel de evimizde ne kadar süre daha oturacağız?
Ne kadar süre daha bu böyle devam edecek?
İşte asıl mesele bu!
Koskoca bir ‘BELİRSİZLİK!’
Belirsizlik hissini yaşıyor olmak herkesi rahatsız eder. Öngörülebilir ve kontrol edilebilir bir yaşamımız olmasını isteriz. Hatta zihnimiz günlük rutinimizde sahip olduğumuz rolleri bile otomatik olarak kategorileştirir. Aile içindeki davranışlarımız, sosyal yaşantımızdaki ilişkilerimiz, mesleki hayatımızdaki rolümüz gibi her aşamada yaptıklarımız belli bir rutin halindedir.
Salgının ne kadar süre devam edeceği belirsiz olduğu için, belirsizlikten dolayı endişeli olmamız normaldir. Bu durum kaygı ve korku duygularını ortaya çıkartır.
Bu süreçte bu duyguları yaşıyor olmamız aslında normaldir. Fakat gündelik yaşantınızı etkileyecek kadar da yaşamamak önemli. Bunu nasıl başaracağız diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Bunun için kendinize bir davranışsal rutin oluşturmanız lazım. Günlerinizi belli bir düzene oturtursanız bu sürece adapte olmanız daha kolaylaşır.
Bilgi kirliliğinden uzak durmalı, sadece Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı açıklamalara önem vermelisiniz.
Konu üzerinde ne kadar süre durursanız zihninizde ki sorular bir o kadar çoğalacak böylelikle hem belirsizlik artacak hem de kaygınız bir o kadar fazlalaşacaktır.
Bir başka açıdan bakacak olursak; virüsün gözle görülmüyor olması kimilerini ikiye ayırmış durumda.
Bir kısım görünmezliğin getirdiği umursamazlık içerisindeyken, bir diğer kısım ise görünmezliğin getirdiği korku duygusu içerisinde.
Umursamayan kısım kendisini ve çevresindekileri düşünmeden hiçbir tedbir almadan rahatça sokağa çıkabiliyorken, korkan kısımda ise yoğun derecede takıntılı davranışlar göstermeye başlamış durumda.
Bu durumda ne yapabiliriz?
Aslını ararsanız bu virüs oldukça bilge!
Bizi kendimize getirdi. İyi beslenmeliyiz, iyi uyuyup sağlığımıza dikkat etmeliyiz, sık sık ellerimizi yıkamalıyız, gereksiz fiziksel temas kurmamalıyız, ayakkabılarla eve girmemeliyiz, ailemize zaman ayırmalıyız ve birçok gerekliliği hatırlattı. Gerçekten bunları hatırlamamız için böyle bir şey yaşamamıza gerek var mıydı? Zaten normalde olması gereken bu değil midir? O yüzden şimdi en çok ihmal ettiğimiz şeylere yönelmeliyiz.
Motivasyonunu yüksek tut!
Ülkemiz dünyadaki birçok ülkeye göre tıp alanında çok gelişmiş durumda. Saygı değer doktorlarımız her gün hem hastaları iyileştirmek için hem de aşıyı bulabilmek için gece gündüz demeden çalışıyorlar.
En önemlisi kurtulan hasta sayısı kaybettiğimiz hasta sayısından daha fazla. O yüzden hiçbir zaman motivasyonunuzu ve umudunuzu kaybetmemelisiniz.
Unutmayın bu süreçte psikolojimizi korumak ellerimizi yıkamamız kadar önemli. Stresten ne kadar uzak durursanız bağışıklığınız bir o kadar kuvvetli olur. Hastalığa yakalansanız bile bağışıklığınız kuvvetli olduğu için atlatmanız çok daha kolay olacaktır.
Paylaş