Paylaş
Bu ne ilk ne de son olacak. Türkiye bir deprem bölgesi, bunu hepimiz biliyoruz, fay hatlarını biliyoruz, geçmişteki depremleri biliyoruz fakat ne yazık ki hala hazır değiliz.
Öncelikle binaların kişisel çıkarlara göre değil bilime uygun yapılması gerekiyor. Hiçbir şey insan hayatından önemli değil mantığıyla… Yıllar önce yapılan bazı tarihi binalar bugün hala sağlamken bazı binalar neden üflesen düşecek halde, hatta en ufak bir şeyde çatlaklar oluşuyor, yıkılıyor? Düşünelim.
Her yere bina yapılmaz! Bu bir bilimdir. Mimarlık, inşaat mühendisliği gibi meslekler neden var sevgili okuyucular. Binanın yapılacağı toprak, o bölgenin iklimi, fay hatları, kullanılan malzemeler gibi birçok unsur var dikkat edilmesi gereken. Elinizi vicdanınıza koyun ve bilimin yolundan gidin.
Depremden sonra çok büyük bir hasar olmamasına rağmen telefon hatlarında bir sorun oldu ve birçok insan irtibat kuramadı. Görünen o ki yalnızca binalar ve bizler değil, mobil hatlar da hazırlıklı değil depreme. Şu zamanda ulaşamayacaksak istediğimiz kişilere ne zaman ulaşacağız diye soruyorum GSM Operatörlerine.
Tam da bu noktada ‘neden her şeyi İstanbul’a yapmışız’, ‘neden bütün imkânlar/merkezler İstanbul’da’ diyorum bir kez daha. İmkânları, yatırımları diğer şehirlere de mümkün olduğunca homojen ve akılcı bir şekilde yaymak bazı şeyleri kolaylaştırabilir hâlbuki. En azından İstanbul’un nüfusu bu kadar kalabalık olmazdı, insanlar kendi memleketlerinde de istediği iş imkânını bulabilirdi ve herhangi bir doğal afet olduğunda imkânların/merkezlerin tek bir bölgede toplanması durumundan kaynaklı sıkıntılar yaşanmazdı.
Ayrıca her deprem mevzusu açıldığında bahsedilir: kitaplık, gardırop gibi eşyaların yıkılma ihtimaline karşı duvara sabitlenmesi, acil toplanma yerleri ve deprem çantası hazırlanması konusu. Gerçekten merak ediyorum, kaç kişi eşyalarını duvara sabitledi ve o acil toplanma yerleri ne kadar işe yarıyor?
2019 yılındayız ve deprem için gerekli tedbirler ne zaman alınacak bilmiyorum ama birçok kişi parklarda yattı bu gece, evlerinde olanlar ise tedirgindi. Acaba bir daha deprem olur mu? Acaba yaşadığım bina sağlam mı? Bir daha deprem olursa ne yapacağım? Akıllarda bu sorular vardı.
Valla deprem korkusundan mıdır yoksa alışkanlık mı olmuş bilmiyorum ama gece yatağımın yakınlarında bir şişe su ve lamba bulunduruyorum ben nedense, bugün düşündüm de bir de düdük koysam hiç fena olmaz sanırım.
Bilimsel bir dayanağı var mı bilmiyorum ama bazı hayvanların bazı depremlerden önce normal olmayan davranışlar sergilediğini ve bunun da depremi tahmin etmek için kullanılabileceğini düşünüyorum. Araştırılması gerekir.
Bugün bir kez daha anladım ki deprem değil insanın asıl korkması gereken şey. Kişisel çıkarlar, bilimin doğru kullanılmaması, yüksek yüksek binaların doğaya tercih edilmesi, bilinçsiz ve hazırlıksız olmak daha çok korkutuyor beni.
Umarım bir gün ‘acaba yarın ne olacak’ belirsizliğiyle değil, deprem bilincinden teknolojiye, eğitimden ekonomiye, bilimden sanata kadar pek çok alanda kendini geliştirmiş, güvenli ve huzurlu bir ülkede yaşayabilirim. Böyle bir ülkede, kendi ülkemde… Çok mu şey istiyorum? Her şeye rağmen ben olacağına inanıyorum.
Paylaş