Paylaş
Kendinizden bahseder misiniz biraz?
1972 yılında Antalya’da doğdum. 1996’da Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. 2001 yılından beri Muğla’da Göğüs Hastalıkları Uzmanı olarak çalışıyorum. 2001-2015 yılları arasında Muğla Devlet Hastanesinde görev yaptıktan sonra Kardiyoloji uzmanı olan eşim Dr. Vehip Keskin ile birlikte dört yıldır kendimize ait özel bir klinikte çalışıyoruz. 18 yaşında bir kızımız, 10 yaşında bir oğlumuz var. Aslında tiyatroya ilk başlayan oğlumuz Deniz, yani aramızda en deneyimlimiz oğlumuz, 5 yaşından beri tiyatro ile ilgileniyor. Kızımız Ezgi de okuduğu lisenin tiyatro ekibinde dört yıldır aktif olarak çalışıyor. Eşim ve ben de dört buçuk yıldır tiyatro ile ilgileniyoruz.
Tiyatroya nasıl başladınız?
Üniversite yıllarımdan beri tiyatro izlemeyi çok seviyorum. İzmir’deyken devlet tiyatrosunun hiçbir oyununu kaçırmamaya çalışıyordum. Muğla’ya geldikten sonra da gerek amatör gerekse profesyonel oyunları takip etmeye çalıştım. Bir gün, o sahneye çıkacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Oğlumun dahil olduğu Muğla Sahne Tiyatrosu’nun değerli hocası, yönetmenimiz Utkan Özüpak’ın yüreklendirmesi ve titiz çalıştırması ile bir anda kendimi sahnede buldum. İlk sahneye çıktığımda gerçekten çok heyecanlanmıştım ama oyunun sonunda o alkış sesini duymak her şeye bedeldi.
Bugüne kadar tiyatroya dair neler yaptınız?
Dört buçuk yıldır Muğla Sahne Tiyatrosu Derneği bünyesinde 9 farklı oyunla toplam 25 kez sahneye çıktım. Madde bağımlılığını konu alan ‘’Hayat’ın Umudu” adlı sosyal içerikli oyunumuzla Muğla merkez dışında üç beldede ve Sakarya’nın Kaynarca ilçesinde oynadık. Haftada iki veya üç gün düzenli olarak çalışmalarımız oluyor. Bunun yanında oyun tarihimiz yaklaştıkça çalışma süremiz artabiliyor. Çok yoruluyoruz ama o alkış sesleri her şeye bedel oluyor. Amatör bir grup olduğumuz için bizim verdiğimiz cüzi aidatlar dışında başka bir gelirimiz yok. Bu nedenle oyunların dekorlarının ve kişisel kostümlerimizin masraflarını kendimiz karşılıyoruz. Son iki yıldır Muğla Büyükşehir Belediyesi ücretsiz salon, afiş ve duyuru konusunda bize destek oluyor. Oyunlarımızı ücretsiz oynuyoruz. Şu anda yine yönetmenimiz Utkan Özüpak’ın yazıp yönettiği ‘Oğlan Bizim Kız Bizim’ adlı müzikal komedi tarzındaki oyunumuza hazırlanıyoruz.
Çiçekli Kolye adlı oyununuzu izlemiştim ve gerçekten çok etkileyiciydi. Bahseder misiniz biraz? Neler anlatıyorsunuz bu oyunda?
Evet, bizim için gerçekten çok özel bir oyundu. Zaten oyun çok beğenildiği için bu yıl bir kez daha oynadık. Çiçekli Kolye, oyuncu arkadaşımız Hayriye Makas Uygun’un yazdığı, Utkan Özüpak’ın yönettiği bir oyun. En önemli toplumsal sorunlarımızdan biri olan kadına yönelik fiziksel ve duygusal şiddeti ve bunun yanında kadın dayanışmasını anlatan özel bir oyun.
Yaşadığınız şehirde ve Türkiye’de tiyatro alanında ne gibi yeniliklerin, değişimlerin olmasını istersiniz?
Gerek Muğla’da gerekse Türkiye’de sanatın ve sanatçının hak ettiği desteği alması en büyük temennim. Ben tiyatroyu para kazanmak beklentisiyle değil, sadece sevdiğim için amatörce yapıyorum ancak hayatını sanatla, tiyatro ile kazanmak isteyen insanlar için de gerekli bir ortamın oluşmasını bütün kalbimle dilerim. Bunun yanında Muğla’nın da birçok şehrin sahip olduğu şehir tiyatrosuna sahip olmasını çok isterim.
Konservatuar okumayı veya oyunculuğu meslek olarak yapmayı düşündünüz mü?
Şimdiki aklımla geriye dönüp baktığımda konservatuvar okumayı ve tiyatroyu meslek olarak yapmayı çok isterdim. Hani derler ya ‘bir kez sahne tozunu yuttun mu bir daha bırakamazsın diye’… Sahneye çıkmayı, oynamayı, o alkış seslerini duymayı ve insanları mutlu etmeyi çok seviyorum. Ama ben üniversiteye girdiğim zamanlar, tiyatro meslek olarak görülmüyordu. Maalesef ne bizde ne de ailelerimizde öyle bir bilinç vardı.
Tiyatroda unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?
Her oyunun bende mutlaka bir anısı kaldı ama en unutamadığım anım Çiçekli Kolye oyunundaydı. Oyunda elbisem önden tümüyle aşağıya kadar düğmeliydi. Fiziksel şiddet sahnesinde itildiğimde yere düştüm ve düşmemle birlikte düğmeler tek tek düşüp yere saçıldı. O an ne kadar düğme gitti saymaya çalıştım, acaba yukarı kadar ne kadar açılmış olabilir diye hesaplamaya çalıştım. O anda tüm vücudumu ter bastı, acaba ölü taklidi mi yapsam diye bile aklımdan geçirdim. Sonra yavaş yavaş kalktım, düşündüğüm kadar kötü olmamıştı ama çok stres olmuştum.
Bugüne kadar oynadığınız karakterlerden farklı olarak nasıl bir rol oynamak isterdiniz?
Aslında ben en çok müzikal oyunları seviyorum, oynarken kendim de çok eğleniyorum. Müzikal bir oyunda şarkıcı rolünü oynamayı çok isterim.
Tiyatronun oyunculara ve seyircilere ne gibi katkısı olur sizce?
Bendeki katkılarını anlatmam gerekirse tiyatrodan önceki hayatıma göre kendime güvenimin çok arttığını, sahnede artık hiç heyecanlanmadığımı, insanlarla ve özellikle hastalarımla çok daha rahat iletişim kurduğumu söyleyebilirim. İzleyicilere gelecek olursak, öncelikle oyun süresince izleyicileri günlük hayatın stresinden, toplumsal sıkıntılardan uzaklaştırıp başka bir dünyaya götürüyor tiyatro. Kadına şiddet, madde bağımlılığı, yurt sevgisi, ifade özgürlüğü gibi birçok konuda duyarlılık oluşmasına da katkıda bulunuyor.
Röportaj: Ece Demircan
Twitter: https://twitter.com/ece_demircann
Paylaş