Paylaş
Geçen gün fikirlerine değer verdiğim, çok kibar ve düzeyli bir dostluğumuz olan sık sık karşılaştığım ve zaman zaman sohbet etme fırsatı bulduğum bir arkadaşımla kendi çapımızda derin bir sohbetin derinliklerindeyken bana beni ne kadar sevdiğini, benimle zaman geçirmekten ve yaptığımız konuşmalardan ne kadar keyif aldığını söyledi. Sonra durdu, birkaç saniye bana baktı ve ‘seni sevdiğimi hissedebiliyor musun? sevgi duygum sana geçiyor mu?’ diye sordu. Ben de ‘ben beni gerçekten sevdiğini hissetmiyorum, en azından ifade etmeye çalıştığın oranda… senin sevgi ve sevilmekle ilgili farklı bir noktada olduğunu düşünüyor ve gözlemliyorum. Bunu da kişisel algılamıyorum. Benim ön görüm dahilinde sen kendini sevmiyorsun ki, beni bahsettiğin gibi sevebilesin… Sevilme, kabul görme, iyi insan olma gibi ihtiyaçlarından dolayı sevgi gösterisi konusunda birçok kişiden çok daha başarılısın ama sevebilme konusunda kendine dürüst olma vaktin gelmiş olabilir, bence oraya bir bak’ dedim. Duraksadı ve ‘haklı olabilirsin’ dedi.
Sevgi üzerine daha önce de çeşitli yazılarımda bazı düşüncelerimi paylaştığım bölümler olmuştu. Sevgi kişiye, yetişme tarzına, sevilme konusundaki deneyimlere, kendini tanıma oranına ve dolayısı ile kendi potansiyeli hakkında fikir sahibi olma gibi birçok etkenin ortak sonucu olarak kişiden kişiye farklılık gösteren bir olgudur bence. ‘Sevmek şöyle olur, seven bunu yapmaz, sevgi budur, şöyle olmalıdır’ gibi birçok belli başlı kuralı ve dayanağı var gibi ‘öğretilen’ sevgi hiç te öyle standartları olan bir şey değildir. Biriyle anlaşamıyor olmamız o kişiyi sevmemize engel olmayabileceği gibi, bize iyi davrandığına inanan birini de sevmek zorunda değilizdir. HİSSETTİĞİMİZ sevgi ile ÖĞRETİLEN sevgi kimi zaman paralel olsa da bazen de denk düşmeyebilir. Her zaman hissettiğimiz şey gerçektir. Hislerinizi anlamaya, duygularla durumları ayırmaya ve kalbinize odaklanmaya çalışın.
Hislerine güvenme konusunda yeterince bilgilendirilmeden büyüyen çocuklar olarak kaygılara, ön görülere, -meli/-malı lara saplanıp hayal kurmayı, sevmeyi, ağız dolusu gülmeyi, eğlenmeyi ve dolayısı ile yaşamayı bilmeden büyüdük. Evet öyle oldu ama bu böyle devam etmek zorunda değil. Hayatımızın gidişatı ve düşlediklerimizi yaşayabilme özgürlüğünün kendi elimizde olduğunu fark etmemiz önemli olan. Hani diyorlar ya ‘nerede olduğundan memnun değilsen değiştir, sen bir ağaç değilsin!’ tam da öyle yapmayı öğrenmek için hiçbir zaman geç değil.
Kimseyi özellikle sevmek zorunda hissetmeyin. İnsanları genel olarak sevin. Hayvanları sevin, doğayı sevin. Ama seviyormuş gibi de görünmeyin. Sevmediklerinize (ister insan, ister hayvan, ister doğa vb.) zarar vermeyin. Yaşayan her canlının sizi hissettiğini bilin ve onları üzmeyin. Merhametli olun. Kimseye tutamayacağınız sözler ya da umutlar vermeyin. Ama seviyorsanız her an bağıra bağıra söyleyin çekinmeyin. Sevgiyi kullanmayın, kullandırmayın. Kimseye zorla kendinizi sevdirmeye çalışmayın. Başaramazsınız… Sevilmediğinizi görmeye cesaret edin ve gerektiğinde gidebilin. Çok sevdiğiniz halde birileri ile farklı yollardan gitmeniz gerektiğinde geçirdiğiniz günleri, yılları, gerçek anları ve güzellikleri bir çırpıda unutmayın. Sevmeyi sevin, sevilmeye açık olun. Unutmayın dünyayı sevgi kurtaracak… Hem de bizim sevgimiz…
Bükre İkizer
Paylaş