Paylaş
Bolu’ya arabayla iki buçuk saatte ulaşabiliyorsunuz. Biz de erken saate arabamıza atladık, ilk önce Yedigöller’de yeni yeni açan yaprakların sergilediği müthiş bir ilkbahar tablosu içinde piknik yaptık ve sonra Bolu’nun hala hafif karlarla örtülü doğasına doğru yol almaya başladık. Bolu’nun doğayla iç içe ve farklı tarzlarda çok güzel otelleri var. Kayak meraklıları için Kartalkaya’da harika kayak otelleri bulunuyor. Kartalkaya’nın pistleri de her seviyede kayakçıyı memnun edecek cinste. Çocukluğumdan beri her zaman sevdiğim bir kayak merkezi olmuştur Kartalkaya. Biz bu sefer rotamıza farklı bir kayak tesisini koyduk. Tabi ki Kartalkaya’ya kıyasla çok minik ve kendi halinde bir yerdi burası. İsmi Arkut Dağı Kayak Merkezi. The Sign Esentepe Hotel’e ait bir kayak tesisi; 1,5 km uzunluğunda normal zorlukta bir adet kayak pisti bulunuyor. Yeni başlayanlar ve çocuklarına kayak yapmayı öğretmek isteyenler için de ideal. Aynı zamanda konakladığımız otel olan ‘’The Sign Esentepe’’ Bolu Gerede’de yer alıyor. Modern dekoru, konforlu odaları, şuan karlarla kaplı olan kocaman yemyeşil bahçesiyle doğanın içinde huzur dolu, keyifli bir otel. Buraya gelmişken kayak yapabiliyor olmanız da ayrı güzel. Bir de şömine başında sıcak şarap, kayak merkezinde sucuk ekmek ve sonrasında otelin spa merkezinde masaj yaptırma fikri bile insanı daha gelmeden heyecanlandırmaya yetiyor. Buraya İstanbul’dan 3 saatlik bir yolculukla ulaşabiliyorsunuz. İstanbul’da göremediğimiz karı nihayet burada görmek nasip oldu. Bolu merkeze kıyasla yoğun kar altında bir bölge Gerede ilçesi.
Gerede’den sonra rotamızı Bolu Abant yolu üzerinde yer alan Doğa Köşkü otele çevirdik. Adından da anlayacağınız gibi doğanın içinde tatlı bir aile oteli. Her yer tertemiz mis gibi. Doğa Köşkü’nde 6 adet bungalow oda (3’ü 5 kişilik dublex, 3’ü 2 kişilik tek kat), 7 adet normal oda, 1 adet suite oda bulunuyor. Kışın buraları daha çok seviyorum ben ama yazın Doğa Köşkü’nün yemyeşil bahçesi ayrı keyifli oluyor. Otelin kıyısından bir dere akıyor. Abant Gölü’nün sularını taşıyan dere Karadeniz’e kadar ulaşıyor. Dere kenarında şömineli bir kış bahçesi var. Akşam oturup keyif yapma yeri… Odalar tertemiz ve dekorları çok güzel. Kullanışlı. Odaya girmeden kapıda ayakkabılarınızı çıkartıyorsunuz. Bahçedeki ördekler de inanılmaz sevimli. Doğayla iç içe olmayı seviyorsanız burayı da listenize alın derim.
Abant yolu üzerindeki ilk tesismiş burası. Şimdi farklı tarzlarda pek çok otel var. En beğendiklerime gelince: Abant Lotus Otel, Yeşil Ev Masal Evler, Kartal Yuvası Otel ve Abant Köşk Otel diye sıralayabilirim.
Bolu’da nerede yerseniz yiyin güzel yemek yersiniz ama be size yine de bir kaç yeme içme önerisi vereyim: Abant yolu üzerindeki Şömine Et restoranı, Ağaççılar mahallesinde yer alan Muhtar’ın Yeri, Bolu merkezinde M.R.T Panaroma adlı mekanları deneyebilirsiniz. Bu arada saydığım tüm otellerin yemekleri de çok başarılı.
Bolu’ya gelmişken İsviçre’yi aratmayan güzellikteki Gölcük Gölü Milli Parkı’na gitmeden olmaz. Bu büyüleyici doğa harikasının etrafında ufak bir yürüyüş yapıp göl manzarasına karşı kahvemizi içtikten sonra Safranbolu’ya doğru yola çıktık. Yol yaklaşık iki saat sürdü. Geceyi Safranbolu’nun en güzel konaklarından biri olan Leyla Hanım Konağı Butik Otel’de geçirip ve ertesi gün tüm Safranbolu’yu gezdik.
Safranbolu’da Gezilecek Yerler:
Karabük‘e bağlı Safranbolu ilçesi Osmanlı’dan bugüne ayakta kalan tarihi konakları ile 1998 yılından beri UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’de yer alıyor.
Buralara gelmişken görülmesi gereken yerler:
SAFRANBOLU YEMEKLER
Tatmanız gereken yöresel lezzetler: Peruhi, Bükme, Su Simidi, Kuyu Kebabı, Safranlı Lokum, Safran Çİçeği Reçeli, Cevizli Yayım. Cinci Han ve Eski Çarşı’nın etrafında yöresel lezzetler sunan pek çok restoran bulmanız mümkün.
ARASTA KAHVE
Eski Çarşı’da yer alan Arasta Kahvecisi’nde de kömürde yapılan lezzetli bir Türk Kahvesi içmenizi öneririm. Harika nostaljik ve canlı bir ortamı var. Kahvesi de çok lezzetli.
Bir günde Safranbolu’yu gezebiliyorsunuz. Biz de gezimizi bitirdikten sonra Sapanca’ya doğru yola koyulduk. Bu sefer yolumuz iki buçuk saat sürdü. Yol üzerinde Özcanlar Köfte’nin Hendek şubesinde nefis köfteler yedik. Sapanca’da önereceğim oteller: Ng Sapanca, Richmond Nua ve daha uygun bir seçenek olan A Diamond Hotel olacaktır.
Sapanca civarında gezebileceğiniz yerler:
Sapanca’da göl kenarında yürüyüş yapıp doğa içinde huzurlu bir gece geçirdikten son rotamız Maşukiye oldu. Bölgenin meşhur yemeği kiremitte alabalık yenilmeli.
Maşukiye:
Kocaeli’nin Kartepe İlçesinin bir beldesi olan Maşukiye Sapanca Gölünün kıyısında ve Kartepe’nin eteklerinde yer alıyor. Özellikle organik serpme kahvaltısı ve şelalelerle kaplı olan alabalık tesisleri ile ünlü olan bölgede kendinizi huzurun kollarına atabilirsiniz.
Maşukiye 1864 yılında sona eren Kafkas-Rus savaşları sonunda bölgeye yerleşen Çerkezler tarafından kurulmuş. Karadeniz’in muhteşem bitki örtüsünü andıran yeşillikleri ile muhteşem bir doğaya sahip. Maşukiye’nin ismi ise “aşık” anlamına gelen “Maşuk’tan” geliyor
Maşukiye demek bir yandan da organik serpme kahvaltı ve alabalık yemek demek. Bunların en güzel adresi ise Maşukiye merkezinde yayılmış olan alabalık restoranları. Restoranların en büyük özelliği hepsinin doğa ile iç içe olması,çoğunun içinde bir çok şelaleye sahip olması.
En ünlüleri: Saklı Bahçe Restoran, Vadi Restaurant, Derin Irmak Kahvaltı Evi, Yeşilköy Sapanca Restoran, Green Blue Restaurant, Pınar Alabalık, Cansu Alabalık, Osmanlı Bahçesi, Akasya Alabalık
İstanbul’a yakın kayak turizmi ile ünlü olan Kartepe, Marşukiye’ye yaklaşık 16 km uzaklıkta yer alıyor. Yolculuk araçla yaklaşık 25 dakika sürüyor. 1601 m yükseklikteki dağ, Marmara’nın en yüksek 2. Dağı olma özelliğine sahip. Kartepe’nin zirvesinde Green Park Hotel adında bir tesis yer alıyor. Otel içerisinde güzel bir kayak tesisi var.
3 gece 4 günlük keyifli bir geziydi. Sizlere de bu rotayı öneririm.
Paylaş