Paylaş
Bana kalırsa insanlığın teknoloji denen mevhumu tam olarak algılayabilmesi ve bundan sağlayabileceği yararların farkına varabilmesi için daha uzun bir süreye ihtiyaç var. Öte yandan, bazı terimler de teknolojiyle birlikte hayatımıza girmeye başladı, örneğin: “algı yönetimi.” Psikoloji bilimi şunu açıkça ortaya koyuyor, insanın tüm seçimleri, hatta bazen etrafındaki herkesi hayret içerisinde bırakan, tamamen mantık dışı anormal seçimleri kısıtlı algısı tarafından belirleniyor.
Peki algımız neden kısıtlı?
Davranışlarımızı ve seçimlerimizi belirleyen algımız ise, bunu nasıl sınırsız hale getirebiliriz?
Algımızı sınırsız hale getirebilmemiz için beynimizi tam kapasite kullanabilmemiz gerekiyor ancak henüz bilim beynimizin tam olarak ne kadarlık bir kısmını kullanabildiğimizi ortaya koyamıyor; mutlaka duymuşsunuzdur bazı spekülasyonlar mevcut: kimi çalışmalar beynimizi sadece 7% oranında kullanabildiğimizi iddia ederken, bazı bilim adamları böyle bir bilimsel gerçeğin bulunmadığını ve beyin denen organın tam olarak çözülemediğini, bilim açısından hala büyük bir muamma olduğunu ifade ediyorlar.
Kesin bir gerçek var: insan davranışlarını ve seçimlerini yönlendiren algı ve bunu yönlendiren de ihtiyaçlarımız!
Çocukluktan gelen, temelinde özellikle 0-7 yaş döneminde oluşan travmaları bulunduran, bilinçaltında gizlenen ihtiyaçlar aslında hayat boyunca yapılan tüm seçimlerde belirleyici oluyor. Küçük yaşta kırmızı bir arabanın içerisinde ağır trafik kazası geçirmiş bir insan, hayatı boyunca kırmızı arabaya tekrar binmiyor, binemiyor, araba alırken galeride kırmızı arabaların farkına bile varmıyor. Araba satıcısı ona “kırmızı modelleri gördünüz mü efendim?” diye sorduğunda “farkına bile varmadım” diyebiliyor.
Neden?
Algısı onu yönlendiriyor, hiç tercih etmeyeceğini bilen beyni ona bu modelleri göstermiyor bile. Buna benzer bir örneği danışanımın sözleriyle verebilirim. Ofisime seansa gelen bir danışanım bana şunları söylemişti: “Sizi bana bir arkadaşım söyledi ve bu sebeple geldim. Sonra ilk seansta sizi karşımda görünce bir anda beynimde ampül yandı: ben aslında sizin videolarınızın tanıtım resimlerini aylar öncesinde youtube da belgesel falan izlerken önerilen videolar arasında görüyordum, simanızdan hatırladım, ancak o dönemde ilişkiler konusunda hiçbir tavsiyeye ihtiyacım olmadığı için bana ısrarla önerilen videolarınızdan tek bir tanesini açıp izleme ihtiyacı hissetmemiştim; hatta bırakın izlemeyi sizin farkınızda bile değildim!”
Neden?
Algı. İhtiyaçlar o yönde değilken algı o yöne gidemez. Nokta.
Ne zamanki danışanım ilişkisinde sorun yaşamaya başlıyor işte o zaman bir ilişki koçu arayışına düşüyor ve işte o sırada bir arkadaşı ona “Adil Yıldırım’a gitsene” diyor. İhtiyaç belirdiğinde algısı açılıyor ve ihtiyaca göre ona seçenekler sunuyor.
Bakınız farklı bir örnek: başarılı bir işkadını olan başka bir danışanım tam anlamıyla işkolik. Klasik bir oğlak burcu kadını; 7/24 çalışmak dışında hayatında hiçbir önceliği bulunmuyor. Bana geldiği ilk seansta şunları söylemişti: “Yıllardır yoğun olarak çalışıyorum ve genç yaşta çok iyi bir kariyer elde ettim; fakat erkeklerle aram iyi değil, bunu nasıl değiştirebilirim?”
Sonra aramızda şu diyalog geçmişti:
Danışanım bana isimleri verdiğinde hepsinin de iş arkadaşları olduğunu söyledi ve sonra duraksayarak şunları mırıldandı: “Gerçi şu bana kahve içmeyi teklif etmişti ama hep geçiştirdim. Bu da mesela geçenlerde hadi sinemaya gidelim dedi vaktim yok dedim…”
Buradaki olay nedir? Algı. Danışanımın zihni, öncelik verdiği iş hayatına odaklanmış, etrafındaki fırsatların ve tekliflerin farkında bile değil. Onları en basit tabiriyle görmezden geliyor, sonra da “neden etrafımda hiç erkek yok?” diye düşünüyor.
Aslına bakarsanız buna benzer örneklerde şu durumla karşı karşıya kalıyoruz; beynimiz bize hissettirmeden sinsice oyunlar oynar, ancak bunu kötü niyetli olduğu için yapmaz, sadece bizden aldığı komutları uygular. Tek problem şuradadır; biz her iç sesimizle, saniyenin binde biri kadar bir sürede zihnimizde yanan her düşünceyle aslında beynimize yeni komutlar verdiğimizin farkında bile değilizdir. Sürekli komut alan beyin ne yapsın? O sadece görevini yapar ve bize yardımcı olmaya çalışır.
Sürekli olarak aldatılacağını düşünen bir adam, her defasında karısının telefonunu karıştıran ve bu aldatılma konusunu bir saplantı haline getiren zihninde karısının kendisini aldattığına dair sahneler kurmaya başlar. Karısının başkasıyla yemek yediğini, kendisine yalan söylediğini, sonra adamla yattığını düşünmeye başlar ve yok yere sürekli olarak karısına kızar, sinirlenir, karısını itham ederek en ufak bir tartışmada bu konuyu dile getirir.
Beynine verdiği komut nedir? Karısının kendisini aldatması. Beyin bunun olabilmesi için evrene bu yönde sinyaller yollar. Evren titreşimle çalışır. Evrende nesneler ve insanlar arasında muazzam bir titreşim vardır, gizli bir manyetik alan evrendeki tüm nesneleri ve canlıları birbirine bağlamaktadır. Adama dönecek olursak, aldatılma olayının gerçekleşmesi için zihninde kurduğu her sahnede farkında olmadan bu titreşimi yaymaktadır.
Aldatıldığında bu adam ne der? “Zaten bunun olacağını biliyordum…”
Biz ona şunları söylesek bize nasıl cevap verir: “Bu durumu sen kendin yarattın!”
“Saçma sapan konuşmayın!” diyecektir. Bunun sebebi, birçok insanın evrendeki gizli çalışma sistemini bilmemesinden kaynaklanıyor. Beynimizin nasıl çalıştığını ve aslında ne kadar güçlü bir manyetik enerjiye sahip olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bilim bu konunun üstüne gidiyor ancak belli ki bu yönde daha uzun bir zamana ihtiyaç var.
İlişkilerde yorum yapabilmek için nöroloji ve psikoloji konusunda bilgi sahibi olmak gerekir. Bir kadının hayatında sürekli ve üst üste kendisine karşı fiziksel şiddet uygulayan erkekleri seçmesinin temelinde buna alışmış bir zihne sahip olması yatabilir. Belki tek sebebi bu değildir, çok farklı psikolojik travmaları da olabilir; ancak çocukluğunda ve gençliğinde yaşadığı ailede asla ve kesinlikle şiddet görmemiş, ne kendisine ne de annesine karşı uygulanan şiddete şahit olmamış bir kadının, evliliğinde kocasından şiddet görmesi halinde bu şiddeti normal karşılaması neredeyse imkansızdır. Algısı, daha önce hiç yaşamadığı ve dolayısıyla zihin tarafından kanıksanmamış bu durumu kabullenemez ve tepki verir. Tam tersi durumda, yani çocukluğundan beri her zaman şiddete maruz kalmış bir kadın ise, hemen her ilişkisinde şiddete meyilli bir erkek ile olabilir çünkü onun kabullenilmiş gerçeğine göre erkek şiddet uygulayan bir varlıktır ve aslında bu durum son derece olağandır.
Olağan betimlemesine dikkat edelim çünkü bu örnekte bahsi geçen kadının hayatındaki olağanlar arasında şiddet vardır. Şiddetin olmadığı bir ortamda hiçbir zaman bulunmamıştır. Huzurlu bir ortama girdiğinde bu durumu garipser ve algısı onu huzursuz etmeye başlar: “Daha önce hiç bulunmadığın bir ortamdasın, acaba senin için doğru bir yerde misin?”
Algısı ona normal bir soru sormaktadır, algının buradaki tek amacı kadına, daha önce tatmadığı huzur duygusunun onu mutlu edip etmediğini sormaktır. Algı görevini yerine getiriyor. Algısını değiştirmek isteyen her insan bu durumda dayanmalı ve yeni durumu kabullenmelidir. Ne kadar alışık olmasa bile algısına şunu fısıldamalıdır: “Bundan sonra benim gerçeğim huzur; ne kadar alışık olmasan ve hatta bana sıkıcı gelse bile, ben artık bu yönde seçimler yapacağım…”
Algısını güncellemelidir. Biliyorsunuz bilgisayarda veya telefonda yeni bir program yüklenirken zaman alıyor, kimi zaman yarım saat hatta bir saat sürebilir. Eğer bunu beklemeyip başka işlemler yapmaya kalkarsanız yükleme gerçekleşmez. İşte böyle düşünün; beynimiz de yeni bir program yazarken bizim bundan emin olmamızı ve sabırla beklememizi ister. Artık şiddet istemeyen bir kadın, etrafında bir süredir onunla ilgilenen fakat kendisini hiç de heyecanlandırmayan, yani algısının normalde ona göstermediği, zihnindeki youtube kanalında önerilenler listesinde bile adı geçmeyen, alışık olduğu özellikleri taşımayan bir erkeğe şans vermelidir. Onunla flört etmeli ve bu durum onu mutlu etmese bile; şiddete meyilli olmayan ve kadının alıştığı adrenalini şiddet yoluyla ona veremeyen adamda kendisini heyecanlandıracak farklı özellikler bulmalıdır. Bu konuda ısrar etmelidir. Asla yeniden şiddete meyilli bir adama dönmemelidir. Neden biliyor musunuz? Çünkü algısı o anda emin olmaya çalışmaktadır: “Acaba gerçekten de kadın tercihlerini değiştiriyor mu? Kesin değişim gerçekleşiyor mu? Çünkü eğer öyleyse, ben de bundan sonra kadına eski tip adamlar önermeyeceğim, etrafında yer alan ve daha önce fark etmesine bile izin vermediğim adamların varlığından onu haberdar edeceğim…”
İşte algı böyle çalışır. Normalde farkına bile varmadığımız seçeneklerimiz var. Kesinlikle var, emin olun. “Benim etrafımda tek bir erkek bile yok” diyen kadınlara inanılmaz fırsatlara sahip olduklarını yüzlerce defa kanıtladım. Şunu kaç defa duyduğumu hatırlamıyorum: “Ama ben bu adamın farkında bile değildim, sizin seansta bana yönelttiğiniz sorularınızdan sonra benimle ilgilenen bu adamın varlığından haberdar oldum!”
Size bu yazıda algının nasıl çalıştığını açık bir dille ifade etmeye çalıştım. Lütfen yazımın başındaki “kırmızı araba” örneğine tekrar bakınız: geçmişe dayanan bazı korkularınız ve değer yargılarınız çevrenizdeki seçeneklere yönelik algınızı kısıtlıyor olabilir. Geçmişte babanızla yaşadığınız travmalar, erkek seçimlerinizi birebir olarak etkiliyor olabilir. Sizi üzen ve hayatınızı kabusa çeviren bazı erkeklerin, garip bir şekilde babanıza benzer davranışlara sahip olmaları tesadüf değildir. Pasif davranışlı ve evinde kendi karakterini ortaya koyamamış bir babaya sahip kadın, aynı özelliklere sahip bir erkek ile evlendiğinde, bunun tesadüfen yaptığı bir eş seçimi olduğunu söyleyemez; aynı şekilde babası alkolik olan bir kadın eşinin alkol probleminden bahsettiği zaman, neden hayatımda bu erkekler beni buluyorlar? diyemez.
Algı, alışık olduğu yaşam biçiminizi, sizin seçiminiz haline getirir. Bunu istediğinizi düşünür ve etrafınızdaki diğer seçenekleri size göstermez. Buna gerek bile duymaz.
Algınız sizi kısıtlamasın. Bunu değiştirebilirsiniz.
Seviliyorsunuz.
Görüşmek üzere
Adil Yıldırım
Paylaş