Güncelleme Tarihi:
Burada, cinsel üremede o kadar gerekli olan, uygun bir eş arama, bekleme, kur yapma ve sevişmeyle harcanan bir zaman yoktur:üreme her an mümkündür.Bir başka açıdan, bölünme yoluyla üreme, bu sistemi benimsemiş olan canlı türüne ölümsüzlük kazandırmaktadır: burada döl, ana-babanın kendilerinden dışarı attıkları ayrı bir parça değildir; kendisi de tek bir varlık olan ana-baba bütünüyle döle, çok sayıda döle dönüşmektedir. Kendi kişiliğini yitirmekte ama böylece ölümden de kurtulmaktadır. Oysa cinsel üremede döl, bir yavru veya yumurta olarak dünyaya gelirken anne-baba da kendi ayrı organik varlıklarını sürdürürler; daha da olgunlaşır, yaşlanır ve ölürler. Burada ölümsüz olan yalnızca bir bütün olarak türdür: bireyler, üreme sırasında kişiliklerini korumakla birlikte ölüme mahkumdurlar. Ama bu da göstermektedir ki, cinsel üreme sistemi, işin içine haz duygusunu sokan kişileşmiş cinselliğe olanak vermektedir. Bu kişiselleşme ve beraberinde getirdiği haz, toplumsal yaşamda aşk nedeniyle işlenen cinayet ve intiharların da gösterdiği gibi, ancak bireylerin ölümü pahasına elde edilmektedir.Yine de bölünme yoluyla üremenin bir avantajı : sayısal üstünlüktür. Tek hücreli organizmalar bir anda ortaya iki yüz yeni canlı çıkarabilmekte ve bunlar da çoğalarak binlerle ifade edilecek sayılara ulaşabilmektedir. Bu yeni varlıklar başlangıçtaki tek organizmanın tıpatıp benzeridir. İşte cinsel üremenin üstünlüğü de bu noktada ortaya çıkmaktadır.Bölünme yoluyla üremede sayı vardır; ama çeşitlilik yoktur; her organizma birbirinin aynıdır. Cinsel üreme ; çeşitliliği verir. Yeni canlı, bölünmede olduğu gibi bütün genetik malzemesini tek bir anne-babadan almak yerine, anne ve babadan yarım yarım almaktadır. Bu yüzden; hiç birine tıpatıp benzememekte, her ikisinden de farklı olmaktadır. Böylece ortaya birbirinden oldukça farklı bireyler çıkmaktadır. Uzun sürede bu, gerek türün gelişimi gerekse yeni türlerin doğuşu açısından çok önemli bir avantaj sağlayacaktır. Türlerin yeni doğmuş örnekleri arasında çeşitli yönlerden eksiklik ve hastalık taşıyanlar olabileceği gibi, çok üstün örnekler de yer alabilecektir. Ve evrimin temel mekanizması olan doğal seçicilik yasası da eksik, hasta ve zayıf örneklerin elenmesine, güçlü ve esnek olanların yaşamasına ve yeni türlere doğru gelişmesine yol açacaktır. İşte bölünme yoluyla üremede mümkün olmayan budur : birleşme olmadığı için, yeni ve daha gelişmiş varlıklar yaratmak üzere çeşitli özelliklerin bir araya gelmesi diye bir durum da yoktur.Amipler bölünme yoluyla ürerler; insanlar ise cinsel birleşme yoluyla. Bu iki uç arasında doğada oldukça çeşitli ve bazan birbirinden ayırdedilmesi de güç olan çok sayıda üreme biçimi yer alır. İlkel yaşam biçimlerinde, örneğin tek hücreli organizmalarda, beslenme ve üreme gibi bütün hayati etkinlikler tek bir hücrenin sınırları içinde olup biter: hücreler ve organlar arasında bir işbölümü, bir uzlaşı yoktur. Evrim merdiveninin basamaklarını çıktıkça gerek çeşitli hayati etkinlikler gerekse bunların aracı olan hücre ve organlar arasında bir ayrışma görülür. Üreme için gerekli olan iki cins, erkek ve dişi, birbirinden ayrılır. Diğerlerinin yanısıra yalnızca üreme hedefine yönelik hücreler(sperma ve ovum) ve organlar (penis ve vajina) ortaya çıkar. Giderek, diğer güdü ve duygulardan ayrı olarak cinsel güdü ve duygular oluşur.İlkel yaşam biçimlerinde, özellikle hareket yetenekleri sınırlı olanlarda cinsel organlar ayrışmamıştır ve üreme büyük ölçüde rastlantısal ve bu yüzden de israflı bir yoldan yapılmaktadır. Bunun en tipik örneği istiridyelerdir: kayalara yapışık yaşayan bu hayvanlar ; erkeklik ve dişilik arasında gidip gelmekte, gereğinde dişi gereğinde de erkek olmaktadır. Bir istiridye,, erkek olduğu zamanlarda milyonlarca gamet (seks hücresi) salmakta ve bunların gidip diğer istiridyeler tarafından üretilen dişilik hücreleriyle birleşmesini suyun akışına bırakmaktadır. Ve tabii, bu hücrelerin çok büyük bölümü de hedefine ulaşamamaktadır. Balıkların çoğunda da, hareket yeteneği olmasına rağmen, yine bu yöntem işlemektedir. Dişi balık, yumurtalarını belli bir yere bırakmakta, erkek balık da onların üzerinden yüzerken içinde sperma bulunan süte benzer bir sıvı fışkırtmaktadır. Şu var ki, erkek balık sperma salgılamadan önce yumurtaların çevresine gittiğine göre, buna cinsel çekiciliğin başlangıcı olarak bakılabilir.ErseliklerCinselliğin belirsizliği ve uzmanlaşma eksikliği, yaşamın alt biçimlerinde oldukça yaygındır. Örneğin solucanlar erseliktir; yani hem erkek hem de dişi cinsel organa sahiptirler. Yine de üremek için mutlaka bir başka solucanın varlığı zorunludur. Çiftleşme sırasında iki solucan birbirine sperma alıp verir. Daha sonra her iki solucan da bu spermaları kendi yumurtalarını döllemek için kullanırlar. Evrimin basamaklarında çıkıldıkça, cinsel birleşme biçiminin bireysel temasa dönüşmesine olanak veren dış üreme organları belirmektedir. Örneğin erkek köpek balıklarında karınaltı yüzgeçlerinin uzantısı durumunda bir çift "boynuz" bulunur. Sperma bu boynuzların çevresindeki oluklu derinin içinden akar. Erkek köpek balığı dişiyi arar, boynuzlarını onun gödenine sokar ve sperma dolu sıvıyı fışkırtır. Ahtapotlardaysa erkeğin emici kollarından biri, belirli dönemlerde dış üreme organı görevini üstlenir; ahtapot bu kolla kendi vücudunda ürettiği spermayı emer ve dişinin deliğine fişkırtır. Ahtapot türlerinden birinde daha da garip bir çiftleşme yolu vardır. Ahtapotun spermayla dolu olan kolu kendi vücudundan ayrılmakta ve dişiye kadar yüzerek gidip birleşme eylemini kendi başına yerine getirmektedir.MemelilerMemelilere doğru çıkıldıkça, dış üreme organları daha belirginlik kazanmaktadır. Yine de bu, oldukça karmaşık ve çelişkili bir gelişmedir. Örneğin; bazı sürüngenlerin, yılanın ve kertenkelenin, dişinin deliğine soktukları bir erkeklik organları vardır. Buna karşın, bu tür sürüngenlerden türemiş kuşlarda çoğu türlerin herhangi bir özel çiftleşme organı yoktur; kuşlarda böyle bir organa yalnız kaz ve ördeklerde rastlanmaktadır. Bazı sineklerde "penis" , yani dışarı çıkık üreme organı dişidedir; erkek sinek bu organı kendi sperma haznesinin içine alır. Büyük hayvanlarda penisin dişiye sperma aktarma görevini yerine getirebilmesi için oldukça büyük olması gerekmektedir. Yaban domuzunda penis 45 cm. ,aygırlarda 75 cm., boğalarda 90 cm., fillerde 150 cm., ve en büyük hayvan olan mavi balinada da 2,5 metredir. Bununla birlikte, dört ayak üzerinde yürüyen memelilerin çoğunda normal olarak penis karnın altındaki bir torba içinde gizlenmiştir ve dışardan görülmesi kolay değildir. Genel olarak türler gelişip karmaşıklaştıkça, dış üreme organları da spermalarla yumurtaların en iyi şekilde birleşmesini sağlayacak şekilde gelişir. Bu gelişme aynı zamanda organların duyarlılığının artması, sinir ve kan damarlarıyla dolması demektir; penisin sertleşmesini ve dişilik organına kolayca girebilmesini, bu damarların kanla dolması sağlamaktadır. Üreme organlarının, merkezi sinir sistemine sıkıca bağlı oluşu da çiftleşmeyi iki cinsin duyarsız kalabileceği bir eylem olmaktan çıkarmakta, şiddetli duyular ve heyecan yaratan bir eyleme dönüştürmektedir. Evrim basamaklarında ilerledikçe; üreme, cinsellikle gitgide ayrılmaz bir duruma gelir. Ve insana gelindiğinde cinsellik de yeni bir dönuşüm geçirmekte, kişileşmiş cinsellik ve aşk olaya katılmaktadır.