Güncelleme Tarihi:
İnsanlar birbirlerine aşık olmayı ne zaman öğrendiler? Kimbilir. Belki de insanoğlu yaratıldığı günden beri, ruhunun derinliklerinde bu duyguyu taşıyordu ama ona bir ad koymayı beceremiyordu. Zamanla, kadınla erkek arasında filizlenen duyguya bir ad bulundu: Aşk.
Yüzyıllar boyunca, romanlarda, şiirlerde, öykülerde anlatıla anlatıla bitirilemedi. Uğruna canlar, ülkeler feda edildi. İnsanoğlunun hayatını baştan sona değiştirebilen güçlü duyguya sadece 'aşk' deyip geçemeyiz. Aşkın da türleri var.
Örneğin tutkulu aşk, fedakarlıkla gelişen aşk ve gelip geçici aşk. Yanılıp da bilim adamlarına aşkın niteliği ve niceliği hakkında sorular sormayın. Binlerce yıl, insanoğlunun dünyasını renklendiren, hayatının akışını değiştiren o duyguyu, size basit bir formül ile anlatmaya çalışırlar.
Duyguların, kimya fizik formülleriyle açıklanmasına elbette gönlümüz razı olmaz. Bilim adamlarına göre, aşk, insan vücudunda oluşan kimyasal etkileşimlerin sonucu ortaya çıkıyor. Onlar, size bu açıklamayı bir formül ile de özetleyebilirler. Fakat duyguları formüllerle sınırlı tutmayalım. Verilen bilgiye göre, her şey bir hormonun marifeti.
Hormon, beynin normal çalışma düzenini altüst ediyor. Bilim adamları bir çoğumuzun kutsal saydığı bu duyguyu bir iki cümle ile açıklarken, sosyologlar, aşkın en tehlikeli türü sayılan tutkulu aşka karşı hepimizi uyarıyorlar. Onlara göre tutkulu aşk, aşık olana da olunana da felaket getirebilir.
Tutkunun bedeli
Nedir bu tutkulu aşk? Küçük bir örnek verelim: Genç kız, iş yerinde tam karşısındaki masaya yerleşen yakışıklı mesai arkadaşından hoşlanmaya başlamıştır.
Sabahları onunla asansörde karşılaşınca, genç adam, 'günaydın' deyince, genç kızın dizlerinin bağı çözülür. Yeni iş arkadaşının ona biraz ilgi göstermesi için binbir çareye başvurur. Günler geçtikçe, genç kızın duyguları iyice yoğunlaşır.
Öyle ki, artık onu daha çok görebilmek uğruna geç saatlere kadar büroda kalır. Kimlerle dost olduğunu öğrenip, o kişileri genç adamın yanından uzaklaştırmak ister. Artık geceleri gözüne uyku girmez.
Günün 24 saatini bu genç adamı kendine bağlamanın yollarını arayarak geçirir. Bu arada genç adamın telefonun numarasını da öğrenmiştir. Geceyarısı onu telefonla arayıp 'alo' diyen sesini duyar duymaz, telefonu kapar. Genç adam, iş arkadaşının ona tutkulu bir aşkla bağlandığını farkettiği zaman ise iş işten geçmiştir.
Psikolog gözüyle
Oregonlu psikolog doktor Toni Forrenkopf, uzun yıllar kadın- erkek arasındaki aşk ilişkilerini araştırıp inceledikten sonra tutkulu aşk konusunda şu kanıya vardı:
Tutkulu aşk, sevilmek, mahremiyet ve fiziksel temas istemek gibi evrensel duygulardan kaynaklanır. Hepimiz zevkten hoşlanırız, ihtirası severiz, güçlü duygulara bayılırız. İşte bütün bu saydıklarımın karışımı tutkulu aşkı yaratır.
Aslına bakarsanız çoğumuz aşk ile tutkulu aşk arasındaki ince çizgide gidip gelmişizdir. Fakat pek azımız o çizgiyi gerçekten aşabilmiştir.
Tutkulu aşk, beğendiğiniz bir kişinin bulunduğunuz ortama girmesiyle kalbinizin küt küt atmmasından ibaret değildir.
Tutkulu aşkta, sahip olma isteği ağır basar. Tutkulu bir aşkla bağlandığınız kişinin sadece ve sadece size ait olmasını istersiniz. Tutkulu aşk, kişilerin ruh sağlığını tehlikeli bir biçimde tehdit eder. Endişe ve huzursuzluk yaratır.
Tek taraflı aşk 'aşk' değildir
Tutkulu aşık, sevdiği kişiye sadece bir aşk mektubu ya da mesajı göndermekle yetinmez. Belki yüz kez mektup ya da mesaj göndererek aşık olduğu kişiyi taciz eder. Tutkulu aşk, hiçbir zaman karşılıklı olmaz. Mutlaka taraflardan biri diğerine yoğun duyguları yüzünden hükmetmeye, onu kendine ait kılmaya çalışır. Tutkulu aşkın, ilgiyle şefkatle ve de seks ile bir ilgisi yoktur.
Duyguların karşılıklı değil de tek taraflı olması, istenmeyen, hoşa gitmeyecek sonuçlara yol açar. Tutkulu aşk aslında kişinin kendi iç dünyasında yarattığı bir fantaziden başka bir şey değildir. Kişilerin kendi boşluklarını bir takım çarpık duygularla doldurmaya çalışmalarından başka bir şey değildir.
Yapılan araştırmalar, tutkulu aşk ile ilgili bir başka gerçeği daha gözler önüne seriyor. İnsanlar, genellikle sürdükleri hayattan memnun olmadıkları, kendilerini çok mutsuz hissettikleri zamanlar tutkulu aşka kendilerini kaptırıyorlar. Psikolog Dr. Helen Friedkman, bu teori üzerinde uzun çalışmalar yapmış, yüzlerce kişinin aşk hayatını incelemiş ve tutkulu aşkı yalnızlık duygusunun beslediği kanısına varmış. Gerçekten de tutkulu aşkların kökünde yalnızlık, sahiplenme özlemi yatıyor.