Güncelleme Tarihi:
Ani bir tutulma, hiç bitmek bilmeyen ağrılar, 'kazık yutmuş gibi' hareket etmek, eğilip kalkamamak, geceleri uykudan uyanmak...
Hemen herkes bilir bel ağrısının ne demek olduğunu. Bel ağrıları genç, yaşlı, büyük, küçük tanımaz, her yaşta görülebilir. Özellikle de eğitimsiz, bilinçsiz, hareketsiz, egzersiz yapmayan toplumlarda çok yaygın. Türkiye de maalesef toplum olarak bu kategoriye giriyor.
Uzmanlar, her insanın yaşamında en az bir kere belinin tutulduğunu söylüyorlar. Atak şeklinde olan ağrılar doğru tedaviyle iyileşebilirken, bir kısmı da yerleşerek kalıcı hale gelebiliyor. Üç ay boyunca iyileşmeyen bir ağrı olduğunda, buna artık 'yerleşik ağrı' deniyor. Ağrıların özellikle bel bölgesinde olmasının çok önemli bir nedeni de, o bölgenin hareketli bir bölge olması ve vücudun ağırlığını, yükünü taşıyor olması. Dolayısıyla hasar görmeye, ağrımaya, zorlanmalara çok yatkın bir bölge belimiz. Romatizmal hastalıklar, kireçlenme, kemik zayıflaması, bel fıtığı gibi hastalıklarda bel ağrılarına çok sık rastlanıyor. Özellikle de bel fıtığından şikâyetçi olan insanların Türkiye'de haddi hesabı yok.
Bu bel fıtığı vakalarının çoğunda da ameliyat gerekmemesine rağmen insanlar ameliyat ediliyor, haftalarca yatması gerekmeyen hastalara ise haftalarca istirahat önerilerek hastanın durumunun daha da beter olmasına yol açılıyor. Neden fazla istirahat daha beter eder? Bel fıtığı ne zaman ameliyat edilmeli? Bel ağrılarını önlemek için vücudumuzu nasıl kullanmalıyız?..
Eğitimsiz toplumun beli ağrır
Türk Ağrı Derneği ve Türk Eczacılar Birliği'nin ülke çapında yapmış olduğu ağrı araştırması, Türklerin yaklaşık % 30'unun bel ağrısı çektiğini ortaya koyuyor. Bel ağrısı sadece tıbbi değil, toplumsal bir sorun olarak da karşımıza çıkıyor. Kişinin sadece kendi hayatındaki düzen değil, çevre, aile ve iş ilişkileri de bozuluyor. Verimi düşürmesi, kişilerin daha az çalışması veya hiç çalışamamasına yol açan bel ağrılarının, ayrıca ülkelere maliyeti de yüksek. ABD'de bel ağrılarının yıllık maliyetinin 100 milyar dolar olduğunu biliyor muydunuz? Türkiye'de de durum pek parlak değil. Belinden şikâyetçi insanlar çok fazla. Peki neden Türkler özellikle bel ağrısı çekiyor? Yoksa bu genetik mi? 'Hayır' diyor İstanbul Ağrı Merkezi'nden Prof. Dr. Serdar Erdine. Aynı zamanda Dünya Ağrı Enstitüsü Genel Sekreteri olan Erdine şöyle devam ediyor, "Türkler egzersiz yapan ve kendine bakan bir millet değil. Çağdaş toplumlar, egzersizlerle vücutlarını korurlar. İnsan yapısı, dört ayağa göre geliştirilmiş bir organizmadır. İki ayak üzerine kalkıldığı andan itibaren bele yük binmeye başlar. Bu yük de sadece sizin kilonuz değildir. Yaklaşık 600 kilo-1 ton arasında yük biner bele. Dolayısıyla Allah da insana korseyi vermiş aslında. İşte bu korse de beldeki kaslar. O kasları güçlendirdiğiniz takdirde birçok ağrıyı çözmek, önlemek mümkün. Ama biz egzersiz yapmıyoruz, eğitimsiziz. Eğitilmeyen bir toplum, her zaman bel ağrısıyla karşı karşıya kalır" diyor. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emel Özcan da eğitimin çok önemli olduğunu belirtiyor. Korunmak için, sağlık eğitiminin mümkün olduğu kadar erken verilmesi gerektiğini, ailelerin, çocukların, öğretmenlerin, hatta hekimlerin bile eğitilmesi gerektiğini söyleyen Özcan, "Beden eğitimi ve spor derslerinde çok büyük yanlışlar yapılıyor. Dolayısıyla omurga ve bel küçük yaşlarda zarar görmüş oluyor. Eğitim şart, çünkü bel ağrılarının 4'te 3'ü engellenebiliyor korumayla. Koruma da vücudu doğru kullanma ve egzersizle oluyor" diyor.