Güncelleme Tarihi:
Üzerine nice efsaneler, hikâyeler, romanlar yazılmış, nice filmler çekilmiş, nice şiirler yazılmış ve nice şarkılar bestelenmiştir. Leylâ ile Mecnun, Ferhat ile Şîrin, Vâmık ile Azra gibi efsaneler âşıklara ilham kaynağı olmuştur. Her insanın yaşamayı arzu ettiği bir duygudur aşk. Hatta kimilerine göre bir nimettir. O yüzden her aşk büyük bir heyecan ve coşkuyla başlar. Tarifsiz duygular, hoşluklar, güzellikler ve tatlı özlemlerle seyreder. Sevgi, şefkat, güven ve bağlılık gibi değerlerle gittikçe güçlenir, ortak hayal ve ideallere giden bir birlikteliğe dönüşür. Aşkın verdiği o yüksek heyecanın bu dönüşümü son derece önemlidir.
Eğer bu dönüşüm yaşanamazsa ilişkinin besleneceği bir ortam oluşamaz ve mutlulukla başlayan aşk hüsranla sona erer. İşte bu hüsranla sona eren aşkların bazılarında aşırı bir takıntı hali gelişir ki biz buna “takıntılı aşk” adını veririz. Bir ilişki bu duruma gelmişse artık aşk olmaktan çıkmış bir psikiyatrik rahatsızlığa dönüşmüştür. Takıntılı aşk, kişinin yaşamış olduğu geçmiş travmalarının yarattığı kompleksli düşüncelerin aşk ilişkisine yansıması ile oluşur. Aşık, aşık olduğu kişiye yani maşuka aşırı bir tutku ve arzu duyar, onsuz olamayacağına, yapamayacağına inanır ve ayrılık gündeme geldiğinde aşırı bir kaygı, endişe ve mutsuzluk yaşar. Hatta ölmeyi bile ister. Bu bir nevi aşırı istek ve yoksunluklarla seyreden bir bağımlılık gibidir. Bu yüzden takıntılı aşka “bağımlı aşk” ya da “aşk bağımlılığı” adı da verilir.
Takıntılı aşkta bağlılık değil bağımlılık gelişir
Çift olmak belli aşamalardan geçmeyi gerektirir. Tanışma, cinsel çekim, romantizm, sevgi, şefkat, beğeni ve birbirine yönelim ilk aşamayı oluşturur. Bu aşama aşkın en yoğun hissedildiği aşamadır. İkinci aşamada farklılıkların yarattığı çatışmalar gündeme gelir. Çatışmalar uzlaşı ile çözülürse birbirine karşı olumlu kanaat ve ilişkide en önemli duygu olan güven tesis olur. Üçüncü aşamada ise birbirine bağlılık gerçekleşir. Bağlılık aşamasından sonra çiftler için ortak hedef ve hayallere giden yolculuk başlamış olur. Yani artık onlar gerçek manada eştirler. Takıntılı aşk, ilişkinin birinci aşamasında ortaya çıkan bir fiksasyon sonrasında gelişir. Eğer bu aşamadan ileri gidilemezse ilişkinin temel direkleri olan güven ve bağlılık gelişmez. Çiftlerden birinde bencil, güvensiz, sorgulayıcı, önyargılı ve saldırgan bir tavır yani takıntılı aşk gelişirken diğerinde sorumsuz, savunmacı, kaçıngan ve kayıtsız bir tavır gelişir. Bu karşılıklı olumsuz tavırlar mimiklerin ve söylemlerin sertleşmesine, ilişkide öfkenin hakim olmasına ve sonuçta çiftlerin birbirlerinden soğumalarına sebep olur. Bu noktada ayrılık kaçınılmaz olur.
Takıntılı aşk ilişkilerinde ilişkiyi sabote eden en önemli unsur âşıkın maşuku egosunu besleyen, kendisinde eksik gördüğü tarafları tamamlayan bir nesne olarak görmesidir. Böyle bir ilişki dinamiğinde aşık, maşuku sömüren bir parazit haline gelir. Karşısındakini kendisinden çok daha değerli, üstün, güçlü, kaliteli ve güvenilir olarak gören aşık maşuku değerliliğinin, yeterliliğinin ve yetkinliğinin bir garantisi gibi görür. Onu kaybetmekten aşırı korkar ve ayrılmamak için aşırı çaba sarf eder. Bu çaba bunaltıcı kontrolleri, aramaları, sorgulamaları, kıskançlık krizlerini ve bıktırıcı düzeyde üzerine düşmeyi getirir. Aşırı ilgi ilk başta maşukun hoşuna gider. Ancak ilgi ileri safhaya ulaştığında ilişkiden soğumaya ve kaçmaya başlar. Bazıları bu durumu istismar bile edebilir. Bunlar çoğunlukla karakter açısından zayıf, kişiliği gelişmemiş ve düşük kalitede insanlardır. Âşıkın bu acziyetinden istifade edip onu maddeten ve manen sömürürler. Âşık adeta maşukun kölesi maşuk da âşıkın efendisi olur. Sonuçta sadomazoşistik hale gelmiş olan ilişki ayrılana kadar böyle devam eder.
Asıl süreç ayrılık sonrasında başlar
Ayrılık acısı ve geçmişte yaşanan tatsızlıklar kişiyi büyük bir hüzne ve bunaltıya sevk eder. Bir yandan geçmişte verilmiş olan tavizler, katlanmalar, aşırı fedakarlıklar, aldatılmalar, istismarlar, maruz kalınan aşağılayıcı ve küçümseyici davranışlar büyük bir öfke yaratırken öbür yandan ayrılığın verdiği yoksunluk ve çaresizlik büyük bir hüzne ve sıkıntıya sebep olur. Kişi onsuz bir hiç olduğunu, hiçbir değerinin olmadığını ve bir daha mutlu olamayacağını düşünür. Çevresiyle sürekli bu durumu konuşur. Sosyal medyada âşık olduğu kişiyi takip eder. Hep ondan bir umut ve bir geri dönüş bekler. Bazen falcı falcı dolaşıp “Aşık olduğum kişi tekrar geri dönecek mi? Şu anda ne yapıyor? Başka biriyle beraber mi? Neler düşünüyor?” gibi soruların cevabını bulmaya çalışır. Neredeyse yirmi dört saat onunla meşgul olur, yemeden içmeden kesilir, dünyadan kopar. Bazen onsuz yaşayamayacağını düşünüp intihar teşebbüsünde bile bulunabilir.
Aşk bağımlılığında EMDR terapisi
Takıntılı aşk çözülebilecek bir psikolojik sorundur. Burada kişinin aslında bir aşk sorunundan ziyade travmatik bir bağlanma sorunu yaşadığını bilmesi önemlidir. Bir insanın sevmesi, sevilebilmesi, aşık olabilmesi, bir insanla hayatını birleştirebilmesi, ortak hedefler ve hayaller zemininde buluşabilmesi önemli bir beceridir. Ancak insanın yeri geldiğinde ayrılabilme, ayrıldıktan sonra hayata devam edebilme, yeniden ve sağlıklı ilişkiler kurabilme becerisini de ortaya koyması gerekir. İşte bağımlı karakterler bu ayrılabilme becerisini gösteremezler. Çocukluk çağında yeterince ilgi görememiş, ebeveyn kavgaları içinde büyümüş, ana baba ayrılığı görmüş, dışlanmış, cinsel ve fiziksel istismara uğramış ve duygusal ihmal yaşamış kişilerde özgüven yeterince gelişemediği için bağımlı tip bir davranış örüntüsü gelişebilmektedir.
Bu kişiler ayrılığa, terk edilmeye ve reddedilmeye karşı aşırı duyarlıdırlar. Bu yüzden takıntılı ilişkiler yaşamaya meyilli olurlar. “Karşıma hep böyle insanlar çıkıyor, böyle insanlar hep beni buluyor, bir türlü arzu ettiğim kişiyi bulamadım.” diye yakınarak bunun kendi şanssızlığının bir sonucu olduğuna inanırlar. Hâlbuki her defasında yaşadıkları ilişkilerin bu noktaya gelmesine sebep olan şeyin sahip oldukları bağımlı tip ilişki modeli olduğunu bilmezler. Bu model onları ya gerçekten istismarcı insanların bulunduğu bir matrikste yaşamaya sevk eder ya da yaşamış oldukları travmalar ve bunların sebep olduğu öğrenilmiş çaresizlik sebebiyle kendi istismarcılarını yaratırlar.
Takıntılı aşkın tedavisinde temel ilke kişiyi bu travmatik esaretten kurtarmak ve kişiye sağlıklı bir bağlanma modelini kazandırmaktır. Bu meyanda EMDR terapisi takıntılı aşk olgularında son derece etkili olan bir yöntemdir. EMDR terapisi hem ilişinin düzeltilmesinde hem de ilişki bittiyse ayrılık travmasının onarılmasında etkili olur. Geçmiş travmaları tespit edip işlemlemeye tabi tutmak kişinin kendisine yönelik negatif algılarının düzelmesini, özgüvenin yeniden kazanılmasını ve benliğin güçlenmesini sağlar. Dolayısıyla güçlenmiş olan kişi daha yapıcı, onarıcı, onore edici, uzlaşmacı ve kendi sınırlarını koruyabilen bir tavrı ortaya koyabilmeyi başarır. EMDR terapisi ayrıca ayrılığın yarattığı yoksunluğun da giderilmesinde etkili olur. Bu sayede kişinin ayrılığı tolere etme gücünü artırır. Bazen takıntılı aşk çok şiddetli bir psikiyatrik tabloya dönüşebilir. Hatta bazen hezeyanî boyuta ulaşabilir. Böyle durumlarda EMDR terapisine anti-depresan ve anti-psikotik gibi takıntılı düşüncelerin kırılmasına yardımcı olacak ilaçlar da tedaviye eklenir.
Özetle takıntılı aşkların altında kişinin geçmiş travmalarına bağlı bağlanma sorunları yatmaktadır. Bu travmaların EMDR terapisi ile işlenmesi hem benliği güçlendirir hem de sağlıklı bir ilişki modelinin kazandırılmasını sağlar.
Psikiyatrist / Psikoterapist Dr. Adnan Çoban
https://www.instagram.com/dradnancoban/?hl=tr