Siz de sanal yalnızlardan mısınız?
"Günlük hayatımızda vazgeçilmez bir yer edinen internet ve sosyal paylaşım ağları, çağımızın yeni bir hastalığını, ‘Sanal Yalnızlığı’ mı yarattı?"
Terapistler, bu soruya cevap olarak toplumu uyarıyor: “Sanal iletişimi asla yüz yüze iletişime tercih etmeyin. Yoksa sosyal hayattan kopabilirsiniz!
İnsanoğlunun teknoloji merakı, araştırma, keşfetme, bulma ve yenileme dürtüleri sonucunda iletişim son derece kolaylaştı ve dünya git gide “büyük bir köy” haline geldi.
Cinsel Sağlık Enstitüsü Genel Başkanı (CİSED) Dr. Cem Keçe’ye göre gelişen iletişim çağının bir bedeli olacaktı ve oldu da: İnsanoğlu büyük bir teknolojik yalnızlığa sürüklendi.
"Yalnızlık uygarlığı kuruyor!"
İnsan davranışları ve internet alışkanlığı arasında giderek güçlenen bağı ele alan Dr. Keçe’nin tespitleri oldukça ilginç. Saatlerce bilgisayar ekranına kilitlenmenin birçok anlamı olduğuna dikkat çeken Dr. Keçe, kontrolsüzce gerçek yaşama tercih edilen internetin kişinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği görüşünde. Dr. Keçe’ye göre yalnızlık sanal aleme ilgiyi arttırırken, sanal alem de tamamen çevresinden kendisini soyutlamış, çevreye ve toplumsal değerlere kayıtsız yalnız bir insan kitlesinin oluşmasına zemin hazırlıyor. İnsanlığın bu yeni oluşumu için “yalnızlık uygarlığı” gibi ilginç bir benzetme yapan Dr. Keçe, sanal ortamda daha çok vakit geçirme sonucu kişilerin gerçek dünyadan koptuğunu, adeta kendilerine ait yeni bir uygarlık meydana getirdiklerine dikkat çekti.
Dr. Keçe, ‘Yalnızlık Uygarlığı’ tespitini şu sözlerle açıkladı:
"Suni çevrim içi hayatı!"
“Bu uygarlıkta “internetsiz yaşayamam” diyenler, ailelerine, eşlerine, çocuklarına ve arkadaşlarına ayırdığından fazla zamanı internet başında harcamakta, çevrelerini ihmal etmektedirler. Dahası, insanlar sanal alemde duygusal paylaşımlara girmekte, duygusal sanal birliktelikler kurmakta, suni çevrim içi ilişkilere yönelmekte ve bu sunilik, beraberinde bireyleri daha çok yalnızlığa itmektedir. Hatta sanal alem, birbirlerini önceden tanıyan bireyler arasında yeni sınırlar oluşturarak kişiyi teknolojik yalnızlığa itmektedir. Yani ‘yumurta-tavuk hikayesi’nde olduğu gibi bir kısır döngü söz konusudur. Yalnızlık mı sanal alemden doğar yoksa sanal alem mi yalnızlıktan beslenir? İşte bu sorunun üzerinde daha çok durmamız gerekiyor. İnternette çok fazla zaman geçirilmesi, insanları yalnızlığa sürükleyebilir. Onları ait oldukları sosyal çevreden kopartabilir, akrabalık ve arkadaşlık ilişkilerini zayıflatabilir. Yalnız bireyler, aidiyet duygusunu tatmak, arkadaşlıklar kurmak ve sosyal hayatlarını geliştirmek, aktif olabilmek için bazı çevrimiçi sosyal aktivite gruplarına katılırlar.”
Peki internet, neden bu kadar vazgeçilmez? İşte Dr. Keçe’nin bu soruya cevabı:
"Kontrol güdüsünü tatmin ediyor!"
“Gerçek yaşamda kendini ifade edemeyen bireyler sanal alemde daha rahat hareket edebilirler. İnsanların en önemli ihtiyaçlarından biri kontroldür. Sanal alem insana bu kontrol duygusunu vererek, kendisini güvende hissetmesini sağlar. Çünkü sanal alemde fiziksel varlığın olmaması, kişilerin internette gizlice dolaşabilmeleri, kullanıcılara, iletişim kuracakları kişi ya da kişileri seçme olanağı vermesi ve seçtikleri kişilere gönderecekleri mesajı hazırlama, zamanını belirleme gücünü sağlayarak sosyal etkileşimi kontrol edebilme imkânı sağlar.”
"Ya cinsellik?"
“Erkeklerde performans zorlanması, kadınlarda beğenilme ve terk edilmeme zorlanması cinsellikte önemli bir yer tutar. Bu yüzden insanlar görünmedikleri bir dünyada kendilerini cinsel olarak daha rahat ifade edebilirler. Bu rahatlık yüz yüze paylaşılması zor konularında konuşulmasına olanak sağlar. Bu açıdan bakıldığında Twitter ve Facebook gibi sosyal paylaşım ağlarında cinsellikle ilgili paylaşımlar, iç dünyanın bir yansıması olarak kabul edilebilir.”
Önü alınamayacak gibi görünen internet kullanımını bağımlılığa çevirmemenin yolu nedir? Dr. Keçe’ye göre önemli olan sanal iletişimi, yüz yüze iletişime tercih etmemek.
"Yüz yüze ilişkiden vazgeçmeyin!"
“İnternet üzerinden sosyalleşme süreci tam gaz devam ediyor. Facebook’tan arkadaşlarının fotoğrafına yorum yazan, birbirlerini dürten, şarkılar paylaşıp, yorumlar yazan, hayatın gerçeklerini yadsıyarak sanal ortamda kendine bir rahatlama alanı yaratan veya Twitter’dan her yaptığını ilan eden ve takipçi sayısını arttırmak için polemikler yaratan insanların sayısı hızla artıyor. Çünkü sosyal bir varlık olan insanın kendini güvende hissetmek için ulaşılabilir olmaya ve ihtiyaç duyduğu durumlarda ulaşabilme gereksinimi vardır. Ancak insan doğası gereği dokunmak, sarılmak, görmek, kokusunu almak, sesini duymak ister. Bu nedenle Facebook’tan sanal fotoğraf paylaşımları ve Twitter’dan duygu alışverişleri yüz yüze temasların yerini alamaz. Önemli olan sanal iletişimi yüz yüze iletişime tercih etmemektir. Yüz yüze iletişim gerçekleşene kadar mecburiyetten ve ihtiyaçtan sanal iletişime devam edilebilir.”
Kaynak: Milliyet