Güncelleme Tarihi:
Sağlıklı beslenme nasıl olur da bir hastalık haline gelir? İnanması zor ama bilim insanları uyarıyor; sağlıklı beslenme konusundaki takıntı, sağlığınızı bozabilir. Zira öğünlerinin sağlıklı ve yararlı olup olmaması konusuna kafayı fazlasıyla takanlar zihinsel ve fiziksel durumlarını riske atıyor.
Uzmanlar 'ortoreksiya nervosa' olarak bilinen bu beslenme durumunda belirgin bir artış olduğuna dikkat çekiyor.
Hastalıktan muzdarip olanlar genelde 30 yaş üstü, iyi eğitimli, orta sınıfa mensup kişiler. Anoreksiya hastaları yediklerinin miktarını kısıtlarken, ortoreksiya hastaları kaliteye odaklanıyor.
Henüz tüm dünya psikiyatristlerinin ortaklaşa bir şekilde oluşturdukları geçerli tanısal sınıflandırmalarına girmemiş olsa da günümüz dünyasında sık olarak bu durumdaki kişilerle karşılaşmaktayız. Rahatsızlık ismini, Eski Yunanca'da saf, doğru ve gerçek anlamındaki "ortho" sözcüğü ile besinlerini kısıtlama ile karakterize bir yeme bozukluğu olan "anoreksiya nervoza" adlı rahatsızlığın bileşiminden almaktadır.
Sağlıklı beslenme takıntısı olan insanlar ne yerler?
Bu kişiler sadece doğadan geldiği gibi saf besinlerle beslenmeyi hedefleyip, onun haricindekilerden kaçınırlar. Bu gıdalardan ne kadar yiyecekleri, bunların nereden, ne koşullarda geldiği ile aşırı ilgilidirler. Bu türden gıdaları hangi mekanlarda bulabileceklerini araştırıp, buralara yönelirler.
Hayatları neredeyse tükettikleri besinlerin sağlık kalitesi üzerine kurulmuştur. Besinleri bozan nedenler ya da bozulmayı önleyecek katkı maddeleri üzerine yoğun bir şekilde odaklanmışlardır. Kişiler uzun süreli olarak mükemmel, en saf diyet peşindedirler. Genellikle vejetaryen bir beslenme düzenine sahiptirler.
Ortoreksiya, anoreksiya nervozaya (kişinin kendine göre aşırı kilolu olduğu düşüncesiyle, bazen çok zayıf olmasına rağmen yemek yemeyi kesmesi durumudur) besinlerin kısıtlanması yönünden benzemektedir. Ancak anoreksiyada alınan besin miktarı ve tipi kısıtlanırken, ortorekside besinin kalitesi üzerine odaklanılmaktadır. Ayrıca alınan besinlerden en iyi şekilde yararlanmak için uzun süre, aşırı bir şekilde ağız içinde çiğneme gibi davranışlar gözlenmektedir. Katkı maddeli gıdalardan, şeker ve tuzdan kaçınılır, sadece çiğ sebze ve meyve ya da sadece pişirilmiş gıdaların tüketimine yönelinmektedir. Bunun sonucunda kişinin alması gereken protein, vitamin, mineral ve yağlar alınamadığından kişide kansızlık, kemik erimesi, hatta ileri durumlarda ölümlerle karşılaşılabilmektedir.
Otoreksiya nervoza sosyal yaşamı nasıl etkiler?
Kişi bu durum nedeniyle hayatını olduğu gibi, dolu dolu ve rahat bir şekilde yaşayamamaktadır. Bireyler aşırı kaygılı bir duruma gelmekte, etraflarındaki kişilerin de beslenmesine bu şekilde yön vermeye çalışmaktadırlar. Kişinin geçmişinde yaşadığı ağır sorunlar nedeniyle, çevresi ve dış dünya ile olan sorunları ile aktif bir şekilde başa çıkamaması ya da gereken tepkileri verememesi nedeniyle, varolan kaygısını yenebilmek için bilinçaltı bir savunma mekanizmalarıyla düşüncelerini başka bir konuya odaklaması sonucunda gerçekleşmektedir.
Burada önemli olan nokta normal ve anormali ayırmaktır. Kısa süreli olarak kişilerin doğal besinlere önem vermesi, bazı besinleri geçici olarak terk etmesi bu rahatsızlığın kapsamına girmemektedir. Rahatsızlığı olan kişiler normalden farklı olarak sosyal, mesleki işlevselliklerinde bozulmalar gösterirler. Günlük hayatları besinlerin niteliğini düşünmekle geçmektedir. Bunun altında günlük yaşam olayları ile baş edemeyip, günlük streslerden kaçınma çabaları yatabilmektedir. Kişilerin çevreye ve kendileri dışındakilerin hazırladıkları gıdalara olan güvensizliklerinin temelinde ise kendilerine olan güvensizlikler, yetersizlik duyguları yatabilmektedir. Bu şekildeki davranışları ile çevrelerin karşı kendilerini daha güçlü, çevrelerini etkileyebilecek, doğruyu gösterecek bir öğretmen gibi hissedebilirler.
Yaşanan çaresizlikleri ya da sorunları zihinlerinden bu şekilde uzaklaştırarak, tutunacakları, söz sahibi olacakları bir durum oluşturmuş olurlar. Bu durumdaki bireyler genel olarak dış dünya hakkında olumsuz düşünmekte, ancak bu düşüncelerden kaçabilmek için bu duygularını sadece besinlerin olumsuz bir şekilde hazırlandıkları yönünde bir düşünceye çevirmektedirler. Sürekli olarak mükemmellik peşinde koştukları için, bunu gerçekleştirememeleri kendilerinden, çevrelerinden memnun olmamaları bu alana yansımış ve mükemmel gıdalara yönelerek, bu amaçlarını dolaylı olarak gerçekleştirmelerine hizmet etmiştir.
Bu kişilerde sıklıkla evlilik, cinsellik, mesleki ortam, ailesel ilişkiler ve kendilerini algılayışları ile ilgili sorunlara rastlanmaktadır. Daha çok 20-40 yaş grubu arasında, genellikle kadınlarda, sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi yüksek kişiler arasında görülmektedir. Bu durumdaki kişilerin daha çok kentsel alanlarda yaşadıkları düşünülmektedir.
Nasıl tedavi edilir?
Tedavilerin psikiyatristlerce bireysel ya da grup terapileri ile yapılması uygundur. Bireysel terapilerde kişinin geçmiş yaşantı öyküsü alınarak, yaşadıkları zorluklar karşısında kullandıkları uygunsuz baş etme mekanizmalarının gösterilerek, uygun savunma mekanizmaları geliştirilmesi, kendilerine, çevrelerindekilere ve dış dünyaya karşı olan olumsuz bakış açılarının düzeltilmesi sonucunda bunların uzantısı olan bu tür davranış ve düşünce yapılarının düzeltilmesi amaçlanır. Tedavi edilmediği takdirde kansızlık, kemik erimesi gibi vücutsal rahatsızlıkların görülmesi yanında, genelleşmiş kaygı bozukluğu, panik ataklar ve depresyon gibi ruhsal hastalıklara da yol açabilmektedir.
Bu durumda olan kişilerin tedavi için psikiyatristlere yönelmesi gerekmektedir. Çünkü sadece bu rahatsızlık bir buzdağının su yüzünde görülen kısmını oluşturmaktadır. Daha derinlerde kişilik sorunları, kaygı bozuklukları, saplantı-zorlantı bozukluğu bulunabilmektedir. Unutulmaması gerekli olan gıdalarımızı en uygun ve faydalı bir şekilde almaya çalışırken, ruhsal dünyamızı uygunsuz, sağlıksız duruma getirmemektir.