Güncelleme Tarihi:
14 Şubat Sevgililer Günü bu sene karantina engeline takıldı. Birçok çiftin kutlamaya bayıldığı, bazılarının ise tercih etmediği 14 Şubat bu sene evlerde geçecek. Son bir yıldır başlıca konumuz koronavirüs olduğu için biz de bu yıl sevgililer gününde COVID-19’un ilişkilere etkisini mercek altına aldık. Bu süreçte çiftlerin iletişimi nasıl evrildi? Yeni ilişkiye başlama oranları azaldı mı? Çocuğu olan çiftler çok yıprandı mı? Boşanma oranları arttı mı?
Tüm bu soruları ve daha fazlasını Klinik Psikolog Beril Papuççuer Ceylan, Psikolog Kutay Ürkmen, Avukat Elvan Kılıç yanıtladı…
Haberimizin altında ise pandemide ilişkilerinden neler yaşadıklarını anlatan insanların sözleri var.
Koronavirüs salgınının bekarlar ve ayrı evlerde yaşayan çiftler üzerinde nasıl etkileri oldu?
Psikolog Kutay Ürkmen: Yaklaşık bir yıldır küresel çapta devam eden pandemi koşulları, hepimizin üzerinde ciddi boyutta bir psikolojik yük oluşturdu. Süreç uzadıkça psikolojik problemlerin dozajı da artabiliyor. Bu süreci çoğunlukla evde yalnız kalarak geçirenlerde psikolojik sıkıntılar gözlemlendiği kadar, son bir yılda boşanma rakamlarının manidar bir şekilde artması da göz ardı edilmemesi gereken bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Küçük metrekarelerde, aynı kişi ya da kişilerle, çok uzun süreli paylaşımlar, hayatın olağan akışında pek alışık olmadığımız bir durum olduğu için bu süreçte, tahammülsüzlük, öfke nöbetleri, incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden kaynaklanan tartışmalar çok sık yaşanan problemlerin başında geliyor.
Virüs korkusu, görüşememe gibi nedenler ayrılık oranlarını arttırdı mı?
Psikolog Kutay Ürkmen: Virüs nasıl ki her insanda birebir aynı belirtilerle ortaya çıkıp hastalığın seyri birebir aynı şekilde devam etmiyorsa, salgının kişiler üzerinde yarattığı psikolojik efektler de birbirinden farklı olarak gözlemleniyor. Ancak genel çerçevede, yaşanan sıkıntılı tablonun olumsuz etkilerinin, çiftlerin ilişkileri üzerinde olumsuz etkileri olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.
Pandemi sürecinde bekarlık mı arttı yoksa flört etme isteği mi fazlalaştı?
Psikolog Kutay Ürkmen: Sosyal izolasyon, sosyal etkileşimden mahrum kalmak, yeteri kadar sosyalleşememek, bazen hepimizin ihtiyaç duyduğu ‘yalnızlık’ duygusunu istem dışı olarak ihtiyacımızdan çok daha fazla yaşamamıza neden oldu. Aşırı dozda yalnızlık duygusu, yeni arkadaşlıkların, yeni duygusal ilişkilerin başlaması için uygun bir zemin yaratmış olsa da, çiftlerin bir kafede oturup, birer bardak çay içip, iletişim içerisinde olmalarının mümkün olmadığı günümüz şartlarında, bu tür ilişkilerin sağlıklı olarak yaşanabilmesinin ne kadar olası, bilemiyoruz.
Bu süreçte ayrı evlerde yaşayan çiftlere önerileriniz neler olur?
Psikolog Kutay Ürkmen: Öncelikle, birbirlerine karşı daha anlayışlı olmaları bu süreçte çok önemlidir. Kaygı düzeyinin yüksek olduğu, sosyal izolasyonun hepimizi bunalttığı şu günlerde, insanlar duygusal bağı olan kişilerden, kendisinin ne kadar özel ve değerli olduğunu duymaya biraz daha fazla ihtiyaç duyarlar. Fiziki olarak görüşme şansı olmayan çiftlerin, teknolojik iletişim kanalları vasıtasıyla iletişim içerisinde olmaları ama bunu gerçekleştirirken, süre konusuna dikkat etmeleri gereklidir. Flörtünüzün sizi görüntülü olarak telefon ile araması hoşunuza gider belki ama, eğer bunu gün içerisinde 50 kez yapıyorsa, bu durumda, ne kadar hoşlanacağınızı bir kez daha düşünmeniz gerekebilir.
Koronavirüs pandemisinde beraber yaşayan çiftler hiç olmadıkları kadar aynı ortamda bulundular. Bu süreç ilişkilere nasıl yansıdı?
Klinik Psikolog Beril Papuççuer Ceylan: Pandemi ve karantina zaten istenmeyen bir rutin ve zorunluluklar olarak girdi hepimizin hayatlarına. Bu zorunluluk algısı başlarda olmasa da süreç ve belirsizlik uzadıkça kişilerde tahammül düzeyini düşürdü. Tahammülün azalmasıyla, öfke daha bastırılamaz hale geldi ve tartışmalar artmaya başladı. Birbirlerinin o zamana kadar görmezden geldikleri kusurları, hataları daha da rahatsız eder oldu çiftleri. İnsan en yakınına naz daha kolay yapar misali öfkelerini de birbirlerinden daha çok çıkarmaya meyilli oldular.
Pandemi öncesi ilişkileri sağlam temellere oturmayan çiftler için, bu daha şiddetli hissedildi. Ev içerisinde yeterli bireysel alanlara sahip olunamaması tartışmaların şiddetini arttıran unsurlar arasında oldu. İlişkisi sağlam temellere sahip olan çiftler içinse şiddet bu kadar olmadı. Birbirlerine anlayış ve sevgi göstererek bu zor dönemi iyi atlatanlar da çok fazla. Hatta daha önce baş başa yapamadıkları birçok şeyi yapma fırsatı olarak bile gördüler.
Birçok insan aynı zamanda evden çalışmaya başladı. Tarafların sürekli evde olması, iş ortamını eve taşımak çiftleri nasıl etkiledi?
Beril Papuççuer Ceylan: Evde çalışmanın konforlu tarafları oldu. Gün içinde harcanan zaman ve enerji kazancı, hijyenik ortam, sağlıklı besinler tüketme gibi avantajlar sağladı. Tabii fiziksel ortam uygunsa... Rahat çalışabileceği ortam olmayanlar için diğer eşin de evden çalışma durumu varsa dengeleyenler de oldu dengesi şaşanlarda. Evin daha çok dağılmaya başlaması, yemek ihtiyacının daha sık olması, evdeki sorumluluk ve işlerin adil paylaşılmaması, sosyalleşmenin kısıtlanmış olması gibi sıkıntılar çiftler üzerinde stres etkisini arttırdı. Stres artınca, tahammül azaldı, tartışmalar arttı.
Peki ya çocuğu olan çiftler. En çok yıprananlar onlar diyebilir miyiz?
Beril Papuççuer Ceylan: Çocukları olanlar için süreç biraz daha yıpratıcı oldu maalesef. Ev-iş-çocuklar üçgeninde özellikle kadınlar daha çok etkilendi. Dışarı çıkamamak, evdeki yoğunluk, iş yükü sinirleri harap etti. Çocuklar da yaşıtlarıyla olamaması, etkileşim kuramaması gibi sebeplerin yanı sıra, okul-ders-ev dengesini de kuramadılar. Bu sürece herkes yeni yeni alışıyorken ebeveyn de çocuk da çok zorlandı. Bir yandan öğlen ne yeneceği telaşı, evin daha hızlı kirlenmesi, dağılması, herkesin bireysel alana fiziksel ve ruhsal olarak daha çok ihtiyaç duyması evde bir kargaşaya da sebebiyet verdi.
İş, ev işleri, yemek, pandemi endişesi… Her şeyin üst üste geldiği bu dönemde çiftlerin cinsel hayatı da etkilendi mi?
Beril Papuççuer Ceylan: Çekiciliğin ve özlemin azalması cinsel isteği de azaltmış olabilir. Özellikle çocuklarla birlikte olunca yorgunluk ve stresin etkisiyle dinlenmek daha ön plana çıkıyor. Sosyalleşme, güzel, eğlenceli vakit geçirme, baş başa kalma ile beslenmeyen ilişki cinsel isteği de azaltabiliyor. Aynı zamanda, ev içinde birbirinin her halini görme, işe gidip gelme azalınca ya da ortadan kalkınca kendine olan bakım, daha özenli giyinme gibi unsurların azalması, tartışmaların artması, şiddetlenmesi, karşı tarafın çekiciliğini azaltıyor. Çekicilik ve tutku azalınca cinsel istek de azalıyor.
Peki evde ilişkileri nasıl canlı tutacağız? Özellikle çocuk varsa nasıl bir yol izlenmeli?
Beril Papuççuer Ceylan: Tahammül, anlayış ve sevgi olmadan çok zor. Bugünlerde her aile bireyinin birbirine bireysel alan ve zaman tanıması, hayatın ve evin adil bir müştereklikte olunduğunun farkına varılması, herkesin bu süreçten yorgun ve sıkkın olduğunu bilerek geçirmek önemli. Eşler birbirlerine hangi konuda sıkıntı yaşıyorsa açıklıkla anlatmalı, birbirlerini dinlemeli ve ellerinden geldiği kadar destek olmalılar.
Beklenmeyen anda gelen destekler, yapılan sürprizler, tarafların birbirinin değer verdiği şeyleri önemsemesi oldukça önemli. Kendi yorgunluğunu, stresini dile getirmektense önce eşininkini görüp dile getirip kendisininkini de eklemesi çok daha sağlıklı bir etkileşim olacaktır. Özetle sızlanmak, kızmak, karşıdan beklemek yerine sorumluluk almanın, çaba göstermenin, sevgiyi hissettirmenin öne çıktığı bir süreç olması gerekiyor.
Pandemi sürecinde boşanma oranları arttı mı?
Avukat Elvan Kılıç: İsveç Ulusal Mahkemeler İdaresi'nin istatistiklerine göre salgınla birlikte toplam 13 bin 345 boşanma başvurusu yapıldı. Geçen sene bu başvuru oranı 12 bin olarak kayıtlara geçmişti. Aynı şekilde Avrupa ülkelerinde de salgın boşanma sebebi haline gelmiş durumda.
Türkiye genelinde ise mahkemelere boşanma talebinde bulunan bireylerin sayısında 3-4 kat artış söz konusu. Pandemi sebebiyle yapılan bu başvurular incelendiğinde asıl sebebin eşlerin yardım yükümlülüğünü yerine getirmemelerinden kaynaklı olduğu görülüyor.
Boşanma aşamasına gelinmeden önce çok iyi düşünülmelidir. Gerek sosyal izolasyon ve karantina ile ortaya çıkan şiddetli geçimsizlik olsun gerek eşlerin hastalığa yakalanması sebebi olsun bu süreç online evlilik terapileri ve eşlerin bu sıkıntılı sürecin geçeceğini umut ederek yaşanan sorunlara karşı anlayışlı yaklaşımları sürecin yıkıcı etkisini en aza indirilmesine katkı sağlayacaktır.
PANDEMİDE İLİŞKİLERİ ETKİLENENLER NELER SÖYLÜYOR?
G.K.: Pandeminin daha ülkemizde yaygınlaşmadığı ocak ayında erkek arkadaşım yurt dışına yerleşti. Ardından ben de ziyaret etmek için vize başvuru yaptım ancak randevuma 2 gün kala kapanmalar başladı. Erkek arkadaşım mayıs ayına Türkiye’ye bir bilet aldı ancak vakaların artması ve kağıt işlemlerinin pandemi sebebiyle uzamasından dolayı şu an bileti açık ve ne zaman döneceği hala belli değil. Kısacası herkesin evde birbirini görmekten bıktığı pandemide biz birbirimizi görememekten yakınıyoruz. İlişkiye doğrudan olumsuz yansıması olmasa da dolaylı etkileri kaçınılmaz. Pandemi sebebiyle bir seneyi aşkın süredir ilişkimiz ‘online ilişki’ye döndü.
İ.S.: Pandemi öncesinde hafta sonlarımızı mutlaka bir etkinlikle renklendirirdik. Sinema, tiyatro, workshop ya da konser gibi eğlenceler hayatımızdan çıkınca psikolojik olarak kötü hissetmemize neden oldu. Evde sıkışıp kalmak ikili ilişkimizi fazlasıyla zedeledi. İkimiz de kabuğumuza çekilip, akıllı telefonların daha da çok esiri olduk. Sonra fark ettik ki birbirimizle neredeyse hiç konuşmuyoruz. Bu durumu aşmak için her akşam beraber kitap okumaları yaptık, radyo tiyatroları dinledik, oyunlar oynadık, yeni dizilere başlayarak olumsuz geçen süreci olumluya çevirmeye çalıştık. Meğer pandemi öncesi her akşam sohbetlerimizin ana konusu bütün günümüzü kaplayan işlerimizmiş. Bunun da farkına vardık ve ne olursa olsun iş konuşmama kuralı getirdik. Özetle pandemi bizi önce olumsuz sonra da olumlu etkiledi.
C.G.: Tek çocuklu bir ebeveyn olarak pandemi süresince kendi hayatlarımıza ve sorumluluklarımıza odaklanmada biraz sorun yaşadık. Bir yandan online eğitim sürecine yetişmeye çalışmak, diğer yandan çalışma hayatımızı evden yürütmek derken neye nasıl yeteceğimizi şaşırmış durumdayız. Haliyle bu bitkinlik özel hayata da yansıdı, hafta sonu yasakları da üzerine tuz biber oldu. En azından hafta sonu eşimizle ya da ailecek bir gezintiye çıkıyorduk, hatta restoranda yemek bile ilişkinin dinamiğini değiştiriyordu. Kısıtlamalarla birlikte zaman geçtikçe evdeki küçücük sorumluluklar bile göze büyük gelmeye başladı. Bence her ne olursa olsun özel günler, ufak sürprizler yapmada ilişki için çok etkili bir fırsat. Bu nedenle, genellikle satış politikası olarak görülen sevgililer gününün bu yıl başka bir önemi var: İlişkiyi tazelemek!
S.B.: Ayrı evlerde hatta ayrı şehirlerde yaşadığımız için pandemi döneminde görüşme sıklığımızda azalma-kavga etme sıklığımız da ise artış yaşamaya başladık. Benim yoğun iş tempomdan dolayı iyice zıplayan sinirlerim onun kapanan iş yeri ve yaşadığı ekonomik sıkıntılar ilişkimizi olumsuz yönde etkiledi. Birkaç ay görüşmedik ama sonra tekrar bir araya geldik. İlişkimizi yıpratan sorunlardan kurtulamadık tabii ki ama biz bu pandemide her şeye rağmen ilişki yürütmeyi öğrendik galiba.
I.K.: Düğünüme iki hafta kala her şey yasaklanınca tüm hazırlıklarımızı askıya alıp nikah yaparak evlendik. Sonrasında ise herkes gibi biz de eve kapandık. Daha yeni evli olduğumuz için tahammül seviyemiz yüksek olsa da hayallerimizi gerçekleştirememek, sevdiklerimizi görememek ve sosyalleşememek zaman zaman gerilmemize neden oldu. Evden çıkamama durumu ise evliliğe çok hızlı adapte olmamızı sağladı. Evlendiğimizden beri yasaklar var ve ikimiz de evden çalışmaya başladık. İşin kötüsü; başka türlüsünü bilmiyoruz, sürekli yan yana olmak bizim normalimiz haline geldi! Yani hayat eskiye dönünce muhtemelen “Aa aslında çiftler her anı beraber yaşamıyormuş!” diyeceğiz.
S.T.: Peki bekarlar ne yapsın? Online platformlar dışında insanların birbirini görüp tanışabileceği tüm ortamlardan uzağız. İşe gitmiyoruz, arkadaşlarımızın arkadaşlarının da olduğu kalabalık buluşmalar tatlı bir hatıradan öte geçemiyor, parka yürüyüşe gitsek bile insanlarla aramıza 3 metre mesafe koyuyoruz bırakın tanışıp kaynaşmayı. Online’da tanışayım deseniz karşınızdaki kişiyle yüz yüze görüşebilmek ayrı bir cesaret. Tek bir iyi yönü oldu ama bu işin: Sosyal medya aracılığıyla ilişkilerini gözümüze sokup moralimizi bozanların sayısı epey azaldı. Ne demişler her şerde vardır bir hayır... :)