Pandemi döneminde en çok ‘zayıf arkadaşlıkları’ özledik!

Güncelleme Tarihi:

Pandemi döneminde en çok ‘zayıf arkadaşlıkları’ özledik
Oluşturulma Tarihi: Şubat 27, 2021 10:24

Pandemi sürecinde birçok kişi en yakınlarını özlediğini söylese de aslında ‘çok yakın’ olduklarımız ile bir şekilde görüşebildik. Ancak daha uzak arkadaşlarımız ile bağlantımız neredeyse koptu. Araştırmalar pandemi sürecinde daha çok ‘yakın olmayan arkadaş’ noksanlığının etkilerini ortaya koyuyor. Bu ilginç araştırmayı ve zayıf arkadaşlık kavramını Uzman Klinik Psikolog M. Berk Karaoğlu ile konuştuk.

Haberin Devamı

Pandemiden önceki hayatımızda iş yerine, spor salonuna, kafelere, dans dersine, dil kursuna ve daha pek çok yere gidiyor, sosyalleşme imkanı buluyorduk. Buralarda en yakın çevremizin (aile, akrabalar, dostlar vs.) dışında da bir çevre ediniyor, uzaktan da olsa arkadaşlıklar kuruyorduk. Bu uzaktan arkadaşlıklar sürekli görüşmediğimiz ama gördüğümüz zaman iyi vakit geçirdiğimiz, havadan sudan konuşup herhangi bir beklenti içine girmediğimiz iletişim şekli olarak hayatımızda bir yerde duruyordu.

VİRÜS KORKUSU NEDENİYLE SADECE YAKIN ÇEVREMİZLE GÖRÜŞEBİLDİK

Salgınla mücadele ettiğimiz bu bir yıl içerisinde ise kendiliğinden etkileşimler olmayan, hep aynı insanları gördüğümüz ya da kimseyi göremediğimiz bir hayata adapte olmak zorunda kaldık. Virüs korkusu ile genelde sadece en yakın çevremizle görüşmek öncelik haline geldi.

Haberin Devamı

Bu süreçte bizi en çok fiziksel ve ruhsal olarak etkileyen kavramlardan biri sosyalliğimizin kısıtlanması oldu. Bu durum özellikle çok derin bağları olmayan ama birlikte vakit geçirildiğinde birtakım paylaşımlarda bulunup (gezmek, eğlenmek, dertleşmek, oyun oynamak, iş konuşmak vs. gibi) bize duygusal, sosyal anlamda tatmin sağlayacak olan davranışlarımızı engelledi. Her ne kadar teknoloji sayesinde online olarak iletişime geçmeyi denesek de, beş duyu organıyla iletişimi içeren yüz yüze görüşme kadar verimli olmadığını söyleyebiliriz.

Öte yandan salgın sürecinde ‘zayıf bağların’ kopması hepimizi sandığımızdan çok daha fazla etkiledi. Zayıf bağlar terimi ilk olarak 1973’te Sosyolog Mark Granovetter tarafından ortaya atıldı. Granovetter, yakın bağlar kadar zayıf bağlara da ihtiyacımız olduğunu daha o yıllarda keşfetmiş.

NEDEN PANDEMİDE ZAYIF ARKADAŞLIKLARIMIZI DAHA ÇOK ÖZLEDİK?

Uzman Klinik Psikolog M. Berk Karaoğlu, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve her daim bu sosyalliğine yenilik ve değişiklik katmak isteyebilir. Yeni fikirlere, yeni bakış açısına, yeni insanlarla tanışmaya veya çok derin bağları olmasa da birtakım duygularını, düşüncelerini pekiştirecek arkadaşlıklara ihtiyaç duyması normaldir. Yani her ne kadar yakın olduğumuz veya daha derin bağ kurduğumuz aile üyelerimiz, partnerimiz, iş arkadaşlarımızla vs. görüşmeye devam ettiysek de 'zayıf arkadaşlık’ diye tabir edilen belirli paylaşımlardan dolayı üçüncü gözlere, kişilere ihtiyaç duymamız gayet olasıdır.

Haberin Devamı

Pandemide zayıf arkadaşlıkları daha çok özledik çünkü sadece temel ihtiyaçlar değil, pandemi ve kısıtlamaların süresi uzadığı için kendini gerçekleştirme ihtiyacına da yönelmek amacıyla bu arkadaşlıklara gereksinim duyuluyor. Yani hayata anlam, değişiklik ve gelişme katmak amacıyla bu kişilere de ihtiyaç olduğu söylenebilir.”

Pandemi döneminde en çok ‘zayıf arkadaşlıkları’ özledik

Uzman Klinik Psikolog M. Berk Karaoğlu

ZAYIF BAĞLAR BİZİM İÇİN GÜÇLÜ BAĞLARDAN DAHA ÖNEMLİ

Pandemi sürecinde pek çok insan evden çalışmaya başladı ve tam anlamıyla ofisler eve taşındı. Evden çalışmak başlarda pijamaları çıkarmadan bilgisayar başına geçmek, sabahları daha fazla uyumak anlamına gelse de bu değişikliğin en önemli dezavantajı sosyal ağlarımızın küçülmesi oldu.

Haberin Devamı

Uzmanlar, iş yerinde kahve almaya gitmek, yürürken bir tanıdığı görmek ve sohbet etmek, yan yana toplantı yapmak gibi eylemlerin yaratıcılığı harekete geçirdiğine inanıyor.

2016 yılında yapılan ve İtalya ile İskoçya’dan katılımcıların yer aldığı bir araştırma, milleti ve yaşı ne olursa olsun, bazı toplulukların üyesi olan kişilerin daha fazla öz güvene sahip olduğunu ortaya koydu.

DAHA RİSKSİZ VE DAHA AZ TALEPKAR

Şimdilerde grup etkinliklerine katılamıyor, işlek caddelerde dolaşamıyor, bir kafede insanlarla çarpışamıyor, tesadüf eseri iletişim kuramıyoruz. Essex Üniversitesi'nde zayıf bağlar hakkında yaptığı araştırmalarla tanınan Psikolog Gillian Sandstrom bu durumu, “Bazen iyi tanıdığımız insanlarla konuşmak daha zordur çünkü bu konuşmalar duygusal yük getirir. Zayıf bağlarla olan iletişim ise daha risksiz ve daha az talepkardır. Yeni bilgilerimizin çoğunu zayıf bağlardan alıyoruz” sözleriyle açıklıyor.

Haberin Devamı

Öte yandan Berk Karaoğlu, bu konuya farklı bir bakış açısı getiriyor ve zayıf arkadaşlıkların yargılanmaktan daha uzak olduğunu belirterek, “Bazen aile üyeleri, eşimiz, çocuğumuz, akrabamız, dostumuz vs. gibi çok yakın bağ kurduğumuz kişiler ile hayatımızdaki her detayı paylaşamayabilir, yargılanacağımızı düşünebilir ve onu kaybetmekten korkabiliriz. İşte bu noktada büyük bir kaybetme korkumuzun olmadığı ama bize objektif olarak destek verebilecek kişilere ihtiyaç duymamız daha önemli hale geliyor olabilir” diyor.

ZAYIF BAĞLAR KURMANIN YOLLARINI BULUN

Uzmanlar, tüm bu nedenlerden dolayı pandemi sürecinde ve daha sonrasında da zayıf arkadaşlıklar geliştirmenin yollarını bulmaya devam etmemiz gerektiğinin altını çiziyor. Örneğin pandemi sürecinde zayıf arkadaşlıklar için sosyal medyadan yardım alabilirsiniz. Sosyal medyayı insanlara ulaşmak ve anlamlı etkileşimler kurmak için kullanabilirsiniz.

Haberin Devamı

Psikolog Sandstrom, buradaki amacın başkalarına çok fazla zaman, enerji veya dikkat vermeden onları düşündüğünüzü bildirmek olduğunu söylüyor.

Ayrıca pandemi geçtikten sonra, sıradan tanıdık arkadaşlıklarımızı yeniden inşa etmeye özen göstermeliyiz. Az tanıdığımız insanlarla konuşarak çok şey öğrenebiliriz.

KARANTİNA SÜRECİNDE DAHA İYİ HİSSETMEK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

Uzman Klinik Psikolog M. Berk Karaoğlu, karantinada daha iyi hissedebilmek için neler yapabileceğimizi kısaca şöyle anlatıyor:

“Bu süreçte yaşadığımız duygu geçişlerini (kaygı, korku, umutsuzluk, çaresizlik vs, gibi) ve duygu yoğunluklarını sadece kişisel olarak değil genel olarak hemen hemen her bireyin farklı düzeylerde de olsa yaşadığını unutmamak gerekir. Elbette ki orta vadede bu sürecin normale döneceğini düşünerek, normal hayata yönelik imagination (hayalleştirme) yapmak bize kendimizi iyi hissettirebilir ve motive edebilir. Özellikle de fiziksel sağlığımızın hala yerinde olduğunu düşünerek geleceğe umutla bakmak yaşamın işlevselliği açısından çok önemlidir.”

 

BAKMADAN GEÇME!