Güncelleme Tarihi:
Tribal akım ve Paul Smith normalde pek yan yana getirmeyeceğimiz kavramlar, öyle değil mi? 'Sir Paul Smith' özellikle erkek giyimdeki egemenliğiyle tanınan bir isim. Bir de hemen her ürününde yer alan çok çizgili imzasıyla. Bu sezon markanın biraz maceraya atıldığını söyleyebiliriz. Başrolde iki farklı renkte, kafaya ve bele dolanan poşu var. Mankenin enfes ten rengi nedeniyle etkileyici bir görüntü oluşmuş; olabilecek en doğal biçimde. Zeytin yeşili ve parlak kavuniçi poşular, tamamı siyah kıyafetin en can alıcı noktaları. Orijinal bir örnek çünkü kabile ruhu belirgin olmasına rağmen 'oversize' kolyelere, sıra sıra dizilmiş kalın bileziklere sığınılmamış bu ruhu yansıtmak için. Oysa Hugo Boss'un askısız turuncu tulumunda, aksesuarın önemli bir unsur olduğunu görüyoruz. Ama tarzı kotarmak için değil, onu daha da vurgulamak adına. Özel dikiş detayıyla lastikli bölgelerinden vücuda oturan tulumun etiketinin Boss olması, trendin genel anlamda ne kadar baskın olduğunu belgeliyor. Çünkü yine ve yeniden bir markanın geleneksel tarzına tezat bir yorumla karşı karşıyayız.
Sıradaki tulum, Derek Lam'in elinden çıkıyor ve olur da Afrika seyahatine çıkarsak (!) favori giysimiz olacak gibi görünüyor. Son dönemlerde popülaritesi artan, mevsim tanımayan tulumun macera dolu bir seyahat söz konusu olduğunda akla ilk gelen kıyafet olmasına şaşırmamak lazım. Başka parçalarla kat kat giyilerek mevsime uygun hale getirilebilen, tenle bütünleşen rengiyle kamuflaj etkisi yaratan bu tulumu, özellikle gövdesindeki hareketlilik nedeniyle sevdik. Tıpkı Frankie Morello pardösünün kapüşonuna bayıldığımız, Donna Karan'ın yeşil elbisesindeki kemeri beğendiğimiz, gibi... Çünkü tarzı tanımlayan bu detaylar. Kullanılan kumaşın parlaklığını safari kategorisinde sezona yenilik katan bir özellik olarak da gösterebiliriz. Normalde mat ve sade, abartıdan uzak ve sportif olan akım, şimdilerde dozunda parlaklığı şık kesimleri ve kaliteli kumaşlarıyla prim yapıyor. Böyle bir yazıda ismi geçmezse ayıp olur diyebileceğimiz bir markaya geldi sıra. Ralph Lauren bir üst satırda ifade etmeye çalıştığımız her şeyi çok iyi yapıyor. Saten bir gömleği çöl ortamına sızdırmayı bilen, ışıltılı doreyi harem pantolonundan ceketlere, gece elbiselerine ve aksesuara taşıyan Lauren, trendin uygulanması kapsamında ille de aksesuar, mutlaka şapka ve matara koşulu getirmiş sanki. Yuvarlak camlı 'John Lennon' güneş gözlüklerini ve fötr şapkayı tek başlarına etkili çöl donanımları olarak sayabiliriz aslında.
Zaman ve mekan gözetmeksizin imrenecek derecede şıklık, aynı zamanda da kılığı ne olursa olsun ortama uygunluk gösterebilen insanlar vardır... Hani içinde bulundukları yere mükemmel bir şekilde uyum sağlar, aynı zamanda kendi ruhlarını da koyarlar ortaya. İşte bu kadın, Etro'nun şık kombinini incelikle taşırdı. Muhteşem boncuk işçiliğiyle göz kamaştıran atlet, paçaları kıvrılmış kısa şortuyla frapanlıktan sıyrılıyor. Renkleriyle etnik değer taşıyan bu bluzu, aslında uzun bir etek veya kot pantolonla da düşünebiliriz. Serinlemeye yüz tutan bir gecede ay ışığını seyrederken veya açık hava tiyatrosunda minderlere yaslanmış oyun izlerken hayal edebiliriz kendimizi, üzerimizde bu kıyafetle. Ve tabii Kazablanka'da veya Tunus'ta olduğumuz düşünülürse. Bu genç şort-bluz yorumuyla ise Nijerya halk pazarında meyve seçerken abes kaçmaz, hatta ortama uyum sağlardık. Kemerdeki minik clutch çanta ekstra puan alıyor, çok uyumlu ve bejin monotonluğunu kırıyor. Gucci'nin şort hayali biraz daha sofistike, daha olgun ve havalı. Ruhu aslında şehre ait olan, sıcak iklime seyahat etmeye kısa süreli bir kaçamak gözüyle bakan kadını sembolize ediyor daha çok. Zaten krokodil çantadan da belli. Palmiye yaprak baskılı bluz tam Gucci'ye özgü bir 'tribal' yorum olarak algılanabilirken uzun zincir kolyeler yüzü kaplayan güneş gözlükleri bize şehirli kadını unutturmayan aksesuarlar. Gucci yine Gucci gibi, ele aldığı trend ne olursa okun iddialı.
'Mais il est ou le soleil?', Fransız ismiyle bize güneşin nerede olduğunu soruyor. Güneşin arayışına çıkacak olsaydık biz de elimize geniş bir palmiye yaprağı alır, başımıza tülbent sarardık. Hardal rengi harem pantolon-bluz takımla hiç göze batmadan dolaşır, renkli aksesuarlardan faydalanırdık. Altın renkli gladyatörler adımlarımızı aydınlatırdı... Ya da aynı Vivienne Westwood'da olduğu gibi tiril tiril kumaşlara sığınır, oyumuzu rahatlıktan yana kullanırdık. Kocaman küpelerimiz de en dişi yanımız olurdu.
Bana göre en heyecan verici tasarım Dries Van Noten imzası taşıyor. Elbisenin bütününü kaplayan kareli desen gayet net, siyah ve beyazın asilliğini gözler önüne sermiş. Straplez kesime farklılık katan, sağ omuz üzerinden geçen kalın siyah bant olmasaydı elbise belki bütün özelliğini yitirirdi. Bu elbiseyi Cannes Ödül Töreni hafta sonunda 'press day' randevusunda veya gündüz düzenlenen hayır işi organizasyonlarında giymek nasip olsun isterdik! Hedef şaştık, haddimizi aştık belki ama nedense Riviera sahillerinin özlemini çektiriyor bu görüntü bize... Ya da sosyal bir faaliyette elinde kokteyller, içten kahkahalarla sohbet eden insanların samimiyetini yaşatıyor.
Neyse, tribal akıma elindeki tüm kozları oynayan Junya Watanabe ile esaslı bir dönüş yapalım. Podyumda adeta bir kuru çiçek geçidi gerçekleştiren tasarımcı, kafalara kondurduğu buketlerle sıra dışı bir görselliğe imza atmış. Leopar desen bu sezon belki ilk defa esas kullanım alanına kavuşurken beyaz danteller, fırfırlar ve etnik desenlerle aynı podyumu paylaşıyor. Louis Vuitton tasarımlarında şu sıralar tam anlamıyla 'kabile' devrimi var diyebiliriz. Klasik çanta modelleriyle gönüllerde taht kuran marka, şimdi de giyim tarzında tutarlılığı arayan ve belirli bir tarzı bütünüyle yansıtmak isteyenlere çalışmış. Büyük kolyeye mi işaret etsek yoksa püsküllü eteğe mi? Hani ateş etrafında sahne alan genç kadınların kendini müziğe kaptırdığı kabile dansları gelmiyor mu gözler önüne? (Aslında Wilma Flintstone'un 'Çakmaktaşlar'daki çalı eteğine de benziyor!)Yaprak gibi küpelerden boncuklu ve püsküllü ayakkabılara, kenarları leopar desenli çantaya kadar aynı trendin izleri büyük titizlikle işlenmiş LV amblemi taşıyan kıyafetlere. Diane Von Furstenberg konuya daha uysal bir yaklaşım seçmiş. Saçlardan dökülen romantik çiçekler ve Missoni benzeri yatay çizgiler aynı Afrika sentezi gibi; sıcak ve gerçekçi, tatlı ve gizemli... Triko elbisenin renkleri konusunda hedef tam on ikiden vurulmuş, daha canlı turuncular ve mercan renkleri taşıyan çanta ise eğlenceli, kişisel bir stil dokunuşu; yadırgamıyoruz...
Son iki gözlemimiz ise Ana Sui'nin New York defilesinden. Gerçek anlamda Afrika çağrışımları yapan çanta ve etnik desenleriyle göz dolduran bustiyer adeta büyülüyor. Bustiyerle uyumlu kolye, sıra sıra renkli boncuk diziniyle oldukça şatafatlı ama bir o kadar da doğal, kişinin güzelliğini gölgelemeden ona değer katıyor. Tek başına, straplez siyah bir elbiseyle veya yakası ve üst düğmeleri iliklenmemiş beyaz bir gömlekle kullanıldığında ne kadar vurucu bir etki yakalanırdı, bir düşünün!
Carina Göknar/Madama Figaro