Güncelleme Tarihi:
Psikolojideki geleneksel anlayış kıskançlığı güvensizliğe bağlar. Çoğu sevgili ise aşkın yoğunluğuna. Psikologlar kıskançlığın aşırısının ciddi bir rahatsızlık olduğunu söylüyor ama flörtçüler işin tuzu biberi diyor. Kıskançlık ne zaman tuz, biber, ne zaman hastalık? Bilen bilir, ya da herkes bilir; kıskançlık ürkütücüdür.
Birinden şüphe duymak insanı korkutur. Bir rakibin ya da rakibenin varlığından kuşkulanır, onu kaybetmekten korkarsınız. Bunu ona itiraf da edemezsiniz. Boğazınızda konuşmanızı engelleyen kocaman bir lokma vardır, mideniz bulanır, kafanız karmakarışıktır.
İleri safhalarda telefonlar dinlenir, defterler karıştırılır, bilgisayardaki kayıtlar okunur. Bir nev'i casus olunur, sevgilinin ceplerini karıştırılır. Aslında neredeyse herkesin hissettiği bu ortak bulanıklık duygusu, insan doğasının bir parçası olarak görülebilir. Tıpkı kızgınlık, öfke, umut, üzüntü gibi. Bu, hayvanların kendi alanlarını korumak için içgüdüsel olarak mücadele etmesine benzer. İnsan da "kendisine ait" birini başka birine kaptırmama kaygısındandır.
Ancak sorun, bu duygunun aşırı bir sahiplenmeyle karıştığı ve her an diken üstünde ihanet beklendiği an başlar. Kadın ya da adam, niyeyse en basit şekliyle, sevmenin güvenmeyi de kapsadığını kabul etmek istemez. Çok aşıktır; o kadar aşıktır ki sevgilisi iş arkadaşıyla yemeğe çıkamaz, sağa sola bakınamaz. İşte bu arkadaşımızda kıskançlık, insani bir duygu olmanın ötesinde, psikolojik bir sorun halini almıştır. Bu noktada ki bu nokta kişiden kişiye çiftten çifte değişir, profesyonel bir danışmanlık yardımı almakta fayda vardır.
Kadınlar daha mı kıskanç?
Kimse kimseye benzemez ya, kıskançlık konusunda da herkesin vereceği tepkiyi tahmin etmek zordur. Iskalayanların tepkileri farklı farklıdır. Bunların bir ucunda, "başkasının yanımdaki kişiye bakması bana gurur verir" diyenler durur, diğer ucunda da kıskançlık cinayetlerinin failleri.
Erkeklerin ve kadınların kıskançlık halleri çoğu kez birbirinden oldukça farklıdır. Şöyle ki.
Erkeklerin birçoğu bu konuda kadınlara oranla çok daha 'cool'dur. Bir kadına onu ne kadar kıskandığını söylemek bir tür güçsüzlük olduğundan bunu belli etmezler. Kadının kafasını döndürüp başka birine bakmış olma ihtimali onları gerse de bunu kendilerine yedirmeleri zordur. Acı çekmekten korktukları için "ben hiç kıskanmam" derler.
Kadınlarsa kıskandıklarında depresif ve fazlaca hareketli görünürler. Maalesef ki birçok kadın kendi kimliğini erkeğe bağlı olarak tanımlar ve kadınlar erkekleri olmadan kendilerini toplum içinde "eksik" ya da "başarısız" hisseder. Bu toplumsal gerçek yüzünden kadınlar sevgililerini kaybetmekten daha çok korkarlar. Ne de olsa, "yalnız bir kadın olmak, yalnız bir erkek olmaktan daha kötüdür."
Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor ki ne kadın ne de erkek diğerinden daha kıskanç. Ama ikisini de tahrik eden, çileden çıkaran şeyler farklı. Mesela kadınlar bir erkeğin kendisiyle sevişirken başkasını düşünmesinin, fiziksel bir aldatmadan daha vahim olduğunu düşünüyor. Diğer yandan erkekler daha ziyade kadının başka biriyle sevişip sevişmediğini önemsiyor.
Son olarak, Roland Barthes'ın kıskançlığın kendi içindeki karmaşıklığını, çelişkisini ve doğallığını anlatan bir sözü var: "Kıskançlık duyduğumda dört kez acı çektim: Kıskanç olduğum için, kıskançlığım nedeniyle kendimi kınadığım için, kıskançlığımın kıskandığım insanı etkilemeyeceğini bildiğim için, bir klişeye kapıldığım için: Dışlandığım, saldırgan, deli ve bayağı olduğum için acı çekiyorum."
Bu kadınlara dikkat!