Güncelleme Tarihi:
İlişkileri ve romantizmi yiyip bitiren bu canavarla başetmenin yolu kıskançlığın kökenlerine inip/ onu yaratan nedenleri anlamaktan geçiyor.
Kıskançlığın tanımı onu yaşayan her kişiye göre farklı bir tarife bürünebiliyor. Ancak kıskançlığın psikologlar tarafından kabullenilen genel bir tanımı bulunuyor. Bu tanıma göre kıskançlık, değerli bir ilişkiye veya onun niteliğine tehdit algılanması durumunda verilen karmaşık bir tepki olarak biliniyor. Bu karmaşık tepkinin içsel ve dışsal öğeleri bulunuyor. İçsel öğeler genellikle dışardan görülmeyen duygular, düşünceler ve fiziksel belirtileri içeriyor. Gücenme, kendini suçlama, rakiple kendini karşılaştırma, toplum içindeki imajının sarsılmasından duyulan endişe ve kendine acıma kıskançlıkla birlikte hissedilen duygulardır. Kıskançlık fiziksel anlamda kişide yüz kızarması, ellerde titreme ve terleme, nefessiz kalma, mide krampları, baygınlık hissi, hızlı nabız ve uyuma güçlüğü gibi semptomlarla belirebiliyor.
Kıskançlığın dışsal öğeleri ise sorun hakkında açıkça konuşma, bağırma, ağlama, konuyu önemsemiyor gibi görünme, alaya alma, karşılık verme veya şiddete başvurma gibi kolayca görülebilir bazı davranışlarla ifade ediliyor. Kıskançlık tepkisi ilişkiye bir tehdit algılanmasıyla tetikleniyor. Algılanan tehdit gerçek ya da sanal olabiliyor. Örneğin bir erkek karısının başka erkeklere ilgi duyduğunu düşünürse, tehdit onun çılgın hayalinden kaynaklanmasına rağmen yoğun bir kıskançlıkla tepki gösterebiliyor. Öte yandan evliliğinde kendini güvende hisseden bir erkek karısı başka erkeklerle yakın ilişkideyken bunu ilişki için tehdit olarak algılamıyorsa kıskançlıkla tepki vermeyebiliyor.
Kıskançlık tepkisini doğuran duyguların kişiden kişiye öncelikleri değişebiliyor. Kimileri için kıskançlığın en önemli öğesi terk edilme korkusuyken, bazıları için birincil öğe başkalarının gözünde değer yitirmek olabiliyor. Bazıları için en acı veren olay ihanete uğramakken, kimileri için en önemli öğe rekabet olabiliyor.
Kıskançlığın kökeninde neler var?
Kıskançlık değişik şekiller ve değişken yoğunluk derecelerinde görülmesine rağmen bir eğilimle karşı karşıya gelme veya bir olayın tetiklemesiyle ortaya çıkıyor. Bu eğilim içinde yetiştiğimiz kültür tarafından biçimlendiriliyor. Bazı kültürler kıskançlığı körüklerken, diğer kültürler kıskançlığı hoş görmeyebiliyor.
Kıskançlık eğilimi bireyin yetiştiği aile tarafından da yönlendiriliyor. Anne ya da baba arasında aldatma ya da kıskançlık krizlerinin yaşandığı bir ailede yetişen kişi, anne ve babanın güvenli bir sevgiyle birbirine bağlı olduğu bir ailede yetişen kişiye göre kıskançlığa daha fazla eğilimli olabiliyor. Çocukluk dönemini kardeşleriyle rekabet duygusu içinde geçirmiş olan bir insanın kıskançlığa eğilimli olma ihtimali de yüksek olabiliyor.
Psikolojide insanlardaki kıskançlık eğilimleri değişik teorilerle açıklanıyor. "Psikodinamik yaklaşım", kişilerdeki kıskançlık eğilimlerinin birbirinden farklı oluşunun nedenini farklı çocukluk deneyimlerinden kaynaklanmasına bağlıyor. "Sistematik yaklaşım" eşlerdeki kıskançlık eğilimlerini arttıran ve azaltan nedenlerin eşlerin tekrarlanan davranış biçimlerinden kaynaklandığını varsayıyor.
"Davranışsal yaklaşım" kıskançlık eğilimini öğrenilmiş davranışlardan kaynaklandığını vurguluyor. "Sosyobiyolojik yaklaşım" kadın ve erkeğin doğuştan kıskançlık eğilimlerihi cinsiyet farklılıklarına bağlarken "sosyopsikolojik yak-jlaşım" kıskançlığın nedenlerini kültürel normlarda arıyor.
Uzmanlar romantik kıskançlığı aşkın gölgesi olarak ele alıyorlar. Bu yaklaşıma göre iki insanı birbine çeken şey neyse yaşayabilecekleri kıskançlığa şekil verecek olan da odur. İki insanı ilişkilerinin başlangıcında birbirine çeken şeyin ne olduğu sorusunun yanıtı o kişilerin aslında nedensiz olarak ilişkiye girmediklerini de kanıtlar. Kendileri o ilişki içinde olmayı seçmişlerdir. İçlerindeki birşey onları karşılarındakilere yakınlaştırmıştır. İşte o şey onların romantizm imgeleridir. Psikologlar birbirlerine aşık olan insanlarda kişilik özellikleri, zeka, gelir ve sosyal statü, kardeşlerin cinsiyeti, ebeveynlere karşı tavır ve ebeveynlerin evliliklerinin mutluluk derecesi, dini bağlılık, yalnızlık, sosyalliğe karşı eğilim, içki ve sigara içme alışkanlıkları, arkadaş sayısı, fiziksel çekicilik, diğer fiziksel özellikler, ruh sağlığı ve psikolojik olgunluk gibi birçok değişken yelpa-zesinde benzerlikler olduğunu dile getiriyorlar.
Kişilerin romantizm imgeleri çocukluk deneyimleriyle oluşuyor. Anne ve babalar bu romantik imgelerin oluşturulmasını iki şekilde etkiliyorlar: Çocuğa karşı sevgilerini göstermek ya da göstermemek yoluyla ve birbirlerine karşı sevgilerini göstermek ya da göstermemek yoluyla. Annemiz, babamız ve bizi yetiştiren kişilerin olumsuz özellikleri romantizm imgelerimiz üzerinde daha fazla etkili olma eğilimi taşıyor. Bunun nedeni insanların en sevdiği kişilerde ailesinin özelliklerini aramaları ve böylece onlardan uzaklaşmadıklarıın hissetmeleridir.
Çocukluk travmaları yaşayan bir kişi yetişkinlik döneminde bunun yansımalarını alınganlık, korku veya güvensizlik olarak yaşayabiliyor. Aşık olduklarında duygularına karşılık gördükleri zaman bu korkular azalıyor ve kendilerini güvende hissediyorlar. Ancak aşk tehlikeye girdiğinde tamamen kaybolduğu sanılan tüm korku ve güvensizlikler geri dönüyor. Aşık olunan insanı kaybetme korkusunun kıskançlık tepkisine dönüşmesi de bu durumda kaçınılmaz oluyor. Ancak mutlu bir çocukluk yaşamış ve iyi yetişmiş insanların da kıskançlık duyuyor olması, herkesin hayatının bir noktasında kıskançlık deneyimi yaşayabileceğini gösteriyor.
Kıskançlık mevzusunu yarın da masaya yatırmaya ve didik didik incelemeye devam edeceğiz.
"Siz de kıskançlıktan muzdarip misiniz, o zaman sizin de bu konuda söyleyecek bir çift sözünüz vardır" diyelim. Hadi siz de sizin yaşadığınız ya da size yaşatılan kıskançlıkları bizimle paylaşın Ne duruyorsunuz?
Kaynak: Elle