Kısırlık

Ülkemiz gibi doğu kültürüyle yoğrulmuş ülkelerde çocuk erkeklik ve kadınlığın ispatı olarak kabul edilmekte ve çocuğu olmayan çiftler kendilerini toplumdan dışlanmış olarak görebilmektedirler. Hatta bazı bölgelerde çocuksuzluk ailenin mirasından mahrum bırakılmak için neden olabilmektir. Sorun, kadının kocasının başka kadınla yeniden evlenme isteğine rıza gösterebilecek kadar ağır olabilmektedir, büyük mutlulukla evlenmiş genç çift çocuksuzluk probleminin altında mutluluklarını yaşayamamaktadır. Sonuçta bu problem hayatlarının tek amacı olabilmekte ve hayatlarının en güzel yıllarını doktor doktor dolaşarak harcayıp büyük psikolojik ve ekomik çıkmazlara sürüklenebilmektedirler.

Ülkemizde kısırlık sorunuyla karşı karşıya olan 1 - 1,5 milyon dolayında çiftin olabileceği gerçeği gözönüne alındığında problemin büyüklüğü daha iyi anlaşılabilecektir. Son yıllarda da tıpta elde edilen büyük gelişmeler ve araştırmalar insan üremesinin fizyolojisi hakkında çok değerli bilgilere elde edilmesini sağlamıştır. Bu bilgilerin ışığında kısırlık sorunu daha iyi şekilde teşhis ve tedavi edilmeye başlanmıştır. Kısırlığın kesin olmadığı bilgili, eğitimli, personele sahip, çağdaş tanı tedavi sistemleriyle donatılmış bir merkezde tedavi gören çiftlerin yüzde 80' e yakınının çocuk sahibi olma ihtimalinin olduğu bilinmelidir. Burada önemli olan doktorun ve tedavi merkezinin iyi seçilmesi ve sabırlı bir şekilde tedaviye devam edilerek tıbbın bütün olanaklarından sistemli ve programlı bir şekilde faydalanma imkanının araştırılmasıdır. Aksi takdirde çok önemli maddi ve manevi kaynak harcanımı olacak ve ümitsizlik, yorgunluk, isteksizlik daha doğrusu yıllar içinde gelişen umutsuzluk başansızlığı kaçınılmaz kılabilecektir.

Kısırlık erkeğe, kadına veya ikisine de ait nedenlerden ortaya çıkabilir. Kadın erkeğin ve beraberce muhtemel problemlerin tespiti için araştırılması gerekmektedir. Erkeğin araştırılması daha kolaydır. Bir veya iki sperm incelemesi ile problem varsa tespit edilebilir. Ancak son yıllarda Androloji denilen bilim alanındaki gelişmeler eskiden kabul ettiğimiz sperm değerlendirmeleri ve bu konudaki anlayışların yetersiz olduğunu göstermiştir. Yeni tanı teknikleri ve tedavi anlayışında spermin sayı ve hareketine ilaveten döllenme kapasitesi kavramı da ilave edilmiştir. Bu parametrelere göre erkeğin ne tip tedavilerden fayda görebileceğine karar verilmekte, faydası olmayacak metotlarla zaman ve para harcanımı yapılması engellenmektedir. Her şeyden önce şiddetli sperm bozukluklarının düzeltilmesinde ilaç tedavisinin yeri olmadığı sonucuna varılarak lüzumsuz tedaviler önlenmektedir. Kadın problemleri öncelikle fallop tüpleri olarak da adlandırılan döl yataklannın iltihabi hastalıklar sonrasında hasara uğraması neticesinde fonksiyonlarının bozulmasıyla ortaya çıkabilir.