Güncelleme Tarihi:
Kendini ‘değersiz’ hissetme her dönemin en büyük sorunlarından biri. Kişi, ister kalabalık bir metropolde isterse de bir sahil kasabasında yaşamını sürdürsün yine de bu duygudan çıkamıyor olabilir. Kendini, yaptıklarını değersiz hissedebilir ve işe yaramaz olduğuna inanabilir. Bu duygunun sebeplerinin başında anne ile kurulan enerji bağının sağlıklı olmaması, yani emzirme döneminin tam olarak tamamlanamaması ve çocukluk döneminde yaşanan duygusal travmalar olabilir. Bu travmalar arasında taciz veya tecavüzleri, çok kardeşli aile ortamını, terk edilmişliği, yenilmişliği, yetersizliği, boşanmış bir ailede büyümeyi, anne – baba kaybını, fiziksel eksiklikleri, özgüven eksikliğini, anne – baba yerine başkasının yanında büyümeyi sayabiliriz.
‘Hayır’ diyemezler
Bu duyguyu taşıyanlar kendilerine kötü hatta bazen de acımasız davranırlar. Kolay kolay ‘Hayır’ diyemezler, başkalarına çok vererek değer görme çabası içindedirler. Başkaları ile kıyas halindedirler ve kendilerini diğerlerinden aşağıda görürler. Bu duyguya girilen her bir durumda mevcut enerji yarıya düşer. Bu enerji seviyesinde ne kadar uzun süre kalınırsa, değersizlik hissi yaratan durumlar ve kişiler daha çok o kişinin hayatına çekilmiş olur. Kısır bir döngüdür bu. Değersiz hissettikçe de enerji kaybeder sonra daha fazla değersiz hisseder, dipsiz bir kuyuya doğru yol alırız. Bu döngüyü kırmak için, ilk adım ne hissettiğimizin farkında olmak ve kendimiz ile yüzleşmektir.
Bağımlılık nedenidir
Değersizlik hissinin kolayca fark edilebilecek belirtileri vardır. Öncelikle bu his içinde olanlar kendilerini suçlama ve beğenmeme eğilimi içindedirler. İsteksiz davranırlar ve kendilerini sürekli ertelerler. Başkalarına kendilerinden daha fazla değer verirler. Onlardan sevgi ve değer görmeyi beklerler. Herhangi bir şeye bağımlılık (insan, hayvan, alkol vb.) duyabilirler. Geçmişe takılı kalırlar ve bir kurtarıcı beklerler. Sık sık kurban psikolojisine girer ve acıdan beslenirler. Sevgisizlik, özgüven eksikliği ve yetersizlik duygusu ağır basar. Depresyon ve öfke patlamaları yaşarlar. Anne – babayı affedemezler.
İçimizdeki çocuk iyileştirilmeli
Bu tür hisleri yaşamamak için öncelikle kişinin kendisini sevmeyi öğrenmesi ve hayatının merkezine kendisini koyması gerekir. Kendimizle bolca baş başa vakit geçirmeli ve iç dünyamıza yönelmeliyiz. Kendimizi her halimizle kabul etmeli, barışmalıyız. Özgüvenimizi artırabilecek yeteneklerimize odaklanmalı ve geliştirmeliyiz. Yeni bir saç, kıyafet ve imaj değişikliği yaratabiliriz. Keyif aldığımız ve bizi mutlu eden uğraşlarla ilgilenebiliriz. Çok vermekten ziyade almayı da öğrenebiliriz. Ebeveynlerimizle -özellikle anne- ile olan ilişkileri gözden geçirmeliyiz. Bizi bu duyguya sokanın egomuz ve acı yumağımız olduğunun farkına varabiliriz. Çocukluk dönemi travmalarımız ile yüzleşebiliriz.
Değersizlik duygusu bazen farklı kimliklerde de kendini gösterebilir. Örnek olarak; aile ortamında kendini çok iyi hisseden biri iş yerinde iş kimliği ile değersiz hissedebilir. Bu durum kişiyi pasif, özgüvensiz, içine kapanık ve her şeye ‘Evet’ diyen kurban bir çalışan pozisyonuna sokabilir.
Hangi durumda ve hangi kimlikte bu duyguya girildiği çok önemli. O durum ve kişinin, geçmiş ile bağlantısı ve bilinçaltı kayıtları ile eşleşen kısımları nelerdir? Çünkü mevcut durum, geçmişten gelen bir olayın yansıması olabilir. Acaba içimizdeki hangi çocuk bu duyguyu deneyimledi ve etkisi halen devam ediyor? Bu soruların cevaplarını bulabildiğimizde bugünkü bizler ve dolayısıyla gelecekteki bizler iyileşmiş oluruz.
Kayıtlar incelenmeli
Sorunun haddinden fazla tekrar etmesi, yaşam kalitesini bozması ve kişinin enerjisini düşürmesi durumunda bir uzmandan destek alınması, bu duyguya ait bilinçaltı kayıtlarına bakılması gerekir.