Güncelleme Tarihi:
Twilight bir vampir/aşk/lise filmi. Türkiye'de tanıtımı çok iyi yapılmadığı için film sinemaya ilk geldiğinde "Amaaan klasik bir vampir filmi hayatta gitmem" deme gafletinde bulunmuştum. Ne kadar da yanılmışım!
Başkarakter Edward Cullen, 108 yaşında fakat hayatı boyunca 17 yaşında gösterecek yakışıklı mı yakışıklı "Adonis" heykeli gibi bir vampir. Lisesine yeni gelen "normal" bir insana, Bella Swan'a âşık oluyor. Buraya kadar her şey klasik, klişelerle dolu bir gençlik filmi gibi ilerliyor. Dakikalar geçtikçe Edward karakteri derinleşiyor. Bakışları, konuşmaları, Bella'ya dokunuşları yavaş yavaş sizi sarmaya başlıyor.
Film ilerledikçe iç geçirmelerim çoğaldı. Hoşlandığım bir insanı gördüğümdeki gibi heyecanlanmaya başladım. 26 yaşındayım, belki çok büyük bir yaş değil ama ergenlik çağındaki gibi televizyonda gördüğüm bir karaktere âşık olmak için de çok büyüğüm!
Edward'ın hareketlerini izlerken bir yandan da mevcut erkek arkadaşımı, hayatıma giren diğer erkekleri, arkadaşlarımın sevgililerini herkesi bir kefeye koydum tartmaya başladım. Edward neler yapıyor sevdiği kadın için? Benim sevgilim olsaydı hayatta bu şekilde davranmazdı gibi.
Neydi peki beni bir film karakterine gerçekten âşık eden?
İlk olarak en sevdiğimiz edebiyat klasiklerinden "Romeo ve Juliet" deki gibi imkânsızlıklardan doğan aşk. Sevilen insanla aramızdaki duvarlar ne kadar yükselirse onları aşma isteğimiz de bir o kadar artıyor galiba. Edward insan kanı içmemeye söz vermiş bir vampir ve Bella'nın ten kokusu onu kendinden geçiriyor. İçindeki kan içme isteğini bastırmakta zorlanıyor. Ancak Bella'ya âşık olduktan sonra bir seçim yapmak zorunda kalıyor.
Ya sevdiği kızla bir arada acı çekerek yaşayacak ya da onun kanını emerek sonsuz bir doyuma ulaşacak. Tabi ki kahramanımız bütün içgüdülerini bastırarak Bella'yı hayatta bırakmayı tercih ediyor. Onsuz bir hayat yaşamaktansa baş döndürücü, boğaz yakıcı insan kokusuna katlanmayı tercih ediyor. Etrafımızdaki kaç erkek veya kadın kendi egolarını, kendi önceliklerini bir kenara koyup karşısındaki insan için fedakârlık yapıyor? Edward karakterinin çektiği acıya rağmen Bella ile olması beni işte bu yüzden bu denli etkiledi.
İkinci bir neden Edward'ın Bella'ya karşı olan korumacı tavrı. Kadın/erkek eşittir diye yıllardır mücadele ediliyor. Peki, sonunda ne oldu? Kadınlar da erkekler gibi her işi yapmaya başladı. "Erkek Gibi Kadın" deyimi dilimize pelesenk oldu. İltifatmış gibi içindeki aşağılamayı duymazdan gelerek. Oysa unuttuğumuz bir şey vardı. Kadınlar ve Erkekler birbirlerinden o kadar farklı ki. Yenidünya düzeninde kadınlar öyle bir koşullandılar ki "Bir erkeğin güçlü kollarında" olmayı arzuladığımız günleri utancımızdan itiraf edemez olduk. Erkekleri de bu şekilde eğittik durduk. Eşitlik ile nezaket kuralları birbirine zıt iki ayrı konu gibi algılamaya başladık. Bir kadına nazik davranmayı onu aşağılamaya denkmiş gibi düşünür olduk.
Ben bu filmi izledikten sonra "Erkek Gibi Kadın" olmaktan yorulduğumu gördüm. Arabamın kapısının açılmasının o kadar kötü bir şey olmadığını fark ettim. Etrafınızda kaç erkek bunu yapıyor? Sadece yatağa atmak istediği kadınlara köprüyü geçene kadar değil de gerçekten değer verdiği için bir kadına nazik davranıyor?
Twilight'ın bu kadar etkili olmasının bir nedeni de Edward ve Bella'nın doğal imkânsızlıklardan dolayı cinsel bir beraberlik yaşayamıyor olmaları bence. Edward Bella'nın kokusunun çekiciliğine bile zor dayanırken bir de onunla birlikte olsa onu inciteceğinden, onu öldürebileceğinden korkuyor. İşte bu yüzden aralarındaki bastırılmış çekim, hormonlar adeta ekrandan çıkıp içimize işliyor. Belki de bu yüzden Twilight MTV Movie Awars'da en iyi öpüşme ödülünü aldı. Durmaları gerektiğini bile bile öpüşmeye başladıkları için. Artık hayatımızdaki hangi erkek durması gerektiği noktayı biliyor? Ya da artık biz kadınlar biliyor muyuz? Gelenekçi bir insan değilimdir ama bazen her şeyi çok basit elde edilir kıldığımızı düşünüyorum.
İşte bu yüzden 5 günde 11 kere üst üste bu filmi izledim. 14 sene sonra ilk defa evime poster astım, TV ekranını öptüm. Mutlu bir birlikteliğim olduğu halde bu filmden sonra her şeyi sorgulamaya başladım. Biz kendi değerimizi bilmediğimiz sürece karşımızdaki insanın hiç bilmeyeceğini bu film sayesinde anladım sanırım.
Bir de küçük bir not: Bir erkeğin böyle mükemmel bir mertebeye ulaşabilmesi için 108 yıl yaşaması gerektiğini anladım.
Cafein