Güncelleme Tarihi:
Seslerin yükseldiği gerçek bir tartışmanın süresi, on beş dakikayı geçmemeli.
Uyuşukluktan sıyrılın ve sakin suları hareketlendirmenin yollarını keşfedin. Uzun süre evli kalan ve mucizevi bir şekilde boşanmamış çiftlerin hayatlarına hiç dikkat ettiniz mi? Çoğu otomatiğe bağlanmış bir şekilde yürür. Sanki fabrikanın üretim bandından geçer gibi, hep aynı görevler aynı soğukkanlılıkla yerine getirilir. Bir süre sonra ilişkinin ruhu monotonlaşır ve yaşam robot modunda akmaya başlar. Fikir tartışmaları, anlaşmazlıklar yerini, üzüm üzüme baka baka kararır misali, birbirinin karbon kopyası olmuş fotokopi çiftlere bırakır.
"Serkan bana doğumgünümde katı meyve sıkacağı satın aldı, ne kadar düşünceli" ya da "Karım Brad Pitt'e bayılıyor" gibi aslında kavga sebebi sayılabilecek, ancak birbirine karşı ateşini kaybetmiş bir çift için, sıradan sayılan cümlelere etrafımızda sık denk geliyoruz. Kimse birbiri hakkında kötü düşünmüyor, herkes birbirini onaylıyor ve sinirlerini aldırmış gibi duygusuz bir evlilik sürüp gidiyor. Canlanın biraz! Hangi kadın, aslında hediye olarak katı meyve sıkacağından memnun olabilir, ya da hangi erkek, özünde karısının Brad Pitt'e olan hayranlığına tepkisiz kalabilir ki? Tartışmak ya da ara sıra kavga etmek, her ilişkiyi canlı tutar. Ayrıca ne gibi bir sakıncası olabilir ki? İki kişilik hayatınızın ilk başladığı dönemlerdeki halinizle, şimdiki durumunuzu kıyaslayın.
Monotonluğa doğru ilerlediğini, ya da çoktan ruhunu kaybettiğini düşünüyorsanız, canlandırmak için önerilerimizi deneyin ve sıkı bir tartışma çıkarın.
Neden bağırmak gerek?
Çünkü kelimeler, sinirler ve hayat birbirinden ayrılamaz. Ya da sadece Einstein'ın dediği gibi "sürtünmeden enerji doğar". Romeo ve Juliet, Tristan ve Iseult gibi efsane olmuş çiftleri ele alın. Asla birbirlerine karşı yüksek sesle konuşmamışlar, anlaşmazlığa düşmemişler ama trajik sonlarına bakın. Tüm sosyologlar, karı koca tartışmalarının olumlu sonları olduğuna inanıyor. Gerilimi atmak, çiftin ilişkisini yeniden biçimlendirmeye katkı sağlamak, periyodik olarak kuralları limitleri yenilemek, ilişkiyi ileriye götürmek...
Kavga etmekten ve tartışmaktan çekinen çiftlerin riski ise, çok büyük. Birbirlerine karşı gizli bir nefret besleme ihtimalleri çok yüksek.
Söylenmeyen cümleler, bastırılan tepkiler, zamanla birikerek sevginin yok olmasına sebep olmaz mı?
Kavgadan kaçmayın
Tartışmanın ideal sıklığı ne olmalı? Sağduyunun sesine, ayda iki ya da dört tartışma düşüyor.
Şu şekilde olmalı
Seslerin yükseldiği gerçek bir tartışmanın süresi, on beş dakikayı geçmemeli. Bunlar minik tartışmalar. Ancak dozu aşmamaya dikkat etmelisiniz. Çünkü fazlası yarar getireceği yerde ilişkinizi yoracaktır.
Bir tartışmayı nasıl başlatmalı?
Kesinlikle saçma ve mantıksız sebepler olmalı. Ağır ve çok ciddi sebepler yüzünden çıkan tartışmalar, ilişkiyi yıpratacağı gibi, gerçek bir öfkeye de neden olabilir. O zaman da başlangıç noktasındaki amaçlardan, yani ilişkiyi yeniden şekillendirmekten, yeni limitler çizmekten ve ilişkiyi alevlendirmekten sapmış olursunuz.
Tartışma konusunun gerçekten saçma olup olmadığını nasıl anlarsınız? Ortaya çıkan problem, eşinizi sinirlendirmesine rağmen, sizi gerçekten sinirlendirmiyorsa, bunu sonuna kadar kavga nedeni olarak kullanın. Örneğin kayıp ya da unutulmuş anahtarlar, eşinizin dakikliği, kedi ya da köpeğin mama saati ya da aşısı, arabanın içinde kaybolan otoyol bileti..
Aslında her konuda tartışmak mümkün, ancak rast gele bir biçimde değil. Unutmayın ki, karşınızdaki sizin sevdiğiniz adam (kadın) ve onu gerçekten kıracak konularda hassas davranmalısınız. Evliliğinizin geleceği, şişmanlık, seksüel performansı, annesi, müzik, edebiyat ve sinema zevki, otomobil kullanma biçimi gibi, dengelerin çok ince ayarlandığı konulara girmemeyi tercih edin.
Tartışmanın şiddetini ayarlayın
Teorik olarak, bir tartışma başlar ve ardından şiddetlenerek devam eder. Bunu zaten siz de biliyorsunuz ve kullanma kılavuzuna ihtiyacınız yok. Ancak zekice bir tartışmada ses tonu, sözlerin yoğunluğuyla birlikte artmalıdır. Çoğu insan ciyak ciyak bağırmayı marifetten sayar. Oysa yapmanız gereken şey, birbiri ardına mantıklı cümleler sıralamak. Ancak asla aynı cümleyi ikinci kez tekrar etmeyin. Anlamsal bütünlüğünüzü yitirmemeli ve tartışmayı bir sonuca bağlamayı bilmelisiniz. Yani belli bir mantık çerçevesinde, tartışmanıza en baştan bir giriş gelişme ve sonuç hazırlamalısınız. Örneğin klasik bir konu ile ilgili saldırıya geçiyorum. "Sevgilim bu Kemal Sunal filmini neden 22'inci kez izlediğini anlamıyorum." Devamında ise, gelecek cevap ne olursa olsun, siz kendi kurgunuz doğrultusunda gitmelisiniz. "Kırk yılda bir televizyonda ilgimi çeken bir program var ve izleyemiyorum." "Benim de senin kadar gevşemeye ve televizyon karşısında yayılmaya ihtiyacım var." Ve son olarak da "Artık beni sevmiyorsun. Eskiden birlikte salondaki pufun üzerinde kucak kucağa kitap okurduk."
Dinleyen söyleyenden alim olsun
Çiftlerin en büyük yanılgısı, tartışma sırasında sarf edilen, hoş olmayan kelimelerin, gerçek düşünceleri yansıttığını düşünmek. Bu çok saçma!
Kızgın bir koca, karısını provoke etmek için fazla ileri gidebilir. Ancak "sen işe yaramayan aptalın tekisin, tıpkı annen gibi" bir cümle kurduğunda, sizin gibi zeki bir kadının bu sözleri üzerine alınmak yerine anlaması gereken şey, kocanızın keyfinin yerinde olmadığı ve içinde biriken stresi atmaya ihtiyacı olduğudur. Oysa genelde insanlar, kavga sırasında söylenen sözlerden onda birinin gerçek düşünceleri yansıttığına dair, yanlış bir inanışa sahiptir. Örneğin; size "güneş sistemindeki en büyük cadaloz sensin" demesi, şöyle de tercüme edilebilir: "Sen benim güneşimsin!" Sizin kadınlığınıza iltifat ediyor da olabilir. Aslında söylenen sözlerin hiçbir anlamı yoktur. Karı koca kavgalarında asıl endişe verici olan, kocanızın tartışmaktan kaçınmasıdır. Beti benzi atmış ve suskun duran bir koca, yaralayıcı sözler söyleyenden çok daha tehlikeli olabilir. Eğer durum böyle ise kendinizi sakının, çünkü gerçekten çok kızmış demektir.
Geçmişten kalan problemlere dikkat
Kafanıza şu altın kuralı iyice kazıyın: Geçmişten süregelen problemler karı-koca kavgası için ideal sebep değildir. Bırakın tencere ve tavalar raflarında kalsın, çünkü geçmişe dayalı çözümsüz problemler can yakabilir. Eski bir kıskançlık meselesine ya da "sen zamanında bana şunu da yapmıştan" gibi konulara kesinlikle girmeyin. Gezegendeki ülkeler bile, geçmişte kalmış problemlerini çözemedikleri ve hazmedemedikleri için birbirleriyle savaşıp durmuyor mu? Tartışma başlatırken seçtiğiniz konunun, ikinizin ortak geçmişindeki böyle gizli kalmış ve çözülememiş bir soruna dokunacak olmasına dikkat edin.
Pek çok çift, hep aynı şekilde didişip durur. Yüzyüze, mutfakta, ayakta ve en yüksek desibelden. Ve hep aynı zamanlarda. Tatilin sonu, günün sonu. Tabii hep aynı konularda... Çocukların eğitimi, hafta sonu tatili, istenmeyen arkadaşlar... Sonuç bezdiricidir.
Tartışmalarınızı yenilemek için, hayal gücünüzü kullanmayı deneyin. Örneğin sürpriz doğum günü partisinde, arkadaşlarının arasında, size cevap veremeyeceği bir durumda, hem de "neden bu mavi renkli çirkin gömleği giydin sanki" gibi anlamsız bir sebeple, hiç beklemediği bir anda saldırabilirsiniz. Cevap veremediği için, bunu içinde biriktirip yalnız kaldığınız ilk fırsatta tartışma başlatacaktır. Bu tip bir tartışmanın sonu, çok hoş bir barışma ile sonuçlanacaktır.
Bir tartışmadan çıkmayı bilmek gerekir. Tartışan çiftleri çoğunlukla üç farklı durum bekler:
Ağlamak, surat asmak ya da yakınlaşmak... Diyelim ki, bizim tartışma başlatmaktaki amacımız, ilişkiyi alevlendirmek ve tabii üçüncü şık. Bunun için de bir önerimiz var. Tartışmayı başlatacağınız günü, konuyu ve söyleyeceklerinizi önceden belirleyin. Bu şekilde kontrolü elinizde tutup, tartışmanın gereksiz uzamasını engelleyebilirsiniz. Sonuca bağladığınız noktada ise, kollarınızı sevdiğiniz erkeğin boynuna dolayıp, uzun bir öpücükle tartışmaya son verebilirsiniz. Hepsi sizin kişisel becerinize ve kocanız üzerindeki etkinize kalmış.