Güncelleme Tarihi:
Hanna Arendt, bize dünyanın sahnesinde takmayı seçtiğimiz maskenin bizim nasıl bir insan olduğumuzu belirlediğini hatırlatıyor. Öznelliklerimizi, etik ve politik konumumuzu bu ortak sahne üzerinden tanımlarız. Kendimizi toplum sahnesinde birçok kimlik üzerinden tanıtıyoruz. Dolayısıyla görünürlük alanı, birliktelik ve aynı zamanda farklılık olasılığını temsil ediyor.
Maske her zaman gerçeği taklit etmek için kullanılan bir gizleme aracı olarak görmüştür. Bizi her koşulda kimliği belirsiz kılacak bir şeydir. Ancak, özgünlükten bahsederken, kendi fikrimize sadık kalmayı kastediyorsak, maske bizim hissettiğimizi gerçeğe dönüştürmeyi sağlayacak bir araç haline gelir. Aslında maske, kendimizi istediğimiz gibi göstermemizi ve rol yapmamızı sağlar. Kendi hakkımızda ne paylaşmak istediğimizi ve neyi gizlemek istediğimizi seçebildiğimiz güçlü bir filtre sayesinde, görünürlüğü nasıl kullanacağımızı seçme özgürlüğüne ulaşırız.
Görünümün doğasını yansıtan Arendt, maskenin aynı anda hem gösterme hem de gizleme işlevini vurgulamaktadır. Görünen, aslında, hiçbir zaman tam olarak kendisini göstermez. Maske bir formdur. Ve her formda olduğu gibi, onarma, gizleme ve açığa çıkarma gücüne sahip. Aslında maske, içbükey ve dışbükey iki yüzeyden oluşuyor, biri diğerine yalan söylüyor. Birliktelikleri, iç ve dış, varlık ve yokluk, görünüz ve görünmezi bir araya getiriyor.
Hannah Arendt’in ifade ettiği gibi “eşitlikler arasında farklı ve benzersiz bir varlık olarak” yaşamak, görünüşte bizi temsil ediyorsa, maskelerin sihirli özellikleriyle oynamak bir canlı olmanın kreatif köklerini kurtarmak için bir fırsattır.