Güncelleme Tarihi:
Gıybet kavramı kültürümüzde yer alan ve inanç sistemimizde vurgulanan bir kavramdır. Gıybet kelimesi gıyabında kelimesinden geliyor yani bir insanın gıyabında konuşmak. Dini açıdan değerlendirilen bir gıybet var bir de gıybetin psikolojik açıdan değerlendirmesi var.
Empatik gıybetin olumlu etkileri var
Psikoloji açısından bakıldığında bir empatik gıybet bir de empatik olmayan gıybet vardır. Empatik olan gıybette senin söylediğin şeyleri hakkında konuştuğun kişi duyduğu zaman rahatsız olmuyorsa, memnun oluyorsa, onaylıyorsa bu gıybet olmuyor. Mesela bir arkadaşının yaptığı iyiliği, bir başkasına anlatıyorsunuz. Bu gıyabında konuşmaktır, duyduğu zaman kişiyi rahatsız etmiyor.
Empatik gıybet, dostluk duygularını artırıyor
Empatik olan gıybet manevi sorumluluğu olmayan, aynı zamanda insan psikolojisini olumsuz değil, olumlu etkileyen bir durumdur. Aile içi problemlerde buna çok rastlıyoruz. Bizim psikolojide uyguladığımız yakın ilişkiler ve yaşantılar ölçeklerimiz var. Yakın ilişki ve yaşantıları araştırırken kişinin diğer kişiler hakkındaki söylemlerinin neler olduğu çok önemli. Çünkü yakın ilişkilerdeki en önemli çatışmaların sözlerin yanlış anlaşılmasıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Mesela gelin-kayınvalide meselesinde gelin, kayınvalidesinin iyi ve olumlu taraflarını çevresinde konuşuyorsa bu kayınvalidenin kulağına gittiğinde gelinine karşı sıcak ve muhabbet dolu duygular oluşacak. Ya da tam tersi, kayınvalide gelini hakkında olumlu konuşuyorsa da aynı durum geçerli olacak. Bu dostluk ve sıcaklık duygularını artıran bir durumdur.
Gıybet, sosyal bağları zayıflatıyor
Söylenen söz doğruysa gıybet oluyor, değilse iftira oluyor. Bunu bilmek gerekir. Bir kimse hakkında hoşlanmayacağı bir şey konuşmak insan psikolojisini olumsuz etkiler, sosyal bağları zayıflatır, iletişim kazalarına sebep olur.
Gıybeti neden seviyoruz?
İnsan genetik olarak tek başına yaşamamaya ve sosyal bir dokunun parçası olmaya kodlanmıştır. İletişim kurmak ve konuşmak insanın doğasında vardır. İnsanın konuşmayı nasıl öğrendiğine dair yapılan evrimsel psikoloj çalışmaları var. Bu çalışmalarda insanın konuşmayı öğrenmesinin, insanın başkalarının hakkında konuşma dürtüsü ile ilgili olduğu görülmüş. Yani genetik olarak insanda bir konuyu biriyle konuşarak paylaşma eğilimi var. Konuşma talebiyle ilgili genetik kodlarımız var. Bunu karşılamak için insanlar kendi kültürüne göre insanlar sözcük üretmiş, dil üretmiş. Edebi metinler bu şekilde ortaya çıkmış insanlık tarihinde. İlk yazılı ve hukuki metinler bu şekilde ortaya çıkmış. Çünkü insanlar sosyal bir varlık olarak yaratılmış. İnsan genetik olarak tek başına yaşamaya kodlanmamış, sosyal bir dokunun parçası olmaya göre için kodlanmış.
Çekirdek aile anlayışı yalnızlığa itiyor
Hayvanlarla insanı ayıran özelliklerden biri de sosyalleşmektir. Aslan ve kurtların hayatını incelediğimiz zaman bir nesil beraber oluyor. Anne-oğul-kardeş oluyor, üçüncü bir nesil olduğunda uzaklaşıyorlar. Hatta Darwin bunu gözlemlemiş ve çekirdek ailenin gerekli olduğu fikri ortaya çıkıyor. Sosyologlar bunu kabul ediyor ve çekirdek aile tezi ortaya çıkıyor. Batı’nın ve insanlığın şu anda başına dert olan çekirdek aile. Çekirdek aile derken ‘İdeal aile çekirdek ailedir, geniş aileye gerek yoktur. Anneanne-babaannelerle ilgilenmeye gerek yoktur’ tarzındaki bir yaklaşım, şu anda Batı kültürünü yalnızlığa itti. İleri yaşlardaki intiharlar arttı. Mesela İngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı kurulmak üzere. 8.5 milyon İngiliz evde yalnız yaşıyor. Bu gibi durumların ortaya çıkmasının nedeni, sosyal bağları zayıflatan Darwin’in tezinin yanlış anlaşılması.
Bu durum belki aslanlarda ve kurtlarda böyledir, çünkü onlar sürü halinde yaşıyorlar ve insanlar gibi olamıyorlar. Maymunlar üzerinde deneyler yapılıyor. Maymunları bir toplum ya da kılan haline getirebilir miyiz tarzında, aralarında bir fikir üreterek bir yapı oluşturabiliriz tarzında. Ancak genetik olarak sözcük üretme kodları yok, bu özellik insanda var. Dolayısıyla konuşma isteği insanda beyinde ödül-ceza mekanizmasını harekete geçiriyor. İnsan konuştuğu zaman haz alıyor. İnsan kendi hakkında takdir onay övgü sözlerini duyduğu zaman, biriyle oturup sıcak ilişki kurduğu zaman beyin mutluluk hormonu salgılıyor. Bu durum insnaların hoşuna gidiyor. Herkes bir arada otururken herkesin ilgi alanı olanı, konuştuğu zaman zevk alabileceği konu açıldığıda buna herkes katılır.
Konuşarak paylaşmak biyolojik doğamızın bir gereği
Konuşarak paylaşmak, biyolojik doğamızın bir gereği. Tabi bu durumu iyi yönde ya da kötü yönde kullanmak ayrı bir durum. Etik sınırlarda kullanırsak bu bizim için konuşma ihtiyacı, paylaşma yalnızlığı, giderme ihtiyacı var. Yalnızlığı giderme ihtiyacımız bizi konuşmaya itiyor. Yalnızlığı en çok giderme ihtiyacı da kadın beyninde vardır. Erkek beyni, kadın beyni bu anlamda farklıdır. Erkek beyni stres altında zihinsel bir sığınağı vardır, oraya çekilir. Konuşarak değil sonuç odaklı düşünerek stresini giderir. Kadın beyni ise biyolojik olarak stres altında konuşarak paylaşarak stresini azaltmaya çalışır. Onun için konuşma ihtiyacı hisseder.
Konuşma bir dürtü ama kültürle desteklenmeli
Annenin çocuğuna annelik yapabilmesi için çocuğuyla konuşması gerekir. Çocuk ilk 4 yaşta sözcük üretmeyi öğreniyor. Çocuk eğer konuşulan bir ortamda değilse konuşmayı öğrenemiyor. İkinci dünya savaşında ormanda bulunan vahşi çocuklar var, 50’nin üzerinde literatüre girmiş. Bu çocuklar eğer 4 yaşından önce hayvanların yanında büyüdüyse tekrar büyüdüklerinde konuşmayı öğrenemiyor. Konuşmayı öğrenmek bir dürtü olarak var ama kültür olarak beslenmesi gerekiyor. Bu da ödüllendirilirse konuşma devam ediyor.
Kadınlar konuşma konusunda daha avantajlı
Erkek bir hatip olmak için kadınlara oranla 2-3 misli daha fazla zorluyor kendini. Kadınlar bu konuda avantajlı ama bunu iyi yönetirlerse aileyi bir arada tutuyor. Birleştirici ve kucaklayıcı kimliği ortaya çıkıyor. Onun için ‘Aileyi dişi kuş yapar’ sözü boşuna söylenmemiş. Bu durum kadının iletişim becerisiyle ilgili. Sözel iletişim denildiği zaman hep söylenen sözler gibi anlaşılıyor. Seçtiğimiz kelimeler, eşikaltı vurgular, söyleyiş tarzı, bütün bunların hepsi iletişimin söylenen sözlerden daha önemli hale geliyor. Bu konuda da kadınlar avantajlı ama bir özellik olarak bunu olumlu yönde kullanırlarsa avantajlı olacak. Olumsuz yönde kullanırlarsa iletişim kazaşarına sebep oluyor.
Dur-düşün-konuş önemli
Gıybetten uzak durmak için gıybet etmeme becerisinin kazanılması gerekir. İster ailede ister toplumda olsun gıybet sorunlara yol açabilir. Küçük bir söz ya da davranış büyük problemlere yol açabilir. Söylediğimiz sözlerin manevi bir kurşun gibi olduğunu unutmamak gerekir. Doğru ve güzel bir şekilde konuşmazsak bunun sonuçlarını kötü bir şekilde yaşayabiliriz. Onun için dur-düşün-konuş diyoruz. Bunu yapmadığımız an en çok sevdiğimiz kalpleri de kırabiliriz, aile içerisinde problemlere yol açabiliriz. Bektaşi inancında çok güzel bir söz vardır; ‘Eline, beline ve diline sahip çık’ diye. Bu kültür Anadolu’daki irfan kültürüne yerleşmiştir. İnsanlar eline, beline ve diline sahip olabilse emin olun cezaevlerinin yarısı boş olabilir.