Güncelleme Tarihi:
Olmayan sesler ve görüntüler vardır
Gerçeğin algılanış şeklini değiştiren şizofreni, bireyin davranışlarını, hareketlerini ve düşüncelerini çarpıtarak çevresiyle olan ilişkilerini bozan çok ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Hastalığın en önemli özelliği, hastanın gerçeklikle arasındaki bağlantıyı yitirmesidir. Kişi, kendine yeni bir gerçeklik yaratır ve gerçekte var olmayan şeylere inanmaya başlar.
Şizofreni belirtileri göstermeye başlayan kişinin kendi durumunu tartması, isabetli sonuçlara varması mümkün değildir. Bu durumda hastayı ailesi ve yakın arkadaşları yönlendirerek destek vermelidir. Yaygın olarak şizofreni hastaları, kafalarının içlerindeki sesler tarafından yönetildiklerini, duygularının ve düşüncelerinin kontrol edildiğini, fikirlerinin çalındığını söylerler. Bireyin şizofreni olduğunun en net belirtisi, hastanın gördüğü sanrılardır. Doğru olmadığına dair kanıtların olmasına rağmen hastanın doğru olduğunu savunduğu, yaşanmamış olayların yaşanmış olduğu iddiasında bulunma durumuna; sanrı denir.
Şizofreninin belirtileri nelerdir?
*Gerçek dışı olaylara inanma,
*Gerçekte olmayan şeyleri görme veya inanma,
*Düzensiz düşünme,
*Kendi kendine konuşma,
*Konuşurken nelerden bahsedildiğinin anlaşılmaması,
*Çocuksu hareketler,
*Ajitasyon,
*Hedefe odaklanmakta zorlanma,
*Abartılı hareketler,
*Uygunsuz duruşlar.
Toplumdan uzaklaşmanın sebebi yine toplumun kendisi
Olmayan sesleri, kokuları, görüntüleri gerçek gibi algılayan şizofreni hastaları, yaşadıkları sanrılara gerçekmiş gibi tepkiler verir. Hastada içe kapanma, toplumdan soyutlanma, konuşmada bozukluk dikkat çekici boyutlara uzanır. Bu yüzden şizofreni teşhisi konmuş hastaların, günlük hayatına ve işine devam etmesi pek mümkün olmamaktadır.
Şizofreni hastalarının saldırgan olduğuna dair toplumda yer eden yanlış inanış, onların sosyal hayattan soyutlanmasına sebep olmaktadır. Hasta, sosyal hayattan dışlanmaz ve kabul görürse tedaviye daha hızlı yanıt verir.
İntihar eğilimi gösterebilirler
Şizofreni teşhisi konulan hastalarda genellikle konuşma ile ilgili bozukluklar gözlenebilir, doğru zamanda doğru tepkiler veremezler. Kişisel hijyenlerinde azalma başlar, tedavi başlamaz veya tedavide yol kat edilemezse hastalar artık çevresine olan tüm ilgisini kaybetmenin yanı sıra kendilerinin bakımlarını bile sağlayamaz hale gelerek intihara eğilim gösterirler.
Şizofreni genetik midir?
Tüm hastalıklarda olduğu gibi genetik bir hastalık olan şizofreni aile bireylerine kalıtsal olarak aktarılmaktadır. Örneğin; ebeveynlerden biri şizofreni hastası ise çocuğun da hastalanma riski yüzde 10 ila 15 arasındadır. Hem anne hem baba hasta ise bu oran yüzde 40’a ulaşır. Şizofreni tanısı konmuş bireyin çocuğunun hastalığa yakalanma riski diğer çocuklara göre 10 kat daha fazladır. Genetik yatkınlığa sahip, beyin kimyasallarında bozulma yaşanan ve yoğun stres altında kalan kişiler risk grubundadır. Hastalık, çoğunlukla gençlik çağında yaşanan hormonal ve fiziksel değişimlere bağlı olarak kendini göstermektedir.
Şizofreni türleri nelerdir?
Paranoid Şizofreni;
-Halüsinasyonlar,
-Hezeyanlar,
-Şüphecilik gibi semptomlara sahip hastalar türüne dâhildir. Bu hastalar belirtileri gizler ve hasta olduklarını kabul etmez.
Disoganize Şizofreni;
-Davranışlarında aşırı duyarlılık,
-Düşünce akışında ve konuşmada bozukluk yaşayan hastalardır. İçlerine kapanma, dış dünyadan soyutlanma sık sık görülür.
Katatonik Şizofreni;
-Hastanın hareket bozukluğu yaşadığı uzun süre aynı noktada sabit bireyin gündelik hayatına devam etmesine engel olur.
Ayrışmamış Şizofreni;
-Hastalık her zaman kategorize edilemez ve tüm bu türlerin semptomlarını içinde barındırabilir bu duruma ise ayrışmamış şizofreni denmektedir.
Şizofreniye karşı ne yapılmalı?
Kronik bir hastalık olan şizofreni, ömür boyu devam eder dolayısıyla tedavinin sürekliliği çok önemlidir. Tedavinin odak noktasında antikpsikotik ilaçlar yer alır. Bu ilacın amacı hastalığın ortaya çıkardığı semptomları kontrol altına almaktır. Bu sayede kişinin sosyal, psikolojik ve fizyolojik olarak sağlıklı bir kişi gibi yaşamının sürmesini sağlamaktır. Hasta psikiyatristler tarafından mutlaka kontrol altında tutulmalı, hastalığın tedavisi ömür boyu süreceğinden ilaç tedavisi en düşük dozda devam etmelidir. İlaç tedavisine ek olarak bireysel terapiler, aile terapileri veya rehabilitasyonlar yapılabilir.