Güncelleme Tarihi:
Küçüklükten beri "erkek adam şunu-bunu yapar" imajıyla beslenen, büyüyen sonra da sevgilimiz, kocamız olan erkeklerin, bu andan itibaren de gerçek hallerini görmeye başlarız. Evlenmeden ya da sevgili olmadan önce muhteşem güçlere sahip, olağanüstü insanlarken, sonra aniden değişiverirler değil mi? Yeni tanıştığımızda her konuda istekli olan bu adam gider, yerine isteksiz, yorgun, huzur arayan (!) biri geliverir. Neden mi?
Yoksa bu adam... Örneğin; "İnsanlar yeni tanıştıkları zaman konuşacak fazla ortak konuları olmadığından, en pratik çözüm vücut diliyle konuşmaktır, bu yüzden ne yaparız, böyle anlaşırız" gibi... Bu bizim "eksilen" durumda rahatlamak için bulduğumuz çözümlemelerden biridir. Bu fikir üretiminin hemen arkasından gelen ise "Yoksa bu adam iktidarsız mı?" olur ve yavaş yavaş bu iki düşüncenin arasını doldurmak bizim en gelişecek hobilerimizden biri haline gelir.
"Ne olacak bu adamın hali!" Şimdi onların "istemiyorum"u söyleyiş biçimlerinden bir sonuca varmaya çalışalım. Bakalım... en yumuşak ne derler; "Canım, sana sıkı sıkı sarılıp uyumak istiyorum". Hadi canım, sarılacakmış da uyuyacakmış, her gece sarılıyor, uyuyor zaten... Numara bunlar, açık açık "Sevişmek istemiyorum" dese ya, ama olur mu hiç... Bu dil numarasını farkettiğimizi yüzüne vurursak cevap hazır, "Neden kafanda her şeyi bir noktaya odaklıyorsun?" Odaklamayıp da ne yapalım, elbette "Ne olacak bu adamın hali?" diye düşünmeden edemiyoruz, seviyoruz çünkü onu. Şimdiii, bu sevgimizle incelemeye devam ediyoruz...
"Beni aldatıyor mu acaba?" Güzel bir gün geçirmişsiniz, bu güzel günün bir de güzel gecesi olsun diye düşünmek en doğal hakkınız, ama adam ne diyor; "Canım, huzurlu bir gece geçirmek istiyorum". Böyle cümlelerin başında "canım", (her zaman) haksız ve duygu sömürüsü yollarında olduğunun belirtisi olarak yerini alır. O zaman antenlerin açık tutulması gerekiyor demektir, uyarı lambası yanıyor çünkü... Bütün paranoyalarımız en uçlarda canlanır ve ilk ağzımızdan çıkan "beni aldatıyor musun sen?" olur. "Saçmalama" gibi bir yanıt alırız böyle sorulardan sonra ve doğrudan haksız, anlayışsız duruma geçiveririz.
Hep yorgun, hep yorgun... Ya da çok çalışıyordur bu adam ve bir o kadar da yorgundur. "Şöyle işleri biraz yoluna girse, bak ne güzel günler geçireceksiniz", yaaa... Hep o güzel günler beklenir, beklenir, beklenir... "Bir doktora gitsen mi diyorum?" "Ne kadar da anlayışsızsın, neden yorgun olduğumu anlamak istemiyorsun. Senin gibi rahat işte çalışmıyorum ki ben (ya da bütün gün evde oturmuyorum ki), her gün ne sorunlarla boğuşuyorum. Bir evin geçimini sağlamak kolay mı sanıyorsun?"... Car, car, car, kusur bulduk ya... Yok daha neler...
"Dikkat tuzak var!!!" Başkasına bakamazsın, başkasıyla yatamazsın, onu yapamazsın, bunu yapamazsın, yok sonrası ne bunun... "Doktor, doktor! Bunu ancak doktor iyi eder, kendi de farkında değil hasta olduğunun. Birinden mikrop mu kaptı acaba? Benim gibi birini aldatıyorsa, mikrop kapsın da, ölsün". Yok canım, o kadar da değil tabi... Canları istemediği zaman uygulamaya koydukları bir yolları daha var onların: Kavga çıkartırlar. Haklı ya da haksız olmaları farketmez çünkü, nasılsa siniriniz bozulacak ve siz de istemeyeceksiniz. Kısa bir süre bekleyip, daha siz kavganın sıkıntısını atamamışken "numaradan" istiyormuş gibi yaparlar. Nedeni açık canım, bu defa "hayır" diyen siz olduğunuz için, ileriki bir zamanda koz olarak kalacak ellerindeki. Aman dikkat tuzak var!!! Ya alkol yüzünden hayır diyenlere ne demeli? Onların durumu ciddi işte... Aşırı alkolün vücutlarındaki etkisiyle bir süre sonra istemez ya da isteseler de gerçekleştiremez hale geliyorlar.
Ağlayamazlar, gülemezler... Her zaman kadınların utangaç olduğu, bastırılmış duyguları bahis konusuyken, aslında kurulan bir düzen. Kadınlara olduğu gibi erkeklere de dayatılan şeyler var. İşte şimdi bütün o erkeklik imajının içini boşaltıyoruz: Bir bilseniz ne zor durumdalar, o güçlü görüntüyü her gün üzerlerinde taşımak kolay mı? Ağlayamazlar, gülemezler... Onlar yalnızca ciddi ve sinirlidirler. Çalışırlar, eve para getirirler (!)... Sonra hal mi kalır bu insanlarda. Bütün bunlar toplumun bize yüklediği roller. Aslında duygusal ya da fiziksel ihtiyaçlarımızın birbirinden bir farkı da yok. Yani bu kadar sözün arkası "biz neden istemiyorsak, onlar da ondan istemiyorlar." Belki bazen onlara da görev gibi geliyordur, belki onlar da paranoya yaşıyorlardır. "Evine iyi bakacaksın, aileni refah için de yaşatacaksın, erkekliğin namına leke sürdürmeyeceksin!" olamaz mı yani?