Güncelleme Tarihi:
Uzatmak, ısrar etmek:
Evlilikleri 20 seneden fazla süren insanlara bu kadar zamanı sağlıklı bir şekilde nasıl birlikte geçirebildikleri sorulduğunda, beş çiftten dördü istinasız aynı cevabı veriyor: “Yatağa asla kızgın girmeyin.” Bunun eski kuşakların, yeni nesle ilişkilerini korumaları adına önerdiği bir klişe olduğunu düşünebilirsiniz ama öyle değil.
Uyumadan ve hatta yatağa girmeden önce problemleri çözmek, sadece zihnen, ruhen ve fiziksel rahatlamanızı sağlamıyor aynı zamanda iki insan arasındaki samimiyetin seviyesini yükseltiyor. Konuyu uzatmak ve sinirli hali korumak ise problemi ertesi güne de taşıyor ki bu da bir çift arasındaki duygusal mesafeyi genişletiyor. Eğer diğer çiftin iyi bir evlilik için ne önerdiğini merak ediyorsanız: “Sekse her zaman evet deyin.”
Çarşafların altında atıştırmak:
Eğer yatakta yemek yemeyi seviyorsanız ve sevgiliniz için aynı şey geçerli değilse, bunu bir kez daha düşünün deriz! Libidoyu yatağın içinde yuvarlanan bir kurabiye parçasından ya da hevesle yanan teninize yapışan ıslak, yumuşak ve ne olduğunu dahi bilmediğiniz bir yiyecekten daha kolay öldüren bir şey olamaz.
Ev hayvanı:
Köpeğiniz ya da kedinizi çok seviyor ve mümkün olduğu sürece yanınızdan ayırmıyor olabilirsiniz. Ama bu sizin tercihiniz. Bir ilişki yaşamaya karar verdiğinizde, karşınızdaki insanın sizinle aynı hisleri paylaşmak zorunda olmadığını bilmelisiniz.
Bu bir nevi çocuklu çiftlerin yatağını çocukları ile paylaşması gibi.. Daha da kötüsü, herhangi bir hareketlenmede köpeğiniz sadece ağlamayacak, uluyacak, havlayacak, tırmalayacak ve belki de ısıracak…
O koku:
Kötü kokular, en az iyi olanlar kadar etkiler insan psikolojisini. Bahsederken bile insanı rahatsız eden ter, ağız kokusu ve benzerleri… Muhtemelen sizsin de hoşlanmadığınız bir konu ama sandığınızdan daha yaygın.
Pek çok insan, ilişkisi belirli bir süreyi doldurduktan sonra rahat davranmaya ve kendilerine ilk zamanlar gösterdikleri özeni artık göstermemeye başlıyor. Halbuki her şeyden önce kendimize olan saygımız vücudumuzun bakımını ihmal etmemizi gerektirmiyor mu?