Oluşturulma Tarihi: Mart 30, 2015 10:41
Size basit bir soru gibi gelmiş olabilir. Ancak tercihinizin sağlığınızı nasıl etkilediğini merak ediyorsanız bu yazıyı okumanızda fayda var...
Çayın dünyada sudan sonra en sık tüketilen içecek olduğunu belirten Prof. Dr. Soy; ‘M.Ö. 2737 yılında Çin İmparatoru tarafından keşfedilerek günlük hayata giren çay; özellikle Çin ve Japonya’da uyanık kalmak, çalışmak ve meditasyon amaçlı, öğrenciler ve rahipler arasında popülerlik kazanarak; daha sonra tüm dünyada bilinir ve kullanılır hale gelmiştir. Kahvenin kökeninin ise Etiyopya olduğuna inanılır. Hikâyeye göre, Kaldi isminde Etiyopyalı bir keçi çobanı, keçilerinin belli ağaçların meyvelerini yedikten sonra daha hiperaktif olduklarını fark eder. Daha sonra manastırlarda rahipler uyanık kalabilmek için kahveyi tüketmeye başlarlar. Buradan zamanla Arap yarımadasına yayılan kahve; çay gibi, uzun bir süre Doğu kökenli bir içecek olarak kalmıştır ve ancak 17. yüzyılda Avrupa’ya gelmiştir.
Çay ve kahvenin yararları hakkında çok sayıda, birbirine zıt sonuçlanan, çalışma mevcuttur. Bazı araştırmacılar kahvenin Alzheimer ve demansa karşı; bazısı da, Tip 2 diyabete karşı koruyucu olduğunu ifade etmişlerdir. Kahve, yüksek miktarda
kafein içeriği nedeni ile havayollarını genişleterek astımlı hastaların tedavisine yardımcı olmakta; kafein beyin damarlarını daraltarak migren ataklarının azaltılmasında işe yarayabilmektedir. Harvard Halk Sağlığı Okulunun kahvenin sağlık üzerindeki etkileri üzerine yaptığı araştırma sonucunda “sağlık üzerine etkisiz” olduğu ve 6 fincanın üstünde kahve içiminin ölmeye neden olmadığı gibi; uzun yaşamaya da katkısının olmadığı görülmüştür. Yani kahve tiryakisi iseniz telaşlanmanıza gerek yok. Ayrıca bazı araştırmalarda kahve tüketmenin kolon kanserinden koruyucu olabileceğini iddia etmiştir. Yine kafeini alınmış (dekaeine) kahvenin romatoid artrite neden olabileceği iddia edilmişitir. Çay için ise durum farklı.
Ulusal Kanser Enstitüsü (NIH) verilerine göre çay, antioksidan bir madde olan polifenol bileşikleri içerir ve bu da kanseri önlemede yardımcı olabilir. Kanser riski üstündeki etkileri yeterince araştırılmamış olsa da; çay, yatıştırıcı ve gençleştirici özellikleri olan tedavi edici bir içecek olarak kabul görmüştür. Çayın tüm çeşitleri, “Camellia sinensis” adlı bitkinin yaprağından elde edilirler ki hasat sonrasında kurutulma sonucunda oksidize olur; oksidasyon ise kimyasal maddelerin parçalanmasına yol açar. Yapraklarda görülen oksidasyon miktarına göre çay, siyah, yeşil ve beyaz olarak ayrılır. Polifenoller özellikle yeşil çayda yoğundur. Yüksek polifenolllü çaylar, sıklıkla sıcak olarak demlenip içilirler.
Yeşil çaydaki polifenol, siyah çaydaki theflavinler ve thearubiginler DNA’yı hasarlardan koruyan serbest radikaller içerir. Ancak ihtiyaçtan fazla kahve ya da çay tüketimi çok yüksek miktarda kafein içerdiğinden, anksiyete, taşikardi, çarpıntı, uykusuzluk, huzursuzluk ve bulantıya yol açar. Yüksek miktarda filtre edilmemiş kahve, yüksek kötü kolesterol, LDL ile ilişkili bulunmuştur. Çay, flour içerdiğinden diş sağlığına yararlı bulunmuştur ancak çok fazla miktardaki çay, çabuk çürüyen dişler ve osteoflorozis riskini artırabilir. Çin, Hindistan ve Sri Lanka kökenli çayların çoğunda yüksek alüminyum ve kurşun içeriği saptanmış olduğundan çay seçiminde dikkatli olmanız gerekir. Sonuç olarak her şeyi tadında bırakarak, günlük çay ve kahve miktarında ölçünün kaçırılmaması kaydı ile bilinen bir kalp damar hastalığınız da yoksa çay ve kahveyi tüketmeye devam edebilirsiniz’ açıklamasında bulundu.